Hukuk biterse geriye bir şey kalmaz. Geriye bir şey kalmadı. Tuz koktu!
Dahası tuz kokalı epey zaman olmuştu. Sadece kokusunun ortalığa yayılması zaman aldı. İçten içe çürümüş sistem tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı. Çıplaklığı görülen ama ifade edilmeyen kral dahi çıplaklığını haykırır oldu. Cümle halkın gözünün içine soka soka hem de.
Ülke olarak “arkası yarın” televizyon dizisi içinde gibiyiz. Gün geçmiyor ki yeni bir rezalet ortaya çıkmasın. Kara para aklayan mı dersin, halkın parasını iç eden mi dersin, namuslu geçinen namussuzların yedikleri haltlar mı dersin, vatan-millet, din-diyanet kisvesi altında haraç mezat satılan hayatlar, umutlar, yarınlar… nereye elini atsan elinde kalan sistem dibe toslayalı çok oldu.
Rüşvetsiz tek iş yapılamaz oldu. Hangi devlet dairesine gitsen, hangi işini halletmeye kalksan aldığın cevap cebindeki paran kadar. En temel hak arayışın bile bedelle ölçülür olmuş. İşini bilen memurum, vicdanıyla cüzdanı arasına sıkışmış adalet sistemi, ben bu kararı tanımıyorum diyen idare ve o idarenin pervasızlığı, kural tanımazlığı. Sözün özü tuzun dahi koktuğu yerde çürüme tüm sisteme ve sistemin tüm kurumlarına sirayet etmiş durumda.
Sabaha neye uyanacağını bilmeyen insanlar, yarını belirsiz halk, yükünü vurma telaşında yöneticiler. Gemisini kurtarmayı marifet zanneden ve aslında tek başına kurtarılacak gemisi dahi olmadığının bile farkında olmayan bireyler. Keza kurtarılacak gemi için o geminin yüzdürüleceği bir deniz olmalı ki o deniz bitiyor. Ne yaparsan yap bireysel olarak kurtarmaya çalıştığın gemi nihayetinde karaya oturacak. Ne varacağın liman ne gideceğin deniz yok artık. Koca bir vatan göz göre göre elden gidiyorken kimsenin tek başına kurtuluşu mümkün olamaz. Ya içinde bulunduğumuz denizi kurtaracağız ya da hep beraber yok olacağız. Temel mesele bu gerçeği görebilmekte, gösterebilmekte. En yalın haliyle çare topyekun kavgada. Çürümeye, hırsızlığa, arsızlığa, vatansız bırakılmaya karşı mücadele etmedikçe ve bu mücadeleyi nihayete erdirmedikçe geri kalan çabaların tamamı nafile. Günü kurtarmak değil yarınları kurtarmak gerekir.
Devlet aygıtının üç temel dayanağı vardır. Bunlar adliye, mülkiye ve harbiyedir. Bunu bilen iç ve dış düşmanların da hedefi hep bu kurumlar olmuştur. En çok bu üç kuruma sızmayı hedeflemişlerdir. Yakın tarihte Fetullahçı çetenin bu kurumlara sızmasının veya siyasi iktidarların desteğiyle bu kurumlara çöreklenmesinin sonuçlarını bütün ülke hep beraber yaşayarak gördük. Her ne kadar bu çete deşifre oldu ise de cumhuriyet düşmanlarının bu sızma çabaları devam ediyor ve elbette yine siyasi iktidarın destek ve gözetiminde.
10 Kasım’da Tuzla Piyade Okulu’nda yaşanan olay gelinen noktayı açıkça gösteriyor. Güdülmüş bir kısım teğmen adayı öğrencilerin Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı tavırlarına karşı duran Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in subayları ile arbede yaşanmıştı. Elbette Cumhuriyet düşmanlığını bu kadar pervasızca ortaya koymalarında siyasi iktidardan cesaret aldıklarını görmezden gelemeyiz. Olayı çarpıtarak duyuran iktidar medyasının tavrı da bu gerçeği tekraren ortaya koymuştur. Siyasi iktidarın yarattığı cumhuriyet ve aydınlanma düşmanı iklimin de verdiği cesaretle her buldukları fırsatı değerlendiren piyonlar yine sahaya çıktılar ya da sürüldüler. Diğer yandan cumhuriyetin sahipsiz olmadığı, sahipsiz kalmayacağı iradesi de vatansever subay adaylarınca net şekilde ortaya konmuştur. Gelinen vahim noktaya rağmen bu gerici başkaldırıya karşı duran vatansever subay adayları umudun var olduğunu bir daha göstermişlerdir.
Tüm çürümüşlüğe rağmen, koksa da tuz umut hep var olacak. Bu toprakların devrimcileri, vatanseverleri, serdengeçenleri içerideki ve dışarıdaki her türlü ihanet şebekelerine, etki ajanlarına, paralı trollere, aklı/ahlakı/vicdanı satılmışlara rağmen varlar, var olacaklar.
Yarınların umudu bu devrimci mirastır…
Author Profile
Latest entries
- Yazarlar27/04/2024Anadolu
- Yazarlar21/04/2024Haddini bil Mr.
- ana manşet15/04/2024ABD muhipleri
- Yazarlar03/04/2024Puslu havayı kurt sever