Bir halkın en büyük yoksulluğu ekmek değil, gerçektir. Ve bu ülke uzun süredir en temel hakkından, gerçekleri öğrenme hakkından mahrum bırakılmış durumda. Çünkü medya, bu ülkenin en çürümüş, en satın alınmış, en kirli yapılarından biri haline geldi.
Evet, saray rejiminin devasa propaganda makinesinden söz ediyoruz: Yandaş televizyonlar, iktidarın basın bülteni gibi çalışan gazeteler, patron medyasının tetikçiliğini yapan köşe yazarı artıkları… Onlar, artık gazeteci değil. Onlar bilgi taşıyan değil, yalan servis eden birer kamu görevlisi. Ünvanları “gazeteci”, maaşları saraydan, holdinglerden. Ve her biri halkın değil, efendisinin çıkarlarını korumakla görevli.
Ancak işin trajik tarafı burada bitmiyor. Çünkü medya yalnızca iktidarın elinde kirlenmedi. Muhalif görünüm altında, Batı fonlarıyla, büyük elçilik bağlantılarıyla, sivil toplum maskesiyle sahnede olan bir başka kirli yapı daha var: “Bağımsız medya” etiketiyle kendini pazarlayan, ama halktan değil sponsorlarından talimat alan bir gazetecilik türü.
Bu tayfa ne halkı bilir, ne sokağı tanır. Onlar için önemli olan gerçekler değil, fon veren merkezlerin stratejik gündemidir. Emperyalist planlara değmeden muhaliflik yapan bu düzen gazetecileri, halkın öfkesini anlamaz, anlamak da istemez. Çünkü onların görevi gerçekleri değil, ajandayı servis etmektir. Bir yanda AKP’nin trolleri, öte yanda “liberal Batı değerleri” adına konuşan foncu yorumcular: İkisi de aynı bataklığın farklı uçlarıdır.
Gezi’de “kimin finanse ettiği belli olmayan isyan” dediler… Bugün de her halk hareketi için aynı yalanları dolaşıma sokuyorlar. Çünkü halkın kendi iradesiyle ayağa kalkmasını hazmedemezler. Onlar için halk, yönlendirilmesi gereken bir kitle, biçim verilmesi gereken bir hamurdur. Onlara göre halkın öfkesi değil, fon dosyaları haber değeri taşır.
Ama bu halk ne saray ekranlarına ne de fonlu sitelere mahkûm. İlk fırsatta sosyal medya yasaklansa da, ekranlar karartılsa da, direnişin sesi yeri göğü sarsacaktır. Gerçeğin üzerini örten herkes, tarih önünde halkın öfkesinden payını alacaktır.
Bu medya düzeni, gerçeğin cellatlarıdır. Yalnızca iktidar değil, sahte muhalefet medyası da bu düzenin bekçisidir. Ancak halkın direnişi ve aydınlanması onların inşa ettiği yalan duvarlarını birer birer yıkacaktır.
Çünkü bu direniş yalnızca siyasi değil; ahlaki bir başkaldırıdır.
Ve bu başkaldırı, önce susanları sonra da yalan söyleyenleri tarihin çöplüğüne süpürecektir.
