More

    Ceylan Derili Muhalefet Koltukları

    İktidarın gölgesinde çürüyen muhalefetin portresi

    Türkiye siyasetinde yıllardır göz ardı edilen ancak giderek büyüyen bir çürüme var: muhalefetin yozlaşması. Genelde tüm eleştiriler iktidar odaklı yapılır, muhalefet ise “elinden geleni yapıyor” diyerek mazur görülür. Oysa gerçek şu ki Türkiye’de siyaset kurumu, yalnızca iktidarın değil muhalefetin de katılımıyla topyekûn bir çöküş yaşamaktadır.

    Artık kimsenin ideoloji diye bir derdi yok. Kimsenin derdi memleketin geleceği, yoksulluğun çözümü, adaletin tesisi değil. Siyaset büyük oranda bireysel ikbal, kariyer ve rant için yapılıyor. Kimi koltuğu kapıp “vekilliğe kapağı atma” derdinde, kimi danışmanlık maaşına, kimi bir belediye iştirakinde genel müdürlük kovalamakta. Siyaset, halkın sorunlarını çözmek bir yana, ayrıcalıklı bir yaşamın anahtarı haline geldi.

    Siyaset, Rant Kapısı Oldu

    Meclis’te ya da belediyelerde alınan maaşlar bile, aslında büyük pastanın sadece kırıntısı. Gerçek rant; ihale zincirlerinde, teşviklerde, medya ortaklıklarında, danışmanlık ağlarında ve vakıf-perdeleme sistemlerinde dönüyor. Ve ne yazık ki bu düzen sadece iktidarın değil, muhalefetin de tam ortasında yer aldığı bir sistemle yürüyor.

    Bugün CHP’li, İYİ Partili ya da başka muhalif partilerin yönettiği belediyelerde yaşanan akraba atamaları, liyakatsiz kadrolaşmalar, ihalelere hep aynı firmaların çağrılması, kurulan vakıf-paravan yapılar… Tüm bunlar gösteriyor ki muhalefet de aynı çanağa kaşık sallıyor. Yani iktidarın yozlaştığı kadar, muhalefet de çürümüş durumda.

    “Muhalefet” Denilen Şey Gerçekten Var mı?

    Bu soruyu sormak bile bir tabu haline geldi. Oysa Türkiye’nin son yirmi yılına şöyle kısaca göz atmak bile bu soruyu kaçınılmaz kılıyor. Erdoğan rejimi her yıl otoriterliğini arttırırken, yargı bağımsızlığını yok ederken, laikliği törpülerken, ekonomiyi bir avuç yandaşa peşkeş çekerken; muhalefet partileri ne yaptı?

    Sert çıkışlar yerine kontrollü muhalefeti, halkı örgütlemek yerine sosyal medya açıklamalarını, iktidarı zorlamak yerine “makuliyet” dilini tercih ettiler. Muhalefet, sistemin parçası olmaktan öteye geçmedi. Hatta bir noktadan sonra sistemin meşruiyetini sürdüren bir işlev gördü.

    CHP’nin “devleti ürkütmeyelim” refleksi, İYİ Parti’nin “devlet aklı” güzellemeleri, HDP’nin Türkiye gerçeklerinden kopuk, umudunu batılı merkezlere bağlamış siyaset anlayışı; tümü, halkın taleplerini siyasi mücadeleye dönüştüremeyen bir muhalefet pratiğine işaret ediyor. Böylece muhalefet, ceylan derisi koltuklara gömülmüş memurlar ordusuna dönüştü.

    Sokağın Muhalefeti, Meclis’in Önünde

    Ne gariptir ki bu ülkede muhalefeti gerçekten yapan, siyasetçiler değil halkın ta kendisi.
    Gezi Direnişi’nde, adalet yürüyüşlerinde, kadın mücadelesinde, çevre hareketlerinde, işçi grevlerinde, öğrencilerin direnişlerinde; halk ses çıkardı, harekete geçti. Ancak bu dalgaları siyasi kazanıma dönüştürmekle görevli olan partiler, bu toplumsal enerjiyi bile taşıyamadı.

    Siyasetçilerin tabanına ayak uyduramadığı, hatta tabanı frenlediği bir düzende gerçek değişim nasıl mümkün olabilir? Seçim zamanı sokakta dolaşıp oy isteyen vekillerin, seçildikten sonra sokaktan çekilmesi, halkla arasına statü duvarları örmesi; muhalefetin toplumsallıktan kopuşunu dramatik biçimde gösteriyor.

    Liderlik Krizi mi, Sistem Krizi mi?

    Bazıları bu tabloyu yalnızca “lider eksikliği” ile açıklamaya çalışır. Elbette karizmatik, güven veren, mücadeleci liderler önemli. Ama asıl sorun bu değil. Asıl sorun; sistemin kendisi. Partiler içi demokrasi yok. Liyakat yok. Şeffaflık yok. Hesap verebilirlik sıfır.

    Parti yönetimleri dar kliklerin elinde. Aday listeleri genel merkezlerin insafında. Gençlik örgütleri pasifize edilmiş, kadınlar figüranlaştırılmış, politik üretim yerine PR çalışmaları öne çıkarılmış. Bu yapı içinde ne lider çıkar ne de siyaset.

    Muhalefet partileri, sadece Erdoğan’a karşı değil; kendi iç yapılarındaki çürümeye karşı da bir mücadele vermek zorunda. Veremezlerse, sadece iktidar değil, sistem de tamamen otoriterleşir.

    Bir Yeniden Başlangıç Mümkün mü?

    Tüm bu karanlık tabloya rağmen umut hâlâ halkta. Çünkü bu halk defalarca tarih yazdı. Direndi, vazgeçmedi, itaat etmedi. Bugün de milyonlarca insan alternatif bir Türkiye’nin mümkün olduğunu düşünüyor. Ancak bu umudun bir siyasete dönüşmesi, yeni bir muhalefet anlayışının ortaya çıkmasına bağlı.

    Bu anlayış; koltuk için değil, halk için siyaset yapacak kadroları içermeli. Ranta değil emeğe yaslanan bir düzlemde örgütlenmeli. Devletten, merkezden, sermayeden bağımsız bir halk muhalefeti inşa edilmeli. Ve bu kez “ceylan derili koltuklar” değil, halkın ayağa kalktığı meydanlar siyasetin merkezi olmalı.

    Gerçek Muhalefet Lüks Değil, Zorunluluktur

    Türkiye’nin bu sistemden çıkışı, yalnızca iktidarın değişmesiyle değil, muhalefetin de dönüşmesiyle mümkün.

    Türkiye’de siyaset sadece iktidarla değil, muhalefetle birlikte yeniden düşünülmelidir. Kişisel kariyer aracı haline gelmiş partiler değil, halkın taleplerini önceleyen ve onları örgütleyen yapılar gereklidir. İdeolojisiz, omurgasız, ilkesiz siyaset anlayışının yerine; mücadeleci, halkçı ve devrimci bir siyaset inşa edilmeden Türkiye’nin kaderi değişmeyecektir.

    “Ceylan derili koltuklarda” oturup topluma “sabır” tavsiye eden değil, o koltukları sokağın tozuna değişmeye hazır siyasetçiler bu ülkenin ihtiyacıdır.

    Artık masa başında yazılan manifestolar değil, sokaktan gelen haykırışlar siyaseti şekillendirmeli. Aksi takdirde, ceylan derisi koltuklarda oturanların gölgesinde; ülkenin kaderi yazılmaya devam edecek.

    Yazılar

    Yazılar

    spot_img