More

    MEZHEP İTTİFAKI MI?

    Barış adı altında Cumhuriyet’e karşı yeni bir ittifak

    Geçmişin sisli sayfalarına dönüp bakıldığında, İran ve Türkiye’nin Kandil Dağı’na karşı birlikte yürüttüğü operasyon dikkat çeker. İran’ın fiilen yürüttüğü harekâta Türkiye’nin verdiği destek o dönem pek çok çevre tarafından farklı şekillerde yorumlandı. Ancak asıl yankı uyandıran söz Abdullah Öcalan’dan geldi:

    “500 yıllık ittifakımızı bozuyorsunuz.”

    Bu söz, sadece bir serzeniş değil, aynı zamanda bir hafızaya, bir ittifak geçmişine ve bir stratejik bağa işaret ediyordu. Öcalan’ın bu çıkışı, bugünün siyasal hamleleriyle birlikte okunduğunda, Türkiye’de yürütülen “barış süreci”nin aslında hangi tarihsel, siyasal ve mezhepsel damar üzerinden inşa edilmeye çalışıldığını gözler önüne seriyor.

    TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yakın zamanda yaptığı açıklama ise bu tarihi ittifakı açıkça gün yüzüne çıkarıyor.

    ”…Şah İsmail’e karşı Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi’nin yaptığı bir büyük ittifaktır…” diyen Kurtulmuş, bu sözleriyle aslında AKP ile PKK arasındaki görüşmelerin, sadece siyasal değil, mezhepsel ve inanç temelli bir zemine dayandığını itiraf etmiş oluyor. Burada kurulan ittifakın öznesi halklar değil, halkların inançları üzerinden yürütülen bir ortaklık zeminidir.

    Mezhep Temelli Bir Anayasa Hazırlığı mı?

    PKK, AKP ve onların siyasi uzantıları olan DEM Parti ve MHP, “yeni anayasa” başlığı altında bir araya gelirken, her ağızdan benzer bir vurgu yükseliyor: inançlar, kardeşlik, birlik ve beraberlik. Ancak bu birlik çağrılarının hedefinde ne demokratikleşme var ne de eşit yurttaşlık.

    Aksine hedef tahtasına yerleştirilen Cumhuriyet devrimleri ve onun kazanımları: laiklik, eşit yurttaşlık, kadın hakları, bilimsel eğitim ve yurttaş kimliği.

    Burada ortaklaştıkları temel nokta, cumhuriyetin reddidir. Tüm olumsuzlukların faturasını Cumhuriyet’e kesmeleri; her çözümü ümmet kardeşliği ve inanç birliğinde aramaları, bu gerici anayasa hazırlığının alt yapısını oluşturuyor. Ve elbette bu denklemde bir “öteki” yaratmadan da ilerleyemezlerdi.

    Hedef: Aleviler

    Bu gerici ittifakın hedefinde bugün Aleviler vardır. Cumhuriyet’in laik temeline en çok sahip çıkan, tarihsel olarak iktidarların zulmüne maruz kalan ama direniş geleneğini terk etmeyen Alevi topluluklar… Mezhep birliğine dayalı anayasal bir düzen kurgusu, Alevilerin eşit yurttaşlığını doğrudan hedef alır.

    Bugün “barış” diyerek topluma sunulan süreç, yarının daha derin bir kutuplaşmasına, daha açık bir ayrımcılığa ve inanç esaslı bir devlet yapılanmasına kapı aralamaktadır.

    Barış mı, Teslimiyet mi?

    Sürecin adını “barış” koymak, onun niteliğini değiştirmez. Gerçekte yürütülen şey, halklara barış değil, egemen inançlar üzerinden tekçi bir düzen dayatma sürecidir. AKP-PKK-MHP üçgeninde pişirilen bu anayasa, emperyalizmin bölgedeki yeniden yapılanma projeleriyle de doğrudan ilişkilidir. “Yeni Osmanlıcılık” ile “Demokratik Konfederalizm” arasındaki farkların altı çiziliyor olsa da, ikisi de cumhuriyet karşıtı, halkçı olmayan, dış müdahalelere açık ve böl-yönet anlayışına yatkın projelerdir.

    Gerçek barış; eşitliğe, adalete, laikliğe, halkların kendi iradesine ve emek temelli bir kardeşliğe dayanır.

    İnanç eksenli bir anayasa, barışı değil; şeriat ile faşizmin harmanlandığı bir rejimi getirir.

    Sonuç olarak, AKP ile PKK arasındaki sözde barış süreci; cumhuriyet düşmanlığı, mezhep kardeşliği ve emperyalist projelere hizmet eden bir işbirliği zemininde ilerliyor. Yeni anayasa ise bu sürecin kurumsallaştırılması anlamına geliyor.

    Gerçek barış, halkların aydınlanma mücadelesinde, Cumhuriyetin demokratikleşmesinde ve eşit yurttaşlık zemininde mümkündür.

    Aksi her girişim, sadece yeni düşmanlıklar ve daha fazla karanlık getirir.

    Yazılar

    Yazılar

    spot_img