Türkiye, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından en düşük katılım oranlarından birinin gerçekleştiği ve oldukça sönük bir seçim yarışı havasında geçen 2024 Yerel seçimlerini, 31 Mart Pazar gecesi itibariyle tamamladı. Seçim sonuçlarının ardından gerek Türkiye siyasetinin genel görünümü gerekse de sosyalist siyaset açısından dikkatle üzerine düşünülmesi gereken bir tablo ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanlığı yarışını ikinci turda kazanmasına rağmen 2023 Genel Seçimlerindeki oy oranını 2002 seçim sonuçlarına kadar gerileten AKP, 2024 yerel seçimlerinde de Anadolu’nun dar bir alanına hapsoldu ve böylelikle 1991 seçimlerinde Refah Partisi’nin kazandığı iller tablosunu andıran bir gerileme yaşadı. Bu tablodan çıkan net mesaj; ekonomik krizin faturasını ödemekle yükümlü bırakılan halkın AKP’yi daha fazla sırtında taşımak istememesidir. Özellikle, sefalet ücretinin dahi altında aylıklara bağlanan emeklilerin aylardır gerçekleştirdikleri eylemlere iktidarın kulak tıkamasının sonuçları yerel seçim sandıklarına yansımıştır. Bu bakımdan elindeki tüm devlet imkanlarını kullanmasına ve uluslararası sermayenin kapısında yatarak döviz krizini adeta bir “sadaka toplama” anlayışıyla aylardır baskılamasına karşın iktidarın toplumdaki inandırıcılığı azalmaktadır. Ana muhalefet partisi olarak CHP’nin oylarında yaşanan artış, büyük ölçüde AKP’ye karşı gelişen bu reaksiyoner tavrın bir yansımasıdır. Diğer taraftan CHP’de yaşanan genel başkanlık değişimi sonrası, partinin altılı masa ittifakından uzaklaşarak kendi öz gücüyle seçimlere girmesi küskün ve tepkili CHP tabanını yeniden sandığa sevk etmiş olabilir ancak her halükârda bu oy değişiminin halkta programatik veya ideolojik olarak farklı bir yönelime işaret ettiğini söyleyebilmek zordur. Nitekim düzen siyasetinin restorasyonundan öte bir siyasal söylem geliştiremeyen CHP’nin “seçim başarısı” İmamoğlu ve Yavaş gibi tekil aktörlerin popülaritesi ve AKP’ye duyulan tepkinin dışsal etkileriyle şekillenmiş gözüküyor. Ortaya çıkan bu durum, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde yaşanan altılı masa stratejisinin ve adaylık sürecinin ne denli hatalı olduğunu da yeniden teyit eden bir sonucu görmemizi sağlıyor.
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE DURAN ESAS SEÇİM
Sosyalistler açısından seçim sonuçlarına dair esas önemli nokta, AKP’nin içerisine girdiği meşruiyet krizi içerisinde seçmenin yönelimini düzen siyasetinin içerisindeki diğer aktörlerden yana kullanmasıdır. Gerçekleşen yerel seçimlerde CHP dışında kazançlı çıkan bir diğer parti hiç şüphe yok ki Yeniden Refah Partisi olmuştur. 2023 seçim sonuçlarının ardından tespit ettiğimiz üzere[1] Anadolu’da AKP’den kopan işçi sınıfının Yeniden Refah Partisi’ne yönelmesi yerel seçim sonuçlarından da anlaşılacağı üzere devam etmektedir. Üçüncü büyük parti olarak seçim yarışını tamamlayan ve yüzde 6’nın üzerinde oy alan YRP, muhafazakâr alt ve orta sınıfların yeni merkezi olmaya aday bir parti konumundadır. Aynı il veya ilçelerde birden çok aday çıkaran ve birbirine rakip olarak kullanan sol/sosyalist partiler ise böylesi bir siyasal ve ekonomik iklimde dahi oylarını arttıramadıkları gibi kimi ilçelerde birbirlerine taktıkları çelmelerle düzen siyaseti adaylarının önünü açacak inatlaşmalar gerçekleştirmişlerdir. Sol/sosyalist siyasetin yerel düzeyde kazandığı belediyeler elbette önemlidir ancak böylesi bir Türkiye tablosunda kazanılan birkaç belediyeyi “seçim zaferi” olarak paylaşmak hangi partiden olursa olsun sosyalist siyasetin bir “zaferi” olmaktan uzaktır. Türkiye’nin seçimi tam da bu alanda yeniden başlamaktadır. 22 yıllık AKP iktidarının meşruiyet krizine girdiği ve seçim sonrası planladığı anayasa değişikliği projesi başta olmak üzere tüm talan ve yıkım hedeflerine daha temkinli yaklaşmak zorunda bırakıldığı bir yeni dönemde cumhuriyetçi-halkçı siyaseti büyütebilecek, AKP’den uzaklaşan emekçi kitleleri sosyalist programa yakınlaştırabilecek bir iklimin zemini oluşmaktadır.
1 Nisan 2024 tarihi itibariyle Türkiye’nin seçimi, zayıflayan AKP iktidarı sonrası emekçilerin talep ve çıkarlarını, AKP muadili yeni siyasal İslamcı aktörlerin mi yoksa onların karşısında gerçek bir alternatif olarak ortaya çıkartılacak cumhuriyetçi-sosyalist aktörlerin mi temsil edeceğidir. Türkiye seçimini, yeni AKP’lerle yirmi yıllarını daha heba ederek mi geçirecek? yoksa AKP ile birlikte AKP’nin temsil ettiği siyasal anlayışı da bir daha geri gelmemek üzere tarihin çöplüğüne yollamakta ısrarcı mı olacak? Şüphesiz bu soruların cevabı, daha şimdiden Türkiye’nin yakın tarihinde ciddi bir kırılma anı olan 31 Mart seçimleri sonrasını iyi okuyabilen ve yükselen cumhuriyetçi damarla emekçilerin ekonomik taleplerini sosyalist bir program etrafında toplayabilen sol/sosyalist partilerin vereceği mücadele ile şekillenecek. Sosyalist Cumhuriyet Partisi varlık sebebi ve programıyla bu iklimde siyasetini ve iddiasını büyütebilecek bir seçenek olarak ön plana çıkabilir. Bunun koşullarının olgunlaştığını söyleyebilmek mümkün. Ortaya çıkan sonuçlar sonrası, AKP’nin sırtındaki MHP kamburunu atıp yeni ittifak dizilimleri gerçekleştirme arayışı içerisine girebileceği göz önüne alındığında SCP’nin temsil ettiği Kemalist-Sosyalist ittifakının ne denli zaruri bir ihtiyaç olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
[1] Kaan Eroğuz’un 2023 seçimlerinin ilk turundan sonra yazdığı yazı bu vurguları içermektedir. Bkz: Kaan Eroğuz, “İlk Turun Bilançosu”