Dilek Hazan’ın özel röportajı…
Ülkemizde tarım alanında sıkıntılar yaşadığımız açık. Üretici de dertli tüketici de. Tarımsal girdi maliyetlerinin artışıyla birlikte çiftçi üretim yapamaz hale geldi. Artık birçok tarım ürününü dışardan alıyoruz. Rakamlar gösteriyor ki tarımda da dışa bağımlı hale geldik. Yarınlar olarak tarım dosyasını açıyoruz.
Konunun uzmanlarıyla konuşarak tarım politikamızı ve neler yapılması gerektiğini gündeme getireceğiz. İlk konuğumuz tarım ekonomisti Prof. Dr. Tayfun Özkaya. Prof. Özkaya, tarım politikası, tarımsal yayım ve kırsal kalkınma, yerel tohumlar, biyoçeşitlilik ile doğa ve insan dostu tarım sistemleri, topluluk destekli tarım grupları üzerinde yoğunlaşmıştır.
TÜRKİYE TARIMDA DIŞA BAĞIMLI HALE GELMİŞTİR
Tarımda durumumuz nedir? Kendine yeten ülke olmaktan çıktık mı? Bir tarım politikamız var mı?
Çoktandır kırsal kesim ve tarım çok kötü yönetiliyor. Bazılarımız Türkiye’nin bir tarım politikası yok diyor, ama var aslında. Bu politika; çiftçiyi endüstriyel girdiler dediğimiz tarım ilaçlarına, kimyasal gübrelere, şirket tohumlarına bağımlı kılan, çiftçilerin ürünlerinin yabancı ve yerli şirketler tarafından ucuza alındığı, zincir marketlerde tüketiciye en yüksek fiyattan satıldığı; endüstriyel bir tarım sistemine dayanıyor. Daha da kötüsü son yıllarda Türk Lirasının aşırı değer kaybı ile çoğu ithal edilen tarımsal girdilerin fiyatlarının roket hızıyla artışı sonucu tarımsal üretim adeta imkânsız hale geldi. Ekilen tarım alanları hızla küçülüyor. Endüstriyel tarım toprakları çoraklaştırıyor, çiftçileri ve tüketicileri hasta ediyor, çevreyi kirletiyor, besinlerin tadı kalmıyor. Çiftçi her geçen yıl daha bağımlı oluyor, özgürlüğünü kaybediyor.
20 YILDA İTHALAT 10 KAT ARTTI
Tarım ürünleri ihracatı ve ithalatı arasındaki makas ne durumda?
Aşağıdaki çizelgede tarımsal ürünler dış ticaretindeki gelişmeler görülmektedir.
Çizelge .Türkiye Bitkisel ve Hayvansal Üretim ve İlgili Hizmet Faaliyetleri Dış Ticareti
ISIC Rev 4 Sınıflandırmasına Göre. (Bin $)
YIL | İHRACAT | İTHALAT | FARK |
---|---|---|---|
2002 | 1 366 524 | 1 424 287 | – 57 763 |
2022 | 5 900 975 | 13 706 171 | -7 805 196 |
2002/2004 ortalaması göre 2020/2022 ortalaması kaç kat arttı | 4 | 10 | 135 |
Son yirmi yılda geçen sürede tarımsal ürünlerde dış ticaret hızlı gelişmiştir. Ancak ihracat dört kat artarken, ithalat 10 kat, fark 135 kat artmıştır. Tarımsal ürünlerden dış ticaret açığı 2022’de 7,8 milyar dolar olmuştur. Kısacası Türkiye tarımsal açıdan dışa bağımlı hale gelmiştir.
TARIMDA PLANLAMA YARARLIDIR
Bazı ürünlere uygulanan kotaların yarattığı sonuçlar nelerdir? Pancar, ekin gibi. Üretim planlaması nasıl yapılmalı, kota doğru bir yöntem mi?
İhraç edilemeyerek sürekli stoka çalışılacak şekilde üretim fazlalığı eskiden görülüyordu. Tütün bunlardan biri idi. Ancak o dönemde fiyatlar yönünden devlet destek yapıyordu. Artık bu tür bir politika yok. Ayrıca bu anlamda bir üretim fazlası da yok. Olduğu dönemlerde kota doğru bir politika, gerekli üretimi kısıtlamadığı sürece yararlı idi. Şu anda böyle bir politikanın uygulanması anlamlı değil.
Üretim planlaması gereklidir. Ancak bunu çok akılcı bir şekilde yapmak gerekmektedir. Şu anda “üretim planlaması yapılacak” iddiası ile yapılan yasal değişiklikler tam tersine olumsuz bir sonuç yaratacak şekilde tasarlanmıştır.
“Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 5 Nisan 2023’de Resmi Gazetede yayınlandı. Bu yasa kamuoyunda “tarımda üretim planlaması yapılacak” iddiası ile çıkarıldı. Üretim planlamasının gerekli olduğunu düşünen birçok kişi olumlu şeyler yapılıyor düşüncesi ile kanunu yeterince incelemediler ve kamuoyunda yeterli bir tartışma yapılamadı.
Bildiğimiz kadarıyla çiftçilerin ne ekeceklerini buyuran bir ülke yok. Tarımda planlama yararlıdır. Ancak çiftçinin ne ekeceğine bürokratların karar vermesi, uygulanabilir ve iyi sonuçlar verecek bir anlayış değildir. Planlama ancak teşvik edici veya caydırıcı önlemler, teşvikler veya kısıtlamalar ile akıllıca yapılabilir. Eşitliğe, dayanışmaya önem verecek bir sistemde ise planlama aşağıdan yukarıya bir katılımcılık olmadan gerçekleştirilemez ve iyi bir plan ortaya çıktığında da bu her bir çiftçinin veya çiftliğin ne ekeceğine merkezi olarak karar verileceği anlamına gelmez. Ülkemizde tarımsal plânsızlık ile ilgili çok olumsuz örnekleri yaşadığımız doğrudur. Patates, soğan gibi ürünlerde bir yıl aşırı üretim, ertesi yıl yetersiz üretim ile karşılaşıyoruz. Örümcek ağı teorisi denilen bu konu önemlidir. Bu gibi sorunları aşabiliriz. Birçok önlem alınabilir. Üretimin çok yüksek ve dolayısıyla fiyatın düşük olduğu yıllar merkezi yönetim ve belediyelerin alım yaparak çiftçi eline geçen fiyatı arttırarak, tüketicinin ödediği fiyatı düşürmesi, ürünün bir kısmının stok yapılarak gelecek yıla devretmesi etkili olacaktır. Fiyatların çok yüksek olduğu yılı takip eden yıl ise; çok hızlı artacağı beklenen ekim alanlarını azaltmak için hızlı sistemler (dijital platformlar) oluşturarak ekim alanları ile ilgili bilgi yayarak henüz ekmemiş olanların ekimden vazgeçmelerini sağlamak gibi değişik yöntemler uygulanabilir.
Tarım bir zamanlama işidir. Çiftçi belli bir ürünü ekmeyi planlayabilir. Ancak hava koşulları onun hızla fikrini değiştirmeye zorlayabilir. Tarım il müdürlükleri bu izin işini nasıl hızla çözecek? Diğer yandan agroekolojik tarımda ekilen tür sayısının arttırılması, polikültürü güçlendirmek esastır. Bu nedenle bazı bölgelerde verimi biraz düşük olsa da bazı türlerin belirli miktarlarda ekilmesi gerekebilir. Örneğin buğday veriminin daha az olduğu bir bölgede çok değerli yerel buğdaylar aile veya yerel halkın tüketimi; hayvanlar için dane, saman, altlık; bitkiler için malç, gelecek yıl için nematod gibi zararlıları azaltma vb. birçok amaçla belli miktarlarda ekilebilir ve çiftçinin bu kararı ekolojik, ekonomik, beslenme vb. birçok açıdan çok yararlı olabilir. Bu seçimlerin nedenlerinin bir otorite tarafından hızlı bir şekilde anlaşılması bile mümkün olmayabilir.
Ülkemizde, örneğin Hollanda’da çiftçilere ne ekeceklerinin devlet tarafından bildirildiği ile ilgili bir şehir efsanesi yaygın. Hollanda’da kooperatif uzmanları çiftçilere hangi ürünleri, nasıl üretecekleri, fiyat beklentileri konusunda bazı bilgiler veriyor ve bazı önerilerde bulunuyorlar. Ürün dikte etmek gibi bir olay hiç olmadı.
SÖZLEŞMELİ ÇİFTÇİLİK, ÇİFTÇİYİ KÖLELEŞTİRİYOR
Kanunda “Bakanlık tarafından belirlenen ürün veya ürün grupları bu madde kapsamında sözleşmeli olarak üretilir.” denmektedir.
Önceden Şeker Şirketi çiftçilerle sözleşmeli üretim yapıyordu ve münavebeyi (nöbetleşme) yaygınlaştırması gibi özellikleri nedeniyle bu sistem olumlu olarak kabul edilmekte idi. Ancak çoktandır sözleşmeli tarım nerede ise tamamen şirketler lehine çalışan, çiftçiye hiçbir seçim şansı bırakmayan, ekolojiye düşman, endüstriyel tarımı güçlendiren, çiftçiyi adeta köle durumuna indirgeyen bir uygulama olmuştur. Güçlü şirketler sözleşmeye uymayabilmektedir. Örneğin piyasada fiyatlar düştüğünde domatesi zamanında almayarak çiftçiyi sözleşmenin altında fiyatlarla ürün vermeye zorlamaktadırlar. Ürünü küflenme ve değersiz hale gelme tehlikesi içinde olan çiftçi düşük fiyatla satmaya razı olmaktadır. Piyasa fiyatları sözleşme fiyatından yüksek olduğunda ise şirket ürününün en azından bir kısmını şirketten kaçırmak isteyen çiftçiye sözleşmeyi dayatarak istediği sonuca ulaşabilmektedir. Tütünde sözleşmeli üretim Tütün Kanunu ile epeydir zorunlu hale getirilmiştir. Tütün şirketleri istedikleri fiyatı çiftçiye dayatabiliyor. Bu sistem şirketlere tam bir hegemonya sağlayacaktır.
Kanunda sözleşmeli üretim saptanacak bazı ürünlerde zorunlu hale getirilecektir. Kanunda bu konuda uygulama ile ilgili şu ifadeler de yer almaktadır.
“Tarımsal üretim sözleşmelerinde belirtilen mücbir sebepler haricinde sözleşme kapsamında üretilen ürünün alımından veya satımından vazgeçen üretici ya da alıcılar için ceza koşulu belirlenir. Ceza koşulu, alımından ya da satımından kaçınılan ürün miktarının sözleşmedeki bedelinin yüzde yirmisinden az ve yüzde ellisinden fazla olamaz.”
KAYITLI ÇİFTÇİ SAYISI YÜZDE 20 DÜŞTÜ
Köyden kente göç sonucu köy nüfusumuz ne kadar azaldı? Kalanların da yaş büyüklüğü nedir? Çiftçilik yapmak ne kadar zor Türkiye’de?
2000 sonrası küçük üreticilerin yoksullaştığı, mülksüzleştiği, işçileştiği yıllar oldu. Ürün/girdi fiyatları paritesi üretici aleyhine seyretti, çiftçiler reel gelir kaybına uğradılar. Ürünlerinden para kazanamayan küçük işletmeler için tarım, geçimlerini sağlayacak bir ekonomik faaliyet olmaktan çıktı. Yoksullaşan çiftçiler tarımdan koptular, tarlalar, meralar boş kaldı. Kayıtlı çiftçi sayısı yüzde 20 oranında düştü, tarımın istihdamdaki payı yüzde 35’ten yüzde 17’ye geriledi, tarım alanları 3 milyon hektar azaldı. (Necdet Oral, Birgün Gazetesi, 17.4.2022) Köyden göç edenler genellikle gençler oldu. Geride kalanların yaş ortalaması hayli yükseldi. Var olan tarım ve ekonomi politikaları hem çiftçi hem de tüketici için olumsuzdur. Koşullar köylerin boşalmasına yol açmaktadır.
Tarladaki ürünün fiyatıyla tüketiciye yansıyan fiyat arasında çok büyük farklar var. Bu farkın nedeni nedir? Aracılar kimler? Üretici kazanmıyor, tüketici kazanmıyor kim kazanıyor?
Çiftçi eline geçen fiyatlar ile tüketicinin ödediği fiyatlar arasındaki farkın büyüklüğü büyük ölçüde çiftçinin kooperatiflerde örgütlenmemesi, buna karşılık başta zincir marketler olmak üzere alıcılar kesiminde fiyatı hem çiftçilere hem de tüketicilere dayatabilen güçlü tekelleşmelerin var olmasıdır.
Diğer yandan bu farkın ortaya çıkmasının bir diğer nedeni de tarımda aşırı monokültürleşmedir. Ürün çeşitlendirmesi olsaydı, nakliye masrafları azalacak, çiftçi daha kolaylıkla ürününü yerel olarak pazarlayabilecekti. Bu ise hem çiftçi hem de tüketiciye yarara sağlar. Şüphesiz ürün çeşitlendirmesi kendiliğinden olacak bir şey değildir. Agroekoloji ve gıda egemenliği yönünde bir tarım politikasının ısrarla uygulanması gereklidir.
Türkiye’nin tarım politikasındaki sorunlar ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin yer aldığı Prof. Dr. Tayfun Özkaya ile Dilek Hazan’ın yaptığı röportajın ikinci bölümü…
Author Profile
Latest entries
- ana manşet21/03/2024Çiftçi özgürlüğünü kaybediyor
- Yazarlar22/02/2024CHP’de yerel seçim tercihleri