Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin uğradığı baskı ve zulmü ortadan kaldırmak için 20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yıl dönümünü kutluyoruz. Atatürk sonrası Cumhuriyet tarihinin en önemli askeri ve siyasi başarılarından olan bu harekâta emek veren o dönemin siyasilerini, tüm komutanları, kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi saygıyla ve şükranla anıyoruz.
50. yıl kutlamaları için tüm siyasiler Kıbrıs’a gitti. “Yes be Annem” sloganıyla Annan Planına destek veren AKP’li yöneticilerin törenlere katılması inandırıcılıktan uzaktır. Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın hazırladığı plan, Türk ve Rum kesimi olarak bölünmüş Kıbrıs Adası’nın bağımsız tek bir devlet olarak birleştirilmesini öneren bir plandı. 24 Nisan 2004 tarihinde halkoyuna sunulan bu plan Türk tarafından %65 kabul görmüş ancak Rum tarafından %75 ret olduğu için hayata geçirilememiştir. Bu planın kabul edilmemesinin Türk tarafı için çok iyi olduğunu söylemek gerekir.
Kıbrıs’taki halk oylaması öncesinde Türkiye’den azarlanıp gönderilen Rauf Denktaş’ın mezarını ziyaret eden “Yes be Annem” destekçisi siyasiler ne düşündüler acaba? TİP ve DEM Parti ise 50. Yıl törenlerine katılmadıkları gibi hiç anmadılar da. Emperyalizmin kucağında solculuğun nasıl yapıldığını bizlere gösterdiler; tabii anlayana…
Kıbrıs’taki Türkleri toptan yok etmek için 21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıs Rumlarının kurduğu silahlı örgüt, Türklere acımasız davranışlarda bulunarak, iki soydaşımızı öldürerek işe başlamıştı. 24 Aralık 1963 Salı günü Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın (1924-2016) 37 yaşındaki eşi Mürüvet İlhan, çocukları 6 yaşındaki Murat, 5 yaşındaki Kutsi ve henüz 10 aylık olan Hakan, Lefkoşa’da saklandıkları evlerinin küveti içinde Rumlar tarafından katledildi. Bu olay Kanlı Noel olarak anında bütün dünyaya yansıdı. Katliamın yapıldığı ev, bugün Barbarlık Müzesi olarak korunmaktadır. Günümüzde Kıbrıslı Türklerden henüz bu müzeyi görmeyenler bile vardır, yaşanan korkunç olayları bilmeyenler vardır.
15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’daki faşist cuntanın desteğiyle Kıbrıs’ta darbe yapıldı ve Rum terör örgütünün desteklediği bu darbe ile uluslararası antlaşmalar hiçe sayılarak yapılan baskılarla adadan büsbütün tasfiye etmek istediği soydaşlarımız Kıbrıs Barış Harekâtı sonucunda özgürlüğüne kavuşturulmuş, Yunan cuntasının Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için giriştiği askeri harekât önlenmiştir. Kıbrıs Türkleri, Rumların baskısı altında yaşadıkları bölgeden kurtarılarak kuzeyde Türk yönetiminin egemen olduğu bölgeye getirilmiştir. Daha sonra 15 Kasım 1983 tarihinde Rauf Denktaş’ın önderliğinde kurulan bağımsız, laik ve demokratik Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak yaşama olanağına sahip olmuşlardır.
Geçmişte yaşanan acı olayları bilmeyenler, bugün Rumların kucağına atlayıp, AB’ye girmek sevdası ile hayal görmektedirler. Kıbrıs sorununun çözümü için iki ayrı egemen devletin savunulması ve sonuca ulaşılması için gerekli girişimlerin yapılmasının zamanıdır. Bunca yıldır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası tanınırlığının olmaması da büyük eksikliktir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için çok daha fazla çaba göstermeleri gerekirdi.
Emperyalist devletlerin kışkırtmaları sonucunda başta İzmir olmak üzere ülkemizi işgal ederek insanlık dışı savaş suçları işlemiş olan ve İzmir’den denize döktüğümüz Yunanlılar ile daha sonra dostluk köprüleri kurulmuştu. Yunanistan başbakanı Eleftherios Kyriakos Venizelos (1864-1936), 27-31 Ekim 1930 tarihleri arasında Ankara’ya gelerek, Atatürk ile görüşmüş ve Atatürk’ün karakterinden, samimiyetinden, Türkiye’de yaptığı reformlardan son derece etkilenmiştir. 12 Ocak 1934 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteren Venizelos, Türk-Yunan barışının kalıcı olması gerektiğine inanıyordu.
Ancak Yunanistan Milli Marşı’nın sözlerinde Türk düşmanlığı ve nefreti anlatılmaktadır. Bu marş 1966 yılından itibaren Kıbrıs Rum Kesiminin de milli marşı olarak kabul edildi. Venizelos’tan sonra gelen siyasetçiler bu dostluğa sıcak bakmadılar. Yunan yazar Dido Sotiriyu’nun (1909-2004), 1962 yılında yazdığı Kanlı Topraklar (Yunanca Matomena Homata) adlı romanı, Türkçeye “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” olarak çevrilmiştir. Şirince doğumlu ve mübadele nedeniyle Yunanistan’a göç eden bir ailenin kızı olan Dido Sotiriyu’nun romanında Türkleri ve Türklüğü aşağılayan ifadeler vardır, ancak bu roman 1982 yılında Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü’nü almıştır.
2004 yılından itibaren Yunanistan adalarımızı işgal etti, silahlandırdı ve yerleşime açtı. Bu işgal halen artarak devam etmektedir. 2012 yılında Yunanistan televizyonlarında Türk dizileri gösteriliyordu. Yunanistan’ın tanınmış müzisyeni ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluğun sembolü olan Mikis Teodorakis (1925-2021) şunları söylemişti: “Uyanık olmalıyız. Düşman sinsice içimize sızıyor. Bu dizileri izlemeye devam ederseniz ülkemizi ve dilimizi kaybedeceğiz. Yunan TV’leri Türk propagandasına hizmet ediyor. Yunanistan’ın zor durumda olduğu bu dönemde propaganda silahını kullanmayı seven komşu ülke altın bir fırsat buldu. Bu dizilerde yoksul ve İslami fanatizme bulaşmış bir Türkiye yerine hayali bir ülke gösteriliyor. Bu şekilde kendi çıkarlarını ve hedeflerini yerine getiriyorlar.”
17 Temmuz 2024 Çarşamba günü Türk Eğitim Vakfı’nın Çeşme’de düzenlediği konsere Yunan müziğinin önemli isimlerinden Despina Vandi davet edildi. Ancak alana asılan Atatürk posterinden ve Türk Bayraklarından rahatsızlık duyan Despina Vandi, konseri iptal ederek, ülkesine döndü. Yunan basınına verdiği demeçte; “Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle dolu bir etkinlikte herhangi bir Yunan sanatçının sahne alması tarihi hafızaya hakaret olurdu. Hele ki Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin 50. Yıldönümünde” diyen Yunan şarkıcıyı davet edenlerin bilinçsizliği de düşündürücüdür.
Ülkemizde tatil yörelerindeki fiyatların yüksekliği nedeniyle, tarihte ve günümüzde yaşanan olaylardan habersiz ve gamsız Türk vatandaşları tatil için Yunan adalarına gitmektedir. Siyasi iktidarın yanlış ve tutarsız politikaları sonucunda bizim esnafımız, bizim halkımızı açıkça kazıklamaktadır. Bu yüzden Yunan adalarına gidenleri yadırgamamak gerekebilir belki. Ancak adalarımızı işgal eden ve her türlü düşmanlığı körükleyen Yunanistan’a para akıtmak da aymazlık olarak açıklanabilir. Yaşlısından gencine Yunan halkının Türklere karşı nefreti, doğru ya da yanlış bir bilinçtir ama benzer bilinç Türk halkında yoktur ve ne yazık ki bizler karşılıksız bir dostluk eli uzatmaktayız.
Yunanistan’ın sürekli olarak Türkiye’ye yönelik iftira kampanyaları ve düşmanlıkları, ülkemizdeki aydınımsı insanlar tarafından yeterince anlaşılamamaktadır. AB’den ve ABD’den fonlanan kimi kitle örgütleri de bu iftiralara destek vermekte, Yunan tarafını haklı görmektedir. “Yes be Annem” sloganının içeriği ile Yunanistan’ın düşmanlıklarını anladığımız zaman, ülkemize yapılan emperyalist saldırıları da püskürteceğiz. İşte bunun için geçmişin iyi bilinmesinin yanında günümüzde de bilinçli olmak zorundayız. Zaman, bizlere örgütlü olarak gerekli ve doğru eylemlerin yapılmasına olanak sağlayacaktır.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet07/10/2024Alpaslan Işıklı (*)
- ana manşet30/09/2024Bir gece ansızın
- ana manşet23/09/2024Yeni eğitim öğretim dönemi
- ana manşet16/09/2024ÜBD döngüsü