Önce muhalefet mi vardı muhalif mi?
Birbirinden doğan ve birbirine dönüşen iki olgu mu bunlar, yoksa tek bir olgunun aynı anda iki farklı yerdeki görünümü mü?
Muhalefet bir tür Zenon Paradoksu mudur?
Hep genişleyen ve çeşitlenen ama hiçbir zaman bir hegemonya kuramayan, iktidar alanı oluşturamayan, hep olduğu yerde “muhalif” kalmaya mahkum bir şey midir?
Ya da akışkan bir madde gibi gündemde hangi sorun varsa o alana dolan ve sonra onu terk edip ötekine kayan politik bir yorum mudur?
Peki ya iktidar, onun bin memeli anası mıdır?
Yoksa iktidar-içinde muhalefetin kaybolduğu- dipsiz çukurlar açan bir tür canavar mı?
Öyleyse en başarılı iktidar en derin çukurlar açan mıdır?
Mesela şu kontrolsüz göç çukuru bir kara deliğe dönüşüp Türkiye’yi yutmadan önce onu kapatabilecek bir muhalefet var mı?
İşaret ettiği sorunu çözme iradesi ortaya koyamayan muhalefetin giderek kendisi bir soruna dönüşmüyor mu?
İktidar bu çukurdan çıkardığı balçıkla muhalefetin etrafına “ırkçılık” ve “Müslüman birliğinin düşmanı” duvarını örmüyor mu?
28 Mayıs sonrası kendi içinde çözülen muhalefetin merkezine doğru bir spiral şeklinde örülen bu duvar onu bir daha bir araya gelemeyecek şekilde bölmüyor mu?
Muhalefetin bu duvarı yıkıp bütünlüğünü oluşturması mümkün mü? Öyleyse pragmatik anlamıyla bile bir muhalefetten söz edilebilir mi?
Bu noktada “muhalefet”in yokluğu “muhalifin” varlığını ortadan kaldırır mı?
Muhalefet partilerinin seçim dönemlerinde etrafında kümelenen muhalif seçmenle bugün arasında oluşan mesafe bir dahaki seçimde kapanabilir mi?
Şimdiden muhalif, düşünsel ve örgütsel açıdan parçalanmış halde değil mi? Yoksa yerli yerinde mi duruyor?
Bu koşullarda herhangi bir muhalif partiden diğerine blok olarak kitlesel geçiş mümkün mü?
Yeni partiler açısından bu “muhalifi” örgütlemek eskisinden daha mı kolay yoksa çok daha mı zor?
“Muhalif kimliği”nin inşasında iktidarın mı muhalefetin mi daha fazla payı var?
Bu haliyle muhalif “aksiyoner” mi “reaksiyoner” mi davranıyor ve davranmaya devam edecek?
Önümüzdeki dönemde “muhalif”, reel anlamıyla bir şey inşa edebilecek mi? Yoksa bugün olduğu gibi iktidarın yarattığı sorun alanlarında hızla enerjisini tüketip hayatına kaldığı yerden devam mı edecek?
Güncel muhalif, iktidarın sahip olduğu her şeyin düşmanı mıdır?
Peki ya para, kapitalizm ve onun sunduğu konforla ilişkisi nedir?
Ortalama bir muhalif, paranın; iyi işleyen bir kapitalist sistemde hep temiz kalacağı önyargısına sahip değil midir?
Muhalife göre modernizmin simgesi “Batı”; rasyonalite ve liyakate dayalı bir sistem kurduğu için mi bugünlere gelebilmiştir yoksa sömürgeci olduğu için mi?
Bugün iktidarın tekelinde olduğu için muhalifin kimliğini belirleyen iki ana unsur din ve devlet karşıtlığı mıdır?
Bu açıdan muhalif kesimlerin çoğunda “Kemalist Aydınlanma” başarısız bir proje olarak görülmüyor mu?
Kısa vadede iktidar, din ve devlet tekeli ile göç politikasını terk etmeyeceğine göre muhalif kimliğin bu üçüne karşıtlık temelinde yükseleceğini söyleyebilir miyiz?
…
“her şeyden geriye üç şey kaldı;
her şeyin daha yeni başladığının kesinliği,
devam etmesi gerektiğinin kesinliği,
ve bitmeden önce kesintiye uğrayacağının kesinliği.
Kesintiden yeni bir yol yapmak için,
düşüşten bir dans adımı yapmak için,
korkudan bir merdiven,
rüyadan bir köprü,
arayıştan… bir buluşma”*
Fernando Pessoa
*Çeviri bana ait.