Eğitim hayatı, AKP iktidarının ilk dönmelerine ve öncesine denk gelmiş hemen hemen herkes, öğretmenlerine hocam denildiğinde, öğretmenlerinin “hoca camide” karşılıklarını kulaklarına küpe etmiştir. Cüneyt Arkın’ın başrolünde olduğu Öğretmen Kemal filmini veya 2003-2006 yılları arasında yayınlanan Hayat Bilgisi dizisindeki Afet öğretmen karakterini izleyen nesiller bu repliklerle büyümüştür desek yeridir.
Dinin, devlet ve öğretim hayatındaki tahakkümünü kırmayı hedefleyen Cumhuriyet devriminin medreseleri kapatması ve Millî Eğitim Bakanlığı eliyle çocukların ve gençlerin eğitimini bilimsel ve laik eğitim felsefesiyle yeniden kurması, temel hedefini “hocayı camiye”, aydınlanma neferi öğretmenleri okullara yöneltmesiyle sağlanabilmiştir. Bu amaçla, öğretmenleri yetiştirmek için Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okulları; öğretmenleri öğrencilerle buluşturmak içinse Millet Mektepleri yurdun her köşesinde açılmaya başlanmıştır.
Yıllardır süregelen karşı-devrim sürecinin Cumhuriyete yönelik tüm tahribatlarına rağmen bugün halen Cumhuriyetin öneminden ve kazanımlarından bahsedebiliyorsak bu büyük ölçüde bu eğitim devriminin ve onun baş kahramanı öğretmenlerimizin nesillere aşıladığı yurt ve cumhuriyet sevgisinden kaynaklanmaktadır. Tam da bu sebeple gerek Fethullahçı çetenin gerekse de siyasal İslamcı AKP iktidarının temel hedefi Cumhuriyete bağlı nesiller yetiştirmenin önünü kesmek olmuş, bu amaçla da her fırsatta eğitim müfredatı ve eğitim sistemini gerici saiklerle değiştirmeye dönük politikalarını “reform” adı altında uygulamaya sokmuşlardır. 4+4+4 sistemine geçişten, imam hatip liselerinin yaygınlaşmasına, öğrencileri cemaat ev ve yurtlarına sistematik şekilde yönlendirmekten ÇEDES projeleriyle imamları okullara sokmaya varıncaya kadar tüm gerici uygulamalar çocukların ve gençlerin bilimsel eğitim hakkını gasp etmeye yönelik olarak kurgulanmıştır.
Cumhuriyet devriminin kazanımlarını koruyacak ve geliştirecek nesiller yetiştirmek için kurulan MEB’in, bugün tarikat ve cemaatlerle protokol imzalayan ve bunu Milli Eğitim Bakanı düzeyinde “övünçle” açıklayan yaklaşımı, Cumhuriyete yönelik karşı-devrimci sürecin ayrılmaz bir parçası olarak gün geçtikçe yıkıcı ve gayri-milli bir hal almaya devam etmektedir.
Ülke çocuklarını pis sakallı tarikat şeyhlerinin önüne atanlar diğer taraftan Ülkü Ocakları başkanlarına da okullarda “ders” verdirmektedir. Ülkemizin neoliberal uluslararası sermayeye eklemlendiği 12 Eylül ve sonrası sürecin ideolojik angajmanı “Türk-İslam Sentezi”, AKP iktidarının 14 Mayıs seçim zaferinin ardından vites yükseltmiştir. Bu karşı devrim ideolojisi; ülkemizi, cumhuriyetimizi, çocuklarımızı ve geleceğimizi tehdit etmektedir.
Üniversitelerde yaşam hakkını savunan devrimci gençlere dönük şiddet eylemlerini organize eden faşist çetelerle tarikat şeyhleri devlet eliyle okullara sokulmaktadır. “Hocaların” ve “reislerin” çocuklar ve gençler üzerindeki tahakkümü kırılmadıkça, okullarda ve üniversitelerde bu gerici-faşist çeteler dağıtılmadıkça çocuklarımızı ve gençlerimizi koruyabilmek mümkün değildir.
Cumhuriyet mevzisi tam da buradan kurulmalıdır. Çocuklarımızı, gençlerimizi, memleketimizi ve Cumhuriyetimizi bu karanlığa teslim etmemeye dönük iradeyi toparlayacak güç birliği tüm yurtseverlerin omuzlarındadır.
Author Profile
Latest entries
- Yazarlar23/04/2024Yaşıyor mu 23 Nisan?
- Yazarlar16/04/2024Küresel sermayeye teslim olmak
- Yazarlar01/04/2024Türkiye’nin seçimi yeni başlıyor
- Yazarlar27/03/2024Parti ve teori