Bazen toprağa ayak basınca utanır kişi. Bu hissi her Çanakkale’ye gittiğimde yaşarım. Attığım her adımda her karışı kanla sulanmış bir toprağa bastığımı bilirim; Gencecik vatan evlatlarının kanıyla. Kimi daha on beşinde…
“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.” Sözleriyle ne güzel özetlemiş Akif.!
Her karışı Anadolu’nun başka bir hikayeyi, başka bir destanı gizler. Evde kimsesiz bırakılan evlatlar, analar, babalar, eli kınalı gelinler, uzaktan uzağa sevilen yavuklular. Ve hepsi, yine bu vatan uğruna, bu toprak uğruna tereddütsüz feda edilmiş.
Nuh’a beşikler veren Anadolu… Namusun kendisi Anadolu, ak sütüyle anaların yurdu Anadolu. Uğruna toprak olunan toprak, kefensiz girilen mezar, ama illa ki Anadolu, destan dolu, isyan dolu Anadolu… En son Kuvva-i Milliye atlılarının bağrını dövdüğü bağrı kara toprak. Sen ki ne acılar ne özlemler yaşadın, kimlere kimlere beşiklik ettin. Kaç umut yeşerttin, kaç sevdaya sığınak, kaç aşkı konuk ettin gönlünde. Ey kutsal toprak halen bağrında yatıyor dedem!
Ya şimdi, daha aradan asır geçmeden toprağı haraç mezat satılan Anadolu. Öyle satılan sadece toprak değil, esas satılan bağrında kefensiz yatan evlatlarının kanıdır. Hani ayak basarken dahi utanmamız gereken o toprak var ya şimdi haraç mezat satılmakta. Üç beş kuruşa tahvil edilmekte koca ülkenin namusu. Üç beş tane madrabaz bezirganın doymayan iştahına kurban edilmiş koca ülke ve tekmil milletin namusu. Kapalı kapılar arkasında arsız pazarlıklar. Her pazarlıkla koparılmakta etinden bir parça, etimden bir parça. Öyle ya hemhal olmuşum seninle. Sen bende, ben senin bağrında. Emanetsin bana, emanettir yedi ceddim, yedi neslim sana! Sen sözündesin bilirim de ben neden sessiz kalıyorum senin böyle etinden et koparılmasına. Sen ki baş eğmeği reva görmedin bana, bize, bağrında uyuttuğun halklarına biz nasıl göz yumarız senin üç beş hain marifetiyle pazarlık masalarına meze edilmene. Kavlimiz böyle değildi bilirim. Satabildiklerini satmaya, satamadıklarını ise kirletmeye ant içmiş bu asalaklar sürüsü elbet defolup gidecek yurdumdan. Hiç alçaklara uğratır mıyım seni.
Dönüp şöyle bir bakıyorum da son beş altı ayda kaç tane uluslararası mafya lideri ve adamları yakalandı ülkede. Ne yazık ki hepsinin cebinde Türkiye Cumhuriyeti kimliği ve pasaportu var. Oysa ki üç beş dolarla değil kanla ödenerek yaratılmıştı Türkiye Cumhuriyeti ve kimliği. Şimdi ise parayı veren ne kadar katil, uyuşturucu tüccarı, terörist varsa dolduruldu ülkeye hem de üç beş tane siyaset tüccarı yükünü vurabilsin diye. Avustralya’nın aranan mafya lideri İstanbul’da çıkıyor, Sırbistan’ın uyuşturucu tüccarı İstanbul’da yaşıyor yıllardır. Amerika’nın Ortadoğu’daki katil çetesi IŞID üyeleri, kafa kesen kanlı katilleri Türkiye’nin değişik şehirlerinde yaşıyor, ticaret yapıyor, para kazanıyorlar. Tonlarca uyuşturucu ülke limanlarına sorgusuz sualsiz sokuluyor. Her gün askeri nizamda yürüyen binlerce ne olduğu belirsiz kişi ülke sınırlarından elini kolunu sallayarak giriyor. Kim, neden, niye topluyor? Gelenler nereye gidiyor? Yanına ceketini dahi almadan gelen bu binlerce kişi kime güvenerek geliyor ve nerede barınıyorlar bilen yok. Daha vahimi soran da yok. Hadi siyasi iktidar bir şekilde kurulan bu tezgahın parçası da, ya muhalefet nerede? Neden biri çıkıp sormuyor bu durumu. Ya da neden araştırma gereği duymuyorlar. Dur demek gerekmez mi bu hayasız akına. Bu hain ablukanın dağıtılma zamanı gelmedi mi? Daha ne kadar seyirci kalacağız kanımızın aktığı yere tüm kirleriyle akın etmelerine.
Maalesef toprağı mezata düşmüş, tersanesi satılmış, ordusu büyük saldırılara hedef yapılmış, eğitim sistemi çökertilmiş, yobazı azdırılmış, cahili makamlara sahip, emekçisi açlığa mahkum, eğitimlisi boşta, meclisi siyaset tüccarlarının işgalinde, yargısı siyasi iktidara angaje vatandaşa yabancı ama hep umutlu Anadolu, bağrında yeşermeyi bekleyen Mustafa Kemal’lere gebe. O tohum ki kar altında da olsa olgunlaşmakta, baharı beklemekte. Baharlara gebe Anadolu..!
Author Profile
Latest entries
- ana manşet23/10/2024Sahibinin sesi
- ana manşet05/10/2024Beyni iğdiş edilmişler ve direnenler
- Yazarlar15/07/2024Katiller “demokrasi”si
- ana manşet08/07/2024Solculuğun dayanılmaz ağırlığı