12 Eylül öncesi Solu güçlendiren şey; sokakta, fabrikada, tarlada, mahallede, köyde halkla beraber yaşama ve oradaki hayata müdahale ederek kurallar koyma kapasitesiydi. Sol için siyaset buradan yani hayatın içinden çıkan şeydi: Mücadele.
Bir zamanlar Türkiye’de politika sahnesi sokakta kuruluydu. 12 Eylül’le beraber sokaktan çekildi ve 1989 Bahar ya da 2013 Haziran eylemleri gibi büyük toplumsal çıkışlar da siyasetin sokağa dönmesine yol açamadı.
Bunun nedeni Solun, terk ettiği mücadele alanlarına dönme isteksizliğidir. Halk mahallesinden, fabrikasından, maden ocağından çıkıp Kızılay’a, Taksim’e geldi ama Sol Kadıköy’den çıkamadı.
Böyle bir arzunun ortaya çıkmamasını, değişen toplumsal yapıya ayak uyduramamasına bağlayabiliriz. Daha da vahimi Solun sistemin bataklığı haline gelen, yığınların yaşadığı, bu alanlarda kazanılacak bir şey görmemesi.
Kitlelerin yaşamından soyutlanan Sol bir “inat”a, “boyun eğmeme”ye ve “hak savunuculuğuna”doğru geriledi.
Sol halen köylülerin çevre mücadelesine, işçilerin grevine ya da deprem bölgesinde halkın yardımına koşuyor. Ama her şey olup bittikten sonra geldiği gibi geri dönüyor. Bırakalım toplumsal bir kazanımı siyasal bir örgütlenmeye dönüştürmeyi başarmayı, hakkını aradığı halkın tek bir oyunu bile alamıyor.
Bunlar hepimizin bildiği, gördüğü gerçekler fakat geçtiğimiz pazar konuşan ÖDP eski başkanı ve Sol Parti yönetiminden Alper Taş’ın sözleri durumun daha vahim olduğunu gösteriyor.
Taş, seçim sonrası yaptığı değerlendirmede, Solun başarısızlığının temellerini Sovyet Bloğunun dağılmasına dayandırdı.[1]
“Doğrusu biz sosyalist hareketler bu soruya yanıt vermek için köklü bir düşünme, muhasebe süreci yaşamadık. Bunun en önemli nedeni, bir ideoloji olarak sosyalizmin kendini yeniden üretememesi, çoğaltamaması, zenginleştirememesidir “ dedikten sonra Türkiye’de Solun durumunu Latin Amerika ile karşılaştırarak açıklamaya çalışıyor:
“Bütün dünyada sosyalist hareketler yükseliyor da Türkiye’de biz geriliyor değiliz. Latin Amerika’da zaman zaman sosyalizan çıkışlar oluyor ama bir müddet sonra geriliyor ve tekrar geldiğinde, örneğin en son Brezilya’da olduğu gibi daha sağa yaslanmış, daha uzlaşmacı bir programla dönüyor.”
Aslında Latin Amerika’da -zaman zaman değil- sık sık “sosyalizan çıkışlar oluyor”. Ayrıca bu “sosyalizan çıkışları”(!) yapanlar iktidarı da sık sık ele geçiriyorlar ya da daima güçlü bir muhalif odak oluşturmayı beceriyorlar.
Belki sırf bu yüzden oralarda “bir ideoloji olarak sosyalizmin kendini yeniden üretememesi, çoğaltamaması, zenginleştirememe”sinden hiç bahsedilmiyor.
Kuşkusuz bazı Latin Amerikalı sol liderler iktidara gelmek için “sağa yaslanmış, daha uzlaşmacı” bir çizgi izleyebiliyor; Alper Taş’ın 2019 seçimlerinde CHP’den Beyoğlu belediye başkanı adaylığı için başkanlık kurulu üyesiyken ÖDP’den istifa etmesi kadar olmasa da…
Taş, ÖDP’nin kuruluş sürecinden bu yana aldıkları her yenilgiyi getirip sosyalizmin yetersizliğine bağlamakta ısrarcı:
“Aslında biz gelenek olarak 1990’lı yıllarda çok anlamlı bir tartışma süreci başlatmıştık. Şu anda seçim yenilgisini konuşuyoruz ama biz o zaman tartışma kolektifleriyle sosyalizmin yenilgisini masaya yatırmıştık. Orada ortaya çıkan çok önemli bir tespit vardı: Sosyalizmin bir tarihsel dönemi sona erdi, yeni bir tarihsel dönemi başlatmalıyız. “
“Sosyalizmin bir tarihsel dönemi sona erdi” ile kastettiği şey Sovyet Bloğunun dağılmasıydı. Taş’ın her yenilgi sonrası tekrar tekrar okuduğu bu sihirli söz 30 yıl önce bir siyasal hareketin tasfiyesinin gerekçesi olarak icat edilmişti.[2]
Tartışma Kolektifleri bir sürü iyi niyetli devrimcinin önüne koyulan bir yığın fanteziden ibaretti. Sürece egemen olan zihniyet, devrimciliği tasfiye edene kadar, abartılı yeni dünya düzeni tahlillerini sürdürdü. Onlara kalsa birkaç yıl içinde dünyayı robotlar yönetecekti ve kısa sürede ulusal devletler ordularıyla silinip gidecekti.
Zaten süreci başlatan irade, Özal’ın Türkiye’yi liberalleştirerek Kürt Sorununu çözeceğine ve Avrupa’ya bağlayacağına inanıyordu. Özel konuşmalarında maden ocaklarının zarar ettiği için özelleştirilmesini mantıklı bulduklarını itiraf ediyorlardı.
“Sosyalizmin yenilgisini masaya yatırdık”ları o tarihten beri bir türlü sofradan kalkamadılar.
En son Beyoğlu seçimlerini kaybettikten sonra yine bir “ Tartışma Süreci” başlatmışlardı. Vardıkları yer “eğer ilk zamanların ÖDP’si olsaydı, Gezi bambaşka bir sürece evrilebilirdi” oldu.
Alper Taş’ın hafızasında geçmişin Sol tecrübesinden kalan son kırıntıların ÖDP olması hüzün verici ama yine de TİP’e bakıp avunabilir. Zira ÖDP’nin olmak istediği şey TİP’ti: Bir kentli orta sınıf partisi. Üstelik ÖDP’nin ulaştığı en yüksek oy oranı 264 binken TİP neredeyse 1 milyon oy aldı.
Fakat TİP’in aldığı oy da Taş’ı umutlandırmaya yetmemiş.
“Size anlam veren, sizi motive eden dünya tahayyülünüz, ekseniniz zayıflamaya başlıyor. O zaman pratiğinizi somut bir alternatife dönüştüremiyor, mücadelenize yeni deneyimler ekleyemiyorsunuz. Nitekim Türkiye sosyalist hareketinin yeni deneyimlerle kendini yenileyebildiği bir tablo yok ortada.”
Şu ana kadar hiçbir sol yapının liderliğinden duyulmamış, ÖDP eski başkanı ve yeni Sol Parti MYK üyesi Alper Taş’ın ağzından dökülen, bu sözler yıkımın boyutlarını gözler önüne seriyor.
İdeolojik kafa karışıklığından öte hayatına anlam veren dünya tahayyülü zayıflamış, ekseni silikleşmiş.
Devam ediyor:
“Sonuç ortada; yenildik ve bu ilk yenilgimiz değil. Böyle devam ederse yenilmeye devam edeceğiz.”
Hiç umudu kalmamış, yılmış…
Neyin yıkımı bu?
Herhalde Alper Taş, Sol Parti seçimde beklediği başarıyı elde edemedi, diye bunalıma girmedi. Yoksa oy oranları artmıyor diye mi moral çöküntü içinde? (ÖDP/Sol Parti’nin böyle bir beklenti içine girmesine yol açacak herhangi bir siyasal etkinliği oldu da biz mi kaçırdık?)
Yok, mesele Sol Güç Birliği’nin oy oranıysa önce dönüp kendi partisini sorgulaması gerekir. İttifaka rağmen doğrudan CHP ile anlaşan kendileriydi.
Hadi diyelim Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilemedi diye Alper Taş depresyona girdi.
İyi de bu yenilginin Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla ya da sosyalizmin sorunlarıyla ne alakası var?
Yoksa Alper Taş, Kılıçdaroğlu’nu ve onun sağcı Millet İttifakı’nı sosyalist mi sanıyordu?
Taş’ın bunalımının nedenini yine kendi sözlerinde buluyoruz:
“Deyim yerindeyse seçimler sol-sosyalist hareketlerin havasını bozuyor. Çünkü temel tartışmalar erteleniyor ve yerine ‘ne yapacağız, nasıl bir ittifak kuracağız, parlamenter siyaset mi, değil mi’ kaygıları beliriyor. Aslında mücadelemiz açısından asli olmayan bu süreçler asli süreçlere dönüşüyor ve seçimler birbirini kovaladıkça biz de bu süreçlerde savrulup duruyoruz.”
Alper’i 1992’de etrafına topladığı birkaç üniversiteli gençle Tartışma Süreci’ne muhalif yazılar yayınladığı günlerden hatırlıyorum. Hep öğrenci kaldı; ağabeylerinin karizması altında ezildi ve hiçbir zaman gerçek bir devrimci mücadele içinde olmadı. Kendisine düzenlenen “ahlakçı” bir linç kampanyasından kısa süre sonra ÖDP ile sonuçlanan sürece teslim oldu. Karşılığında ağabeyin yanında bir koltuk aldı. Ve kendini sevdirmek için uzun süre “ben de imam hatipliyim” hikayesini anlattı.
Şimdi aradan 30 yıldan uzun zaman geçtikten sonra “seçimler sosyalistlerin havasını bozuyor” diyor.
Asli olan mücadeleydi. Asli olanı bir seçim oyununa tercih edersen kendini yılgın, umutsuz ve içten içe pişman hissedersin. Yoksa ne hapisler, ne ihanet, hiçbir yenilgi böyle bir psikolojik yıkıma yol açmaz.
Alper Taş küçük burjuvalığa teslim olan bir siyasi hareketin trajedisini yaşıyor.
Bu depresyon halkına, ülkesine, tarihine ve sosyalizme güvenini yitirmenin bir sonucudur.
Çare yüzünü halkına, yurduna, tarihine ve sosyalizme dönmektir.
[1]İrfan Aktan, Artı Gerçek /18 Haziran 2023 ( https://artigercek.com/makale/alper-tas-secimler-sol-sosyalist-hareketlerin-havasini-bozuyor-254467 )
[2]“Bir Tartışma Platformu İçin Ön Notlar ya da Satırbaşları”, Oğuzhan Müftüoğlu, Tartışma Süreci Yazıları 1, İstanbul, Bireşim Yayınları, 1992,