Varlık meselesinde zeminde var olan en fundemental sorun varlık’ın ne olduğu sorunudur. Varoluşçuluk da varlık sorunun en yalın halinden doğan anlamdan çok nasıl bir sorunsallık oluşturduğu önem kazanmaktadır. Varlık bilgi kuramsal manada felsefi olarak formüle edilmesi veya yeni bir geştalt kazandırmak amaçlı bir söylemi olmalıdır adeta.
Özellikle Heidegger’de gördüğümüz varlık sorunsallığı bir kaygu(ı) üzerinde gelişen ontolojik yanılsamanın sonucu olarak bir ‘hiçlik’ (Das Sein und das Nichts) düşüncesinin incelemeğe değer olması, sorunun Sartre’da önceliklendirilmesini beraberinde getirdiğini düşünüyorum. Birde Sartre, varlık sorununu ele alırken hegelyanist kültür bağlamında incelediğini müşahede etmekteyiz.
“Varlık’ın” tüm karşıtlığını oluşturan “hiçlik”i hesaba katmadan ontolojik bir durum söz konusu değildir. Bir nevi varlık ile hiçlik birbirlerinin bir bütünü ve kausal niteliklerini oluşturan yansımalardan oluştuğunu kabul edebiliriz. O halde “hiçlik” tek başına var olan değildir; o aynı zamanda varlık olan ve zemininde var olandır. Varlık ve hiçlik birbirlerini kabul etmeleri, birbirlerine zemin verme ve alan tanıma durumunu yaratan ontolojik bir eylemsel boyutunda oluşan faktörlerin sonucudur.
Sartre’nin varlık’ı ele alma biçimini Hegelci yanıyla bir kez daha ortaya kor: Bunu yaparken iki fenomenal özelliğe dikkat çeker: a) “kendinde olan” ve b) “kendi için olan” Bu içkinlikte olan varlık her iki özelliği kendi içinde barındırır. Bundan ötürü varlık kendine özdeştir ve süreklilik arz eder. Kendinde olan, kendine özdeş olmak iken, kendi –için olan ise bir devinimi gerekli ve zorunlu kıldığı için kendi varlığını koruma ve ona değer verme tutumuna girer. Ancak varlık kendine yönelmiş bir olgu değildir. Daha çok tıpa tıp kendisidir.
Daha açık bir betimleme ile Varlık, benliğin kendisine doğru ilişkin olan bir ilişki değildir ve o daha çok benliğin yarattığı şeyin ta kendisidir. Olumlanamayan bir olumlama, etkilenemeyen bir etkinliktir. Kendisiyle olan ilişki o kadar yoğundur ki, her olan şey bir varlık teşkil edercesine, benliğin olumlamasını çıkarıp arınmak ve bunun için varlığın mükerrer bir halde tüm enerjisini veya doluluğunun giderilmesi için hiçlik ‘i tercih etmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Kendi benliğini olumlama eylemi sınırsız olduğu için kendinde olanın farksızlaşması demektir. Ancak bu benliğin varlık hali kendi özelliklerinden soyutlanmış halini anlatmaz. Zira soyut olanın farksızlaşması söz konusu değildir.
Kendini olumlama nedir?
Bir nevi varlık, o halde benliğin kendinde olması ise bu varlığın yeniden kendini yaratmasıdır. Yani var olana kendini, kendi benliğine göndermediğine işaret eder. Daha farklı bir betimle ile; aynen benliğin bilinci’nde olduğu gibi; Varlık , bu benliğin kendindeliği’dir.
İnsan kendindelik içinde bilinçdışının yaratıcılığında var olandır. İşte bu efsane durum hayal ve tasarımlarımızı gerçekleştirmek için bir yol ve tercihte bulunduğumuz aşikar bir durumdur. Bu durum nesnellik ve oluşum içinde var olan her durum için bilincin tayin ettiği ve tarihin oluşumunu sağlayan kendinde olma halinin deviniminde insan evrimsel ve devrimci rolünü oynama gereğini duymuştur. Bir bakıma olmakta olanın zemininde varlık ve hiçlik yol olmayan relativitenin de bir nesnel konusudur. Nesnel olanı tayin etmek ve olanın betimlenmesi zaten, varlık ve hiçlik içinde gerçekleşen sevginin varlığı ile yokluğunu da anlatır. Dile gelen dilde bilincin tarihi oluşur. İnsan bilincin tarihini oluşturan bir varlık ise hiçliğin içinde kendini görendir bazen.
Elbette nesnelleşmek tarihsellik ise tarihsellik nesnelleşmedir. Dil nesnel bir tarihsellik kazandırıyor ve dil nesneldir. Ama nesnel olan tarih ve bilgidir . Bilgi, varlık ve hiçlik içinde oluşan nesnel tarihin ve olgusallık kazanan insanın tayinidir. İnsan, oluşandır, çünkü o bilgi edinendir. İnsan varlık olarak varoluşu edinebilmesi için gerçekliğe olan sevdasını ortaya koymalıdır.. Gerçekliğini kestiremediğiniz bir meselede varolma çizgisi, gerçeği var etmede sorunsallık ve dolaysıyla varoluşçuluk tehdit altında olur ki varlık bir bütünlük oluşturmaz. Bilgi edinimsel eylem zayıf kalır. Bireyin var olma meselesi problemlidir. Zira her bir gerçeklik kendi içinde bir çok gerçeği barındırır. Her bir gerçeklik kendini bir benlik olarak olumlamaktır.
Bu nedenle, Sartre’nin varoluşçu felsefesinde, varlığın diyalektiğini oluştururken, Hegel’in Fenomenolojisi’nde olduğu gibi ‘kendinde olan’ ile ‘kendi için olanın’ diyalektiğidir. Bu iki kategorinin dönüşüm ve devinimlerinden ötürü varlık, değişim ve devinimsellik yansıtır. Birbirlerinin karşıtı olan bu iki durum Varlık ve hiçlik kendinde olan ile kendi için olanın arasında bir uzlaşır durum varsa da o da varlık olmak halinin tümüdür. Varlık’ın değişik halleri, aynı varlığın kendisi olması hasebiyle, varlık ve hiçlik zeminde olan ve oluşan olarak, varlık zeminde olandır dolaysıyla.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet10/10/2024Narsizmin paradoksu: İnsanı var ve yok sayandır
- ana manşet03/10/2024Depresyon ve etkilerinin sonucu, sosyo-kültürel ve eko-nomik-lojik yaşamsal bozukluk – bağın dağılmasıdır-2
- ana manşet26/09/2024Depresyon ve etkilerinin sonucu, sosyo-kültürel ve eko-nomik-lojik yaşamsal bozukluk – bağın dağılmasıdır
- ana manşet19/09/2024Sermayenin hegemonik niteliği ile saf öznenin eleştirisi