MATERYALİZM VE DİYALEKTİK DURUM, OLMAK VE OLMAKTA OLANIN BENZERİ Mİ ?
Madde veya maddi olgu bilincin oluşumunda ana rolü oynar ve o, etken bir güçtür:
Madde, bilinçten önce gelir. Dünyaya gelen insan, dünyayı keşfetmek için bir mekan sahibi olur. Bu bir zorunlu maddi olgudur. Zorunlu olarak maddi dünyadan elde edilen bulgu ve anlayış bir verinin tezahürüdür. İnsan beceri ve bulgularını değiş tokuşla bir değere yani bir bilgi değerine ulaşır. Değer bir bilgi ve bulgunun sonucu olarak varlık (SEIN) olarak kendini ifşa ettiğinde ‘Sein’=Olmak / ‘Schein’ =Görünen ve anlaşılan olarak zihnin bir köşesinde değer kazandığı ölçüde bir emek ve artı değeri olan üretken emeğin oluşumunu sağlar. İnsan için yer küre efsaneler, mitler ve bilinçte oluşan tüm değerler sistematiği bir zihnin dünyayı ve evreni anlamak için yola koyulmasıdır. İnsanın varoluş ve biçim alama serüveninde /sürecinden beri maddi olguyu tanımlama ve anlama işaret koyma, bir nevi maddeye ve nesneye anlaşılır bir kavram oluşturmak için zihnin devrimsel sıçrayışları, bizi/insanı zorunlu olarak materyalist bakış açısına sürüklemektedir. Materyalist bakış açısı tarihsel materyalizmin öncü rolü olan, maddi olguyu kavramak zorunda olan, tarihsel insandır. İnsan, materyalist olan ve olmakta olanın tarihinde yer alan bir bilincin tezahürüdür. Sein /olmak ve Dasein /Varolmak; insanın maddi olguyla ve nesnel koşulların sonucunda mantıksal operasyonlar yapan bir evrimsel sürece (WERDEN) girdiğini görüyoruz.
Dolaysıyla, insan, olmakta olanın sürecinde (WERDEN) sürekli değişim ve dönüşüm içinde olandır. SEİN, o halde süreksizdir, görünen ve görülemeyendir de bazen ve WERDEN ise süreklidir. Çünkü olmakta olan =WERDEN, sürekli değişime kapı aralayan maddi olgunun maddi esasıdır. Madde değişendir; değişim görünendir ve görünemeyendir bazen. SEİN ise nitelik açısından değişim ve dönüşümden çıkan bir niteliksel özellik ve sonuçtur; ama sonuç, sonlu olan değil, matematiksel cebirin sonsuz denklemleri içinde-, 0 sıfırın değeri gibi sonsuz, ama, o hep vardır. 1 (bir) tektir ama sonsuz değildir. = sıfır her sayıyı ve olayı değişime uğratır, hem de nitelik bakımından pekiştirici özelliği vardır. Duran ve hareket eden zamansal mantığın içinde, değer üreten bir sıfır, bir çok sıfırı beraberinde getirir. Artı değerin oluşum süreci de sayılarla sıfırın bir araya gelmesidir. Görünen ve görünmeyendir. Sermayenin görünen ve görünmeyen kısmı çalışan ücretlinin bir ayda sarf ettiği enerji ve çaba onun geçimini garantilemezken, Mark “…oysa bir işçi ve emek üreten insan hafta bir veya iki gün çalıştığında onun geçim şartlarını oluşturabilecekken” vardiyadan tutumda hafta da 40 saati aşan çalışma süreleri, kişinin değişimini sekteye uğratir..sanatsal etkinlik ve edebiyat felsefe yapamaz hale gelen işçi ve çalışan, sorgulama yetisini de kaybeder. Evlilik kalıtesi düşer. Çocuk yapma motivasyonu düşer, sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam güçleşir. Zaman ve mekan gerekir, olmak ve olmakta olanın içinde olmak için.
Demokrasi ve demokratik süreçler, sanat, felsefi ve sosyal etkinliklerle gönençli bir toplum yaratımında yeniden anlam kazanabilir. Üretken toplum sadece sermeye üreten değil, sermayenin oluşumunda yer alan emekçi güçlerin tüm demokratik, ekonomik ve sosyal haklarının tanınması meselesidir. Sağlıklı ve gönençli insan yaratımı ve gelecek kuşaklara yer verecek şekilde kaygıların azaldığı bir toplumun oluşumunda sosyalist toplum ve üretken anlayış, tüm ulusun değerler bütününde yer almalıdır.
Bu bağlamda Artı Değer toplumsaldır ve ulusaldır, dolaysıyla birkaç tröst ve tekele bırakılacak kadar değersiz değildir. Diyalektik materyalizm ‘sözde değil, özdedir’: İnsan değeri ile üretilen emek, bir değerin sonucu olan bilincin öne çıkmasıdır. Bilinç bir değerdir ve bu esasen tüm değerdir ve insani değerdir. Üretken değer; materyalist felsefenin, kapitalist metafiziksel hayata verdiği yanıt olarak şu çıkarım ön plandadır; gerçekçi dünyanın doğasında var olan madde ile bilincin bir arada bulunmasından oluşan üretim ilişkilerin belirlenmesi ve farkına varılanın görünen, olanın da ta kendisi olarak doğa ve tarihin oluşumunda hep insan ve insani üretim ve emek vardır.
Marks ile devam edersek:
Marks’a göre iki tür emek türü vardır: a) Üretken emek/İş ve b) üretken olmayan emek /İş :
Üretken emek, üretim kapasitesinin akümülatif /birikimin tüm çeşitliliğini kapsayan süreçlerde elde edilen Sermaye ; marksist açıdan; Kapitalist üretimin üretken emekle var olduğunu ve bunun ücretli işçi ve çalışanın sağladığı tüm emekle oluşan kapital, görünen sermayenin ‘klavuzu yoktur’ desek pek de fena sayılmaz. Sermayenin esasında olan bu özellik A. Smiths tarafından artı değer olgusunun kapitalin kökeninde ve sermayenin esaslı temelinden geldiğini ifade eder. Ancak Marks A. Smiths tezini temelinde sarsar. Marks, bunu Kapitalistin/ Sermayederin lehine oluşturulmuş bir tez ile bir nevi, onun doğasında olan ve gereğini oluşturan tabii bir süreçtir. Bu değişmez kuraldır.
Görünen bu ve olan da bu olunca, Sermaye ve emek ikilemi olmamalı aslında. Her iki olguda yapılan ayrışma, varlık ve varoluş olarak şizofrenik bir durum yaratmaktadır. Bu şizofrenik durum, kapitalizmin ve kapitalist üretim ilişkilerinde var olan değersizlik duyumsamasına hizmet etmektedir. Çalışanın sarf ettiği enerji ile elde ettiği kazanım, hayatını kolaylaştırmıyor maalesef. Üretken iş ve emek sürekli olan ve kapitalist sınıf ise süreksiz olandır burada. İşte değişimini arzuladığımız şey ; idealist dünyanın yarattığı kapitalist yıkımı durdurmak ve sein =olmak ve werden= olmakta olanın pozisyonlarını terse dönüştürmektir. En azından Sermaye ile emek gücünde kaynaklanan tüm akümülatif birikimi ulusun mutluluğu için var etmektir.
Author Profile
Latest entries
- Yazarlar16/05/2024Düşünce ve Akılcılığın Yıkımı
- Yazarlar09/05/2024Çevre ve ekolojik koşulların toplumsal krizi
- Yazarlar02/05/2024Marx’ın semptom kavramını bulması ne işe yarıyor?
- Yazarlar25/04/2024SEİN UND WERDEN