TANRI VE İNSANA ÖZGÜ OLAN METAFİZİK YAŞAM
Antropolojik felsefenin oluşumunda kayda değer önemi bir rolü olan filozof Feuerbach’ın kendine dair felsefi bit tartışma alanı yarattığını ve dönemin ‘Genç Hegelciler’ arasında sayılıyordu, ancak sonraları ise Hegel’i yerden yere vurmaktan pek kaçınmazdı.. Marx,’ın Alman idealizminin eleştirisinde 11 eleştirel notunda şöyle bir betimlemeye yer verir: Genç Hegelcilerin yanında felsefi idealizmin eleştirisine kadar Marx şöyle diyordu: …”filozoflar dünyayı sadece çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır, ancak önemli olan, onu değiştirmektir”
Bireyde biçimini bulan sosyal yaşayışın genel düzlemi insan ve insanlaşma olgusunu belirler. Öncelikle bireyin duyu dışı –üstü özelliği değil, daha çok duyu ve sosyal çerçevenin nasıl yapılandırıldığını ile ilgili durum ve olgunun kişinin ve kişiliğin oluşumunda önemli ve nitelikli koşuların oluşmasına nedensellik oluşturur.
Teolojinin gizemli özelliğini oluşturan insana dair olan, Feuerbach’a göre “antropolojidir ve spekülatif felsefenin gizi ise teolojidir; spekülatif teolojidir.”
Bildiğimiz üzere spekülatif felsefenin önemi filozoflardan sayılan Spinoza düşünen şeylerin toplamı olarak maddeyi tözün yani bir bakıma tanrının öz nitelikleri olan Tanrının her düşünen bir şey ve genleşen bir şey olarak betimliyordu.
Ateizm, tersine çevrilen ya da çevrilmiş olan kamutanrıcılıkdan başka birşey değildir. Kamutanrıcılık teolojinin zorunlu sonucu ve somut teolojinin tutarlı özelliğini taşır. Feurbach’a göre dolaysıyla “kamutanrıcılık çoktanrıcılık yüklemine haiz olan tektanrıcılıktır. O halde Kamutanrıcılık teolojinin teolojik açıdan yadsınmasıdır. Tanrıcılık yadsınıyorsa bilelim ki öne sürülen argümanlar teolojik aklın çerçevesinin dışına çıkılmadan yapılan eleştirel önermelerdir aslında bir bakıma. Bu çerçeve aşılmadan ateizmin varlığı sorunsallık taşır ve spekülatif düşünsel krizinden kendini alı koyamaz.
Spekülatif olanın psikolojik hali belirlenebilmiş değildir. Ancak tarihsel olarak teolojik metafizik sonsuz olan ve insani olmayan, maddi olmayan, belirlenmeyen ve erekselliği belli olmayan ve öznellikten uzak özden olmayan bir teolojik durum nihilizmin oluşmasına nedensellik oluşturduğu da bir gerçeklik payı bırakmaktadır bize. Oysa teolojinin özü insani özü izah edebilmesiydi. Teolojik açıklama aşkınsal olan özü / transzendent olan insani özü yani metafiziksel özün içinde olan psikolojiyi yakın kılabilmenin çabasını tedarik edemediği oranda araçsallık düzleminde çok tanrıcılık ile tek tanrıcılık arasında kalan ikilemin içinde kaldı diyebiliriz.
Duyu ötesi değil, duyularla reel dünyanın mutlak dünyası yaratılmış hali ile tanrının dünyası, gene insanın dünyası ile buluştuğunu ve onun bu yaratımın sonucu olarak insani bir konsept dahilinde olan tanrıcılık kamutanrıcılığın oluşmasına nedensellik oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Tanrısal ve mutlak ilkeden uzak duran Genç Hegelci, Feuerbach yalnızca insan özünü oluşturan duyulardan yola çıkmaktadır. Akılcılığı aşarak kurgusal yönelime azami önem veren insan aynı zamanda efsane, mit ve hayalleri ile varlığını sürdüren biyolojik değil ve hatta fiziki bile değil daha çok ve tamamen kültürel varlıktır. Zira insan, yaratan ve hayallerine koşan değişen ve dönüştüren antropolojik bir varlıktır. Ruhun toplamı olan akıl ve yürektir. İnsan fizik üstü metafiziksel yaşayan duyu üstücülüğün kriterinde yol alan yani gerçek dışılığından ve özsüslüğünden fiziki olanın realitesi gene onun metafiziksel yaşam pratiğinde olmasıdır. Hatta bunu pek fark etmemesi ise onun / insanın açmazlarını oluşturduğunu ve kısmen passiv agresyona yönelmesi çaresiz olduğunda depresif davranması onun içkinliğinde gerçeği reel olanı görmesine de yol açmaktadır.
Tanrının insanlaştırılmasında ki söz edimleri (dilek ve dualar) insanın özgüsel varlığına aykırı olamayan şeyler olarak metafiziksel insanın özüdür. Bizm dışımızda mevcudiyetinin hasıl olması fikri, Tanrının aklı ve mutlak ruhun görünürde gizemli kalması, bize Tanrı aklının ulaşılmaz bir konum da olduğunu hatırlatsa da bu Feuerbach da tersi bir mekanizma içinde, Tanrının duyular içinde olması gereken bir varlık olarak kabul edilmesi gerekir. Bu öznel durum insani olduğu kadar insan bu özelliğinden ötürü aslında gökyüzü yerine yeryüzünü ve dualar yerine gerçekçi yaratım içinde bilimsel aklın gelişiminde bulunması ve çalışması halinde bulutlardaki şatolardan ayrılarak dünyevi meseleleri bilimsel sanat estetiği içinde yeniden dünyaya kavuşabilir ve yaşayabilir.
Bir bakıma Feuerbach için “ Tanrı bilimin gizi, antropoloji, insan bilimidir. Tanrı inancını ortaya çıkaran insanın içindeki kudreti ve güçleridir.”
Bağımlılık tabii bir özellik olsa da hayat ve ölüm üzerinde egemen olan dış tabiat bizim öznel çıkarlarımızın dışında içgüdülerimiz ve içimizdeki reel duyular dünyasının bir gerçeğidir.
Author Profile
Latest entries
- Yazarlar16/05/2024Düşünce ve Akılcılığın Yıkımı
- Yazarlar09/05/2024Çevre ve ekolojik koşulların toplumsal krizi
- Yazarlar02/05/2024Marx’ın semptom kavramını bulması ne işe yarıyor?
- Yazarlar25/04/2024SEİN UND WERDEN