Kimi sol ve CHP’li adaylar, propaganda döneminde ve kazandıkları ilan edildiğinde, “halkçı belediyecilik uygulayacağız” dediler.
Bu kavramın nihayet dillendirilmeye başlanması, malvarlığı, belediye bütçesi, yurt, yemek, kreş gibi kimi kamucu yaklaşımların seçimde öne çıkması, belediyelerdeki talanın akıl almaz düzeye ulaşması, halkın tepkisinin yükselmesi yüzündendi elbet.
12 Eylül darbesi sonrasında belediye talanı, planlı, örgütlü ve yasal hale gelmişti. Utangaç talancılar da, “madem mevzuat elveriyor, o halde biz de yolu tutalım” dediler ve yeni düzenden şikâyet etmedi hemen hiçbiri. Dolayısıyla son bir iki seçime kadar bırakalım halkçı uygulamaları, halkçılığın adı bile anılmıyordu neredeyse.
“Yasa böyle diyor” diye belediyelerin talan edildiğini, kent ekonomisinin yeraltına indiğini, yeni tip mafyanın şehirlerde egemen olduğunu düşünürsek, halkçılığın adını duymak bile insanımıza “inşallah” dedirtiyordu artık. Kazanabilmek de bu tek kelimelik sözdeydi artık.
Ancak, hemen her kavramın aşındırılması, içinin boşaltılması, istismar edilmesi gibi, “halkçılık” da belediyelerde slogandan ibaret kalmıştı.
O halde lafa değil işe bakmak, cilayı kazıyıp altına bakmak gerekiyor. Bakalım;
KAMUCULUK SAHNEYİ ZORLADI
• İlk saptamamız gereken, “Halkçı Belediyecilik kavramının” önceki seçimlerde bu kadar yaygın program önerisi olmadığıdır.
• Adayların malvarlığı gündeme bile gelmezdi. Bu kez propagandayı da, seçilmeyi de etkileyecek kadar öne çıktı.
• Belediye bütçesinin nasıl kullanıldığı, bu denli tartışılmamıştı.
• Düne kadar ihale biçimleri, adayların üstünde durmadığı meseleydi.
• Düne kadar belediyelerin ilgi alanında olmayan halk lokantası, emekliye destek, kreş, öğrenci yurdu gibi kamucu adımlar, adayların düello silahı oluverdi.
• Bazı belediye başkanları kimi halkçı adımları kendi isimleriyle sloganlaştırmaya bile yöneldiler.
• Özetle halkçı belediyecilik, önceki seçimlerde olmadığı kadar sahneyi zorladı.
Hayat, çürüyen yağmacı sisteme karşı seçeneğini dayatmaktaydı.
“MANSUR YAVAŞ BELEDİYECİLİĞİ”
Mansur Yavaş, bu seçimlerde en çok bu sloganı kullandı; “Mansur Yavaş belediyeciliği”.
Nedir bu belediyecilik?
• İhaleleri halka açık yapmak
• İhalelerde yandaş seçimi yapmamak
• Hizmette ayrım yapmamak
• Yoksulu, dar gelirliyi kollamak
• Mal varlığını açıklamak
• Belediye bütçesini yayınlamak
• Benzeri çalışmalar…
Mansur Yavaş kişi olarak dürüst görünüyor., bu önemli.
12 Eylül sonrası yerleşen “yağmacı ve rantçı belediyecilikle” kıyaslandığında, bu uygulamaların her biri ayrı ayrı önemli.
Toplamda da bu adımların yağmacı düzeni frenlediği söylenebilir.
Ancak, tek tek ele alındığında da, toplam olarak değerlendirildiğinde de, farklı bir belediyecilik kavramı için yeterli değildirler.
İkinci olarak, belediyecilikte iki temel yaklaşım vardır; “Halkçı belediyecilik” ve “yağmacı-rantçı belediyecilik”.
Mansur Yavaş’ın uygulamaları üçüncü bir yol mudur?
Hayır! Halkçı belediyecilik uygulamasına doğru atılmış bir adımlardır sadece.
O halde neden “halkçı belediyecilik” kavramını kullanmıyor ya da kullanmama özen gösteriyor?
Atatürk’e, Atatürk’ün Altı Ok ilkelerine, “Halkçı Belediyecilik” kavramına soğuk baktığı da söylenemez.
Kendi uygulamalarından daha ilerisini, halk için atılacak daha büyük ve daha anlamlı adımları tarif eden “halkçı belediyecilik kavramını” neden kullanmaktan kaçınıyor?
Neden ısrarla yapay bir kavramı zorluyor ve yeni bir akımmış gibi bir hevesi dayatıyor?
Mansur Yavaş Belediyeciliği…
Oysa bugün de bazı belediyelerde uygulanan bu adımların her biri, 12 Eylül’den önce bütün belediyelerdeydi.
Daha da ötesi, ihaleleri sadece “şeffaf yapmakla” övünürken, 12 Eylül öncesinde belediyelerde ihale yoktu bile. İstisnayı sadece.
Oysa kendisinin “evliyayı bile yoldan çıkarır” dediği belediye şirketleri, hala Ankara belediyesinde mevcutken, 12 Eylül öncesinde belediyelerde bir tane bile şirket yoktu.
Sözün özü şudur ki, Mansur bey günümüz koşullarında iyi işler yapıyor, belediyelerdeki çürümeyi azaltmaya çalışıyor.
Bunlar olumlu adımlardır, ama kibir iyi değildir. Ve halkçılıktan herkesin öğrenecekleri vardır.
HAKÇILIĞIN SINAVLARI
Kreş, halk lokantaları, öğrenci yurtları, her biri önemli, her biri halkçı belediyeciliğin adımları arasındadır. Sözüm yok.
Ancak “halkçı belediyecilik uygulayacağını” söyleyen belediyelerden beklenen, daha belirgin, daha anlamlı adımlardır.
1-) Defalarca değiştirilerek halkçı özü aşındırılmasına rağmen, halen yürürlükte olan 5393 Sayılı Belediyeler Yasası, belediyelerin görev alanına giren işleri tek tek tarif etmekte, belediyelere somut işler yüklemektedir. Bu işlerin hiçbirinde de, ihale ile alt işverene verme zorunluluğu getirilmiyor. Yasa ihaleyi teşvik ediyor ve ona yol açıyor, ama “mecbursun” demiyor.
İhalesiz halkçı belediyecilik yapmak isteyen için mevzuatta bir engel yoktur.
O halde “halkçı belediyecilik yapacağım” diyenler, belediyenin işlerini belediye tarafından yaparak halkın kaynaklarını koruyacak mıdır, yoksa ihaleye vererek taşeronların halkın kaynaklarını yağmalaması devam mı edecektir?
Ya da marifetmiş gibi ihaleyi halka açık yaparak “bakın tarafsız davranıyorum” mu denecektir.
Halkçılıkta sınanacak birinci temel konu budur.
2-) Yine 5393 sayılı Belediye Yasası, hiçbir işle ilgili olarak “Belediye İştiraki” dedikleri şirketleri kurmayı emretmiyor. Sadece “şirket kurabilirsiniz” diyor.
Özal döneminde yol verilen bu ikinci virüs üzerinden yağmaya izin verilecek mi, verilmeyecek mi?
Önceden kurulmuş şirketlerin kapatılması için ciddi bir çaba gösterilecek mi?
Halkçılığın sınanacağı ikinci temel konu budur.
Taşeron ihaleleri ve belediye şirketleri belediyeleri o hale getirmiştir ki, belediye bütçesinin yüzde 80’i buralara akmaktadır. Toplam personelin yüzde 80’ine varacak sayıda personel, belediye şirketlerinde çalıştırılmaktadır.
Belediye şirketleri ve alt işveren denilen taşeron ihaleleri, gayya kuyusundan beterdir. Sadece bu iki alanda atılacak halkçı adımlar, o kentin çehresini düzeltecek, belediyeden yağmalanan dev bütçeleri halkın yararına döndürecektir.
3-) Ne yazık ki belediyeler, partizanlığın diz boyuna çıktığı, belediye kadrolarının parti binalarından yönetildiği yerler oldu. Posta başı, ustabaşı, puantör, atölye sorumlusu, şef, müdür, daire başkanı gibi görevler, kıdem, tecrübe ve diploma yeterliliğine değil, belediye başkanına sadık yetersiz partizanlara verilmektedir.
Kadro atamalarında, işçi ve memur amirlerini görevlendirmede partizanlığın etkili olup olmayacağı konusu, halkçılığın sınanacağı üçüncü önemli konudur.
4-) Belediye başkanları genellikle çalışanın sendikasını da kontrol etmeye çalışmaktadır. Liyakatsiz yandaş amirlerin baskılarıyla çalışanların sadece bir dönemde bile üç kez sendika değiştirmeye zorlandığı yerler olmaktadır.
Hemen her yerel seçimden sonra, farklı partilerin yönettiği çok sayıda belediyede, yandaş olmadıkları çok sayıda çalışan işten atılmakta, uzak yerlere sürülmekte, mobinge uğramaktadırlar.
Belediye başkanı ve yöneticileri, sendikayı “yandaş” haline getirmeye kalkmamalı.
Çalışanların örgütlenme hakkına hükmetmeye kalkmamalı, sendikalarını özgürce seçecekleri ortam sağlanmalıdır.
Halkçılığın sınanacağı dördüncü durum budur.
5-) Belediye başkanları göreve gelirken ve görevi bırakırken malvarlıklarını çalışanlara ve halka açıklamalıdır.
Belediyenin gelir ve giderleri düzenli aralıklarla herkesin ulaşabileceği şekilde yayınlanmalıdır.
Hesap verebilirlik beşinci önemli konudur.
6-) Yurt, kreş, yemek, iş, vs, sadece belediyenin kamusal görevi değil, halkın gericiliğin elinden kurtarılması için de gereklidir.
2019’dan beri kimi belediyelerin bu alana yönelmeleri olumludur.
Bu girişimler halkçılık bakımından ayrıntı sayılsa da, yoksullaşmanın arttığı ve tarikatların güçlendiği günümüzde, ayrıntıdan fazla değer taşımaya başlamıştır.
Bu nedenler halkçılık için ölçüler arasında bu tür girişimleri de saymak lazımdır.
7-) Belediyeyi çalışanlarla birlikte yönetme, kentin yönetiminde çalışan örgütlerinin de söz hakkı olması, halkçılığın temel adımlarından olmakla birlikte, gerideki adımlarla birlikte ele almak lazımdır.
*
Partilerinin programından bağımsız olarak halkçı belediyecilik uygulamak isteyen başkanlar için, niyet etmek, kararlı olmak, halka güvenmek ve halka danışmak, yeterli koşulları sağlayacaktır.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet25/09/2024Yasalara göre işçinin sendikal hakları
- ana manşet23/09/2024İntihal ya da aşırma…
- ana manşet19/09/2024İşverenler için artık bütün sendikalar kırmızı
- ana manşet17/09/2024Polonez saldırısı