Tarih kitapları, batan imparatorlukların neden battığını bize anlatan sayfalarla doludur.
İmparatorlukların biri batarken, diğer bir başkasının doğduğuna şahit olunmuş.
Batının batışının, Doğunun yükselişinin netleşmeye başladığı bir sürece girdik.
Şunun bunun anlatmasına gerek yok. Çıplak gözle görülebiliyor.
Her imparatorluğun batışında, bir son gün vardır. İmparatorluklar, bir son savaş ile hayatlarına son noktayı koyarlar.
Avrupa’da, Roma İmparatorluğu, İspanya İmparatorluğu, Duct İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Büyük Britanya İmparatorluğu vardı.
Bu imparatorluklar 300-400 yıl dünyaya hükmettiler. Ancak şimdi hiç birisi imparatorluk değil.
İmparatorluk bakiyelerinden kalan zenginliklerin bir kısmını sürdürerek bugüne kadar geldiler. Lakin gittikçe sönümleniyorlar.
Büyük Britanya’ya bakalım. 75 bin kişilik ordusu var. Arkasında Amerika olmasa, Doğu’nun gücü karşısında bir günlük canı kalmıştır.
Fransa Afrika sömürgelerini bir bir kaybederek sönümleniyor. Rusya her gün Fransa’yı aşağılıyor.
Almanya İkinci Dünya Savaşını kaybetti. Amerika’nın askeri himayesinde var olmaya çalıştı. Sanayide halkının üretim disiplini ile ayakta kaldı. Lakin Haysiyet ve onurunu Amerika’ya teslim etti.
Haysiyetini ve onurunu başka devlete teslim etmek esas itibariyle yok olmak demektir. Yok hükmündedir.
Dünya genelinde Almanya’nın pek bir ağırlığı kalmamıştır.
İspanya ise Avrupa’nın en zavallı ülkelerinden birisidir. O da haysiyetini ve onurunu Amerika’ya teslim ederek yok hükmündedir.
Dünyaya 400 yıl hükmetmiş bu ülkeler neden bu hale düştüler?
İmparatorluklar yaratan, kültürel olarak başka ülkelere hükmeden, değerlerini başka ülkelere dayatan bu ülkeler iradelerini neden kaybettiler?
Bireyciliğin çok yükselmesi, Batı toplumlarını ilkesizleştirdi. İlkesizleşen birey, kendi toplumlarıyla çatışkılı hale geldi. Kendi toplumuna düşman olan Ülkelerde/toplumlarda, devletlerin yönetilmesi zorlaştı.
Herkesin herkesle savaşı; daha büyük bir kuvvetin gelip te bu savaşa son vermesini gerektirdi. O en büyük de Amerika oluyordu. Avrupa’nın içinde oluşan çıkar çatışmalarının uzlaştırıcısı ya da bölüştürücüsü Amerika olunca, bunların kendi toplumlarını düşünmesine gerek yoktu. Nasılsa Amerika tüm işleri hallederdi.
Çoğu zaman da böyle oldu.
Ne zaman ki Amerikan imparatorluğunun da yıkılmaya başladığı anlaşıldı, Avrupa halklarında panik başladı.
Toplumu ile çatışmalı olan bireyin kendisi de toplumu da çözüm üretemedi. Çünkü insan bireycileşerek çürüdü, birey çürüyünce toplum yok oldu.
Toplumun hükmü olmayınca, çok uluslu şirketlerin hükmetmesi devreye girdi. Çok uluslu şirketler de Amerikan şirketlerinin ortağı olduğundan, şirketlerden de Almanya için doğru ve gerçek kararlar çıkmadı.
Toplumların çıkarları ile şirketlerin çıkarlarının çeliştiği yerde, şirketlerin dediği olduğundan, birey de kendi derdinde olduğundan, ülkesi için çözüm üretemez oldu.
Şimdi Avrupa, Çin ve Rusya korkusu altında tir tir titriyor. Ya Amerika bizi savunmazsa biz ne yapacağız diye.
Savaşın eşiğine geldiğimiz şu günlerde, yukarıda anlatmaya çalıştığım süreci derinleşerek yaşayacağız.