Türkiye ekonomik ve toplumsal çöküşe sürüklenirken 31 Mart yerel seçimlerinin pek bir heyecan yarattığı söylenemez. Yurttaş, her geçen gün artan yaşam pahalılığı karşısında gündelik gereksinimlerini karşılamak için didiniyor. Birkaç lira ucuz olduğu için Halk Ekmek sırasında, Kurban Bayramı’ndan beri yiyemediği et için Başkent Market kuyruğunda saatlerce bekliyor. Yüz yılların bükemediği bilekleri, eğdiremediği başları bugün geçim derdi zorlamayı sürdürüyor. Yurttaşın kendinden kuşku duymasına neden olan, insanın her derdinde sarıldığı inançlarını ve değerlerini sorgulamaya iten koşullara daha yakından bakalım. Ucuz et kuyruğundaki emekli teyzemizin röportaj esnasındaki söylediklerine kulak verelim.
“Memur emeklisiyim. 68 yaşındayım. Bana günah değil mi evladım? Millet emekli oluyor Avrupa gezilerine gidiyor, bizler burada ya et sırasında ya ekmek sırasında. Ucuz ekmek almak için taa nereden geliyorum… Ama kendileri sarayda yaşıyor, hiçbir şey yok! Onlar için günlük güneşlik. 10 bin lira ile geçinemiyorum, geçinilir mi? Allah soracak da… Acaba ben mi yanlış inanıyorum, inanç yok da ben mi inanıyorum diyorum. Düşünmüyor değilim. Umre’me de gittim, abdest alıp namazımı da kıldım ama bazen ben mi yanlış yol seçtim diyorum. İnsanı dinden çıkartıyorlar.”
Teyzemizin “insanı dinden çıkartıyorlar” cümlesini, “dinden imandan çıkmak” deyiminde olduğu gibi çok öfkelenmek, kızgınlık duymak anlamında algılamak gerekir. Ancak böyle algılandığında, içinde bulunduğu durumu değiştirmek istediği ama çıkış bulamadığı anlaşılabilir. Türkiye ekonomik ve toplumsal çöküşe sürüklenirken, sorumlulara yöneltilemeyen öfkenin ifadesi yarının toplumuna dair ipuçları vermektedir.
İçinde bulunduğumuz koşulların insanları ne kadar zorladığını, çıkmazda ve çaresiz hissettirdiğini, haksızlık ve eşitsizlik karşısında nasıl da feryat ettirdiğini anlamamak için sağır olmak gerekiyor. Dini siyasete alet etmenin, insanların dini duyarlılıkları üzerinden oy devşirmenin, malı götürüp “Mülk Allah’ın, biz emanetçisiyiz” demenin ne denli yaralayıcı olduğunu görmemek için kör olmak gerekiyor. Emekçilere ve emeklilere çok görülen maaş zamlarının, tarikat ve cemaat yapılanmalarına milyarlarca lira olarak verilmesinin halkımızı düşürdüğü durumu anlamamak için vicdansız olmak gerekiyor. İşsizlere iş; gençlere, kadınlara, çocuklara güvenli bir gelecek sunmamanın bedelinin ne olacağını kestirmemek için halka düşman olmak gerekiyor. İşte, günlük güneşlik sarayın Yeni Türkiye’sinin gereklilikleri…
Kulak kesilip sokakları dinlemeyenler, kafasını kaldırıp yüzünden bin parça düşen insanımızı görmeyenler; toprağımız, havamız, suyumuz, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız sömürülürken ses çıkarmayanlar; ormanlarımız ve doğamız katledilirken göz yumanlar toplumsal çöküşü hazırlayanlardır. Bir başka deyişle, Türkiye toplumunu “dinden imandan çıkarmaya” yeminli vicdansızlardır, insanımızı ucuz ekmek ve ucuz et sıralarına mahkûm edenlerdir! Memur emeklisi teyzemizin sözleri de öfkesi de düştüğü şüphede ibret vericidir…
Apaçık ortadadır ki düzen siyaseti, insanımızı dinden imandan çıkartmıştır. Apaçık ortadadır ki düzen siyaseti emekçi halka sağırdır, kördür, vicdansızdır, düşmandır.
Emekçi halkın kaderi ile kaderini birleştiren devrimciler, namuslu bir yaşam sürmek için helalinden ve alın teriyle kazanan insanımıza düzen siyasetinin “yanlış yolunu” göstermek zorundadır. Ki o zaman dinden imandan çıkmanın yeterli olmadığı anlaşılabilir.
31 Mart yerel seçimlerinin ardından, Türkiye’yi bekleyen ekonomik ve toplumsal çöküşte en çok da yeni bir heyecana ve umuda gerek olacağını yinelemek isterim.
Geleceğe güvenle bakmayı sağlayan, insanımızın özlemini dile getiren ve gideren, acıyı dindiren, umut olabilen, seçenek olarak beliren düzen dışı siyasi hattı oluşturmak, bugün de tüm yakıcılığı ile birinci görev olarak omuzlarımıza yüklenmiştir.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet04/10/2024İsrail/ABD Saldırıları!
- ana manşet23/09/2024İnsan, vicdan ve Kamil Dede
- ana manşet14/09/2024Narin çocuk
- alt manşet11/09/2024İhanete uğrayan bir devrim