Cumhuriyet döneminin müziğini anlamak için Osmanlı dönemindeki müziği belirtmekte yarar var. Osmanlı döneminde II. Mahmut’a kadar üç tür müzik ağırlıktaydı.
- Askeri müzik (mehter)
- Saray ve Konak Müziği (divan müziği- dini müzik)
- Halk Müziği.
II. Mahmut Yeni Çeri Ocağını dağıtınca onun bir parçası olan mehteri de dağıttı. Onun yerine 1828’de Mızıka-yi Hümayünü Cenap-ı Malükhane’yi kurdu. Onun başına İtalyan müzisyen Giuseppe Donizetti’yi getirdi. Batılı bir bando kursun diye ardından C. Guatelli sonra Arendo ile devam etti. Hepside zamanın iyi müzisyeniydi. Bu durum II. Meşrutiyete kadar sürdü. Batılı tarzda müzik yanında geleneksel müzikte sürdü (Faslı Atık, Faslı Cedit).Kısaca bando, orkestra, fasıl heyeti, müezzinler topluluğu, opera operet bölümü, titatro faaliyetleri yapıldı. Özel tiyatrolar kuruldu. Okullara gına dersi konuldu.
Saray orkestra ve bandosu opera batılı tarzda müzik yapıyordu, müezzinler topluluğu dini müzik Faslı Atik Osmanlı Müziği, Faslı Cedit geleneksel müziği batı tekniğiyle birleştirmeye çalışıyordu. Kukla, Karagöz, Maddah bölümleri Fransız usulü Türk oyunları oynuyordu opera komik operaları yeğliyordu. Ayrıca Sirto, kanto, köçekçe vb. komşu müzikleri vardı.
Osmanlı’nın son dönemine gelindiğinde birbiriyle uyumsuz, ilişkisiz sınırları amacı işlevi genel anlayışı, ilkeleri, farklı olan müzik türleri vardı.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE MÜZİK
Atatürk 13 Ağustos 1923’te TBMM şöyle diyordu: Her safhası vatan için, torunlarımız için şerefli olaylarla dolu büyük bir hikayeyi oluşturan Anadolu Muharebelerinin heyecan verici ayrıntılarını tarihin diline bırakıyorum. Fakat efendiler millet, milletin ruh sanatı, musiki, edebiyat ve bütün güzel sanatların bu kutsal savaşın ilahi namelerini ölümsüz bir vatan aşkının coşkusuyla daima söylemelidir.
Atatürk’ün diğer görüşleri ise şöyle;
İzmir Kız Öğretmen Okulu ziyaretinde bir öğrenci sorar; “Hayatta müzik gerekli midir?”
Atatürk şöyle cevap verir: “Hayatta musiki gerekli değildir çünkü hayat musikidir. Musikiyle alakası olmayan mahlukat insan değildir. Eğer konuşulan hayat insan hayatı ise musiki behahehel vardır. Yalnız musikinin şehir türü üzerinde durmak gerekir.” (15 Ekim 1925).
Yeni harflerin kabulü sırasında İstanbul Sarayburnu’nda yapılan bir toplantıda şöyle der: “Bu gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak şehrin en mümtaz iki musiki heyetini dinledik, özellikle sahneye birinci olarak çıkan Minüreddül Han’ın sanatçılığında başarılıydı.
Fakat benim Türk duygularım üzerinde artık bu basit musiki Türk’ün çok gelişmiş ruh ve duygularını tatmin etmez. Şimdi karşımda medeni dünyanın musikisi de işitildi. Bu ana kadar Şark Musikisi denilen terennümler karşısında kansız gibi görünen halk derhal faaliyete ve harekete geçti. Hepsi oynuyor ve tabiatın gereğini yapıyorlar. Bu pek doğaldır. Gerçekten Türk yapısı şen ve şatırdır. Eğer onun bu güzel huyu bir zamanlar fark edilmeseydi kusur kendisinin değildir. Kusurlu hareketlerin acı felaketli sonu vardır. Bunun farkında olmamak suçtur.
İşte Türk Milleti bunu için gamlandı. Ama artık milletin hatalarını kanlarıyla düzeltmiştir. Artık rahattır, artık şendir.” (10 Ağustos 1928).
“Bizim hakiki musikimiz Anadolu halkında işitilir. Bunlar hep Bizans’tan kalma şeylerdir. Şarkın anlayamadığı bir fenni varsa o da musikidir diyen alman gazeteciye verdiği yanıttır. Görüşme sürer Atatürk: Musiki Devrimini kaç yılda yaptığınız sorusuna gazeteci 400 yıl deyince Atatürk ‘Bizim 400 yıl beklemeye tahammülümüz yok, hemen yapacağız.”(1932)
“Milli kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracağız. Şunu da önemle belirtmeliyiz ki yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti’nin tarihi bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve ondan yükselmektir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini yorulmaz çalışkanlığını, doğal zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu sürekli olarak her araçla ve tedbirle besleyerek geliştirmek milli amacımızdır.”(10. Yıl Nutku TBMM 29 Ekim 1923)
“Osmanlı musikisi Türkiye Cumhuriyeti’ndeki büyük devrimleri anlatacak güçte değildir. Bize yeni bir musiki lazımdır. Bu musiki özünü halk musikisinden alan çok sesli musiki olacaktır. Alışkanlık dediğiniz şeylere gelince sizin Osmanlı musikisini Anadolu köylüsü dinler mi, dinlemiş mi? Onda bu musikinin alışkanlığı yoktur. Yeni müzik tartışmaları üzerine bazılarını halkta Osmanlı Müziği alışkanlığı var yenisi yabancı gelir demesi üzerine verdiği yanıt: Bu bir devrim hareketedir.”(1934)
Ve önemli konuşması;
“Arkadaşlar, güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türle ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bana kalırsa bunun en çabuk ve en önde götürülmesi gerekli olan Türk Musikisi’dir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliğin olabilmesi, kavrayabilmesidir.
Bugün dünyaya dinletilmeye yeltenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan çok uzaktadır. Bunu açıkça bilmekteyiz. Ulusal duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişler, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce som musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu yolda Türk Ulusal Musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. Kültür İşleri Bakanlığı’nın buna değerince önem vermesini, kurumun da buna onda yardımcı olmasını dilerim”. (TBMM 1 Kasım 1934)
Bu görüşler halktan yanadır, halka dayanarak yapılmasını hedefler. Yenidir, eskisinin yadsımasıdır. Yeni insan yaratmayı hedefler. İnsanlığın huzuruna katkı yapmayı sağlar. Çok seslidir, umut verir, evrensel müziğe yöneltir.
ÇAĞDAŞ TÜRK MÜZİĞİNİN GELİŞME SÜRECİ
Birinci Evre (1920-1926)
Cumhuriyet müziğinin tohumları Kurtuluş Savaşı yıllarında atıldı diyebiliriz. Dönemin önemli müzik adamlarından İsmail Zühtü Bey Millet Meclisi Bandosu kurarak ve Ankara okullarında çağdaş müzik dersi vererek bu işe öncülük etti. Zühtü Bey bu olaydan önce İzmir İtaat ve Terakki Mektebi’nde yönetici ve müzik öğretmeni olarak çalışıyordu. İzmir işgal edilince Ankara’ya gelerek Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Bir ara Kastamonu ve Eskişehir’de öğretmenlik yaptı. Batı Cephesi Bandosu’nu yönetti.1924’te erken öldü.
İkinci adım İstanbul’da bulunan Darrül Erhan(Ezgiler Evi tekrar öğretime başladı) (1923) Batı ve Şark müziği birlikte yönetiliyordu.
Üçüncü adım saray orkestrasının dönüştürülmesidir. 27 Nisan 1924’te Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti’ne dönüştürüldü. Fasıl ve Müezzinler Topluluğu dağıtıldı.
Dördüncü adım: Aynı yılın eylül ayında Musiki Muallim Mektebi kuruldu. Cumhuriyetin ilkokuludur. Orkestranın şefi ve okulun müdürü Osman Zeki Üngör’dür.
İkinci Evre (1926-1934)
1926 yılında kurulan Saneyyi-i Netise Encümeni okullardaki alaturka müzik(gına) dersini kaldırdı yerine çağdaş müzik dersi kondu.
Ancak yeterli ve nitelikli müzik öğretmeni yoktu. Darrül Erhan iki farklı eğitimi veriyordu. Musiki Muallim Mektebi müzik öğretmeni yetiştirecek nitelikten yoksundu, belli bir programı yoktu, çağdaş müzik eğitiminin nasıl olacağını bilmiyordu. Bina, araç gereç gibi temel altyapı yatırımları yoktu. Bütün bunları çözmek için şu önlemler alındı:
-Yurt dışına 10 kadar öğrenci müzik eğitimi için gönderildi.
-Halk müziği derleme çalışmasına başlandı(1926)
-İstanbul Darrül Erhan’ı konservatuvara dönüştürüldü. Şark müziği kaldırıldı. Bazı elemanlar İlmi Heyet ile Tasnif Heyeti’nde görevlendirildi.
-Muallim Mektebi’nde üç yıl, dört yıla daha sonra ise altı yıla çıkarıldı. Amaç üç yıllık yüksek öğretimi de gerçekleştirmekti.
– 1927 yılında İstanbul Belediyesi şehir bandosu kuruldu.
– 1928-30 yılları arasında müzik kitapları yayınlandı. Müzik üzerinde tartışmalar sürdü, şark musikisi, batı musikisi, tekses, çok ses ikilemi üzerinde tartışılıyordu.
Ziya Gökalp’in Türkçülüğün esasları adlı kitabında Şark Musikisi Farabi tarafından Bizans’tan tercüme edilmiştir. Halk musikisi ise halk arasında kendi kendine doğmuş olan Türk Musikisi’dir diyordu. Şark Musikisi ayrıca Ortodoks milletlerinin, Ermenilerin, Yahudilerin mabetlerinde tercüme edilmiştir. Yeni müzik halk müziğiyle batı müziğinin birleşiminden doğar diyordu. Cumhuriyet yönetimi Ziya Gökalp in görüşlerini savunuyordu.
Üçüncü Evre, Dönüm Noktası (1934)
1924’te başlayan yeni müzik anlayışı 1934 yılına kadar devam eder. Bir tür deneme süresidir bu. 10 yıllık denemeye 1932’de açılan halk evleri ve odaları yurt çapında yaygın şubeleriyle katkıda bulunur. Yapılanlar yetersizdi. Topu topu iki okul İstanbul Konservatuvarı ve Musiki Muallim Mektebi, İstanbul Yaylı Sazlar Orkestrası, Ankara’da dönüştürülerek orkestra ve bando Cemal Reşit Rey dışında geniş soluklu besteci yoktu. 30 lu yılların başlarında görüldü ki bu kadroyla bu kadar. 1925’ten itibaren yurt dışına gönderilen öğrenciler artık dönmüştü. Artık yeni şeyler yapılmalıydı.
Dördüncü Evre (1934-1950)
Yurt dışına gönderilen A. Adnan Saygun, U. Cemal Erkin, Halil Bedri Yönetken, Cevat Memduh Altar, Necip Kazım Akses, Hasan Ferit Kalnar, Cemil Erinç sonraki yıllarda müziğe yön veren kişilerdi. Atatürk genç bestecilerden büyük eserler istemeye başladı. 1934’te 3 opera yazıldı.
Özsoy (Feridun) ile Taş Bebek A. Adnan Saygun, Bay Önder’i ise N. Kazım Akses bestelemiştir. Özsoy İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Ankara’ya gelmesi nedeniyle Bay Önder ve Taş Bebek ise Atatürk’ün Ankara’ya geliş yıl dönümü için yazılmıştı. 27 Aralık’ ta oynandı.
Atatürk 1 Kasım 1934 yılında ünlü konuşmasını yaptı. Aynı yıl milli musiki ve temsil akademisi yasa tasarısı kabul edildi. Kurulum müzik üyeleri Cemal Reşit Rey, Cevat Memduh Altar, Nurullah Şevket Taşkıran, Ulvi Cemal Erkin ve Hasan Ferit Alnar’dı. Kurulca hazırlanan raporda
-Müzik, tiyatro, opera ve balo sanatının eğitim ve öğretimiyle ilgili Ankara’da bir konservatuvar kurulması
-Bu işe öncülük için bazı yabancı uzmanların getirilmesi.
-Bütün okullarda etkili bir şekilde evrensel müziğin okutulması
– Sanatçı ve bestecilerin yetiştirilmesine önem verilmesi, ülke kalkınmasında yerinin saptanması
-Sanat ve sanatçının korunması belirlendi.
Bu arada yazılan operalar bek beğenilmemişti. Nasıl beğenilsin? Operayı oynayacak sanatçı yok, bir de kısa süre içinde yazılması istenmişti. Ulus Gazetesi’nde şöyle deniyordu: Kendilerine bunca umut bağlanmış gençler devrimi koruyacak, yürütülüşünü tasarlayıp örgütleyecek ve başarıya ulaştıracak anlayış ve hazırlıkla yetiştirilmişlerdir. Eleştiriler haksızdı. Örneğin Özsoy Operası bir ay içinde yazıldı, hazırlandı ve oynandı.
Saygun şöyle diyor: “Zamanı bir yana bıraksak bile operayı kimlerle, hangi solisterle, hangi koro, hangi orkestrayla yapacaktım.”
Sağdan soldan toplamalarla opera oynandı. Gerçek şuydu eskilerde iş yoktu, Avrupa da dönen eğitimle ancak deneyimsiz gençlerle müzik devrimi başarıya ulaşmaz, yabancı uzmana ihtiyaç vardı.
Konu gündeme gelince etkili çevreler harekete geçti. Kimi alman, kimi Avusturya, kimi Fransız modelini istedi. Derken Liko Amar (Fransız), Joseph Marx (Avusturyalı), Carl Ebert(Alman), Paul Hindemith (Alman) , Bela Bortak(Macaristan) ülkeye çağırıldı raporlar alındı.
Sovyetler Birliği Dimitri Sostakovic, David Oyştrah, Lep Obarin (Hepbeş dünya çağında) 13 kişilik sanatçı grubuyla Ankara, İstanbul ve İzmir’de konferans verdi. Sonunda Almanya’da karar kılındı. Bunda daha önce mimarlık vb.. de Almanlardan yararlanılmasıydı. Hindemith, Ankara İstanbul ve İzmir’de incelemelerde bulundu. Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’nı Müzik Muallim Mektebi’ni, İstanbul Konservatuarını inceledi ve ayrıntılı rapor hazırladı.
Hindemith’e karşı engellemeler oldu. Birinci olarak kifayetsizler, ikinci olarak Bolşevik olarak görenlerdi bunlar. Sonunda Hidemith’in dediği oldu ancak istenmedi ve gitti. Aynı şey Bartok’un da başına geldi. Cumhuriyet Müziği’nin oluşmasında yabancı olarak ayrı olan sanatçılar şunlardır:
-Genel düzenleme ve organizasyonuyla Hindemith
-Tiyatro alanında katkılarıyla Karl Ebert
-Gazi Müzik Bölümü’nün kurucusu Etnart Zeuzuckmayer
-Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şefi Erartprartorius
-Folklör araştırmacılığıyla Bera Bartok
Önce Musiki Muallim Mektebi’nin içinden Ankara Devlet Konservatuarı kuruldu. Geri kalan kısım aynı şekilde devam etti. 1938 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü’ne bağlandı.
1950’den sonra devletin müzik politikaları değişti. O zamana kadar cumhuriyetin önemli devrimleri arasında yer alan müzik devrimi bırakıldı. Müzik batılı görünmenin aracı olarak düşünüldü. Sağlıklı bir müzik yaşamı için gerekli olan altyapı oluşturulmadı.
-Yurt çapında orkestra, bale, opera, tiyatro yaygınlaştırılmadı.
-Sanatçı yetiştiren okullar açılmadı.
-Sanatçı korunmadı.
-Zorunlu araç gereç ve diğer maddi ve teknik sorunlar çözülmedi.
-Halk evleri kapatıldı.
-Köy Enstitüleri kapatıldı.
-Alaturka müzik yaygınlaştırıldı.
-Müzik işi değişik kurumlara dağıtılarak aralarındaki ilişki koparıldı.
-1962 Müzik ve Sahne Sanatları Danışma Kurulu kurulmasına rağmen bir ilerleme olmadı. 1970 e geldiğimizde
– Ankara ve İstanbul’da birer konservatuar
-Müzik öğretmeni yetiştiren gazi eğitim enstitüsü(G.E.E)
-Ankara ve İstanbul’da opera, bale ve tiyatro
-Plak sanayi, çalgı yapım fabrikası, nota yazım çoğaltımı olmadı
-Telif yasası çıkmadı.
1970’ten sonra bir atılım oldu
1972’de İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası
1977’de İzmir Devlet Senfoni Orkestrası
1971’de Ankara Radyosu Çok Sesli Korosu
1972’de İstanbul Devlet Opera ve Balesi
1972’de İzmir Devlet Opera ve Balesi
1971’de İstanbul Devlet Konservatuarı
1970’de İstanbul Müzik Öğretmenliği Bölümü
1973’te İzmir Müzik Öğretmenliği Bölümü kuruldu.
Şimdilerde Bursa, Antalya, Adana Orkestraları, Eskişehir Orkestrası, Samsun, Antalya, Mersin Operaları ve çok sayıda müzik öğretmenliği bölümü, güzel sanatlar fakülteleri, güzel sanatlar liseleri ve yine çok sayıda alaturka konservatuarı var.
Besteciler, yorumcular, orkestra şeflerimiz bir hayli arttı.Yalnız bütün bunlar Türkiye’nin batısıyla sınırlandı. Türkiye’nin yarısı(doğusu) bütün bunlardan yoksun.
Bestecilerin durumu
Cumhuriyetin birinci dönem bestecileri( Saygun, Erkin, Alnar, Akses, Rey) köy romantizmi, yeni sosyete, cumhuriyet-i şefe övgü, çok seslendirilmiş türküler üzerine daha çok durdular.
İkinci Nesil Besteciler
Çoğunlukla 20. Yy akımlarının etkisinde kaldı.(Kemal İlerici, Nevit Kodallı)
Üçüncü Nesil Besteciler (Klasikciler)
Folklörcülük yaptılar, Kemal İlerici’nin dörtlü sistem armonisinde yaygınlaştı.
Son dönem besteciler ise modern, postmodern akımlarının yollarını izledi.
Ayrıca dünya çapında solistlerimiz(İdil Biret, Fazıl Say) var. Özetle tüm savsaklamalara rağmen önemli bir yerdeyiz.
Mehmet Kaygusuz
Müzik Eğitimcisi-Yazar
(Daha geniş bilgi için Mehmet Kaygısız’ın “Türklerde Müzik” kitabına başvurunuz.)
Author Profile
Latest entries
- Uncategorized08/05/2024Türk halkı gerici mi?
- Serbest Kürsü02/04/2024Seçim sonuçlarına başka pencereden bakış
- Serbest Kürsü28/03/2024Hasan Bayık’ın ardından…
- Serbest Kürsü25/03/2024Dinden imandan çıkmak