Başlıktan da anlaşılacağı üzere, bir tez ileri sürmek eğilimine girdim: Kısa ve öz bir tarifle- işlevsel ama sözde olan bir bireyleşmeden söz ediyorum. Sözde işlevsel, sözüm ona bir bireyleşme var ve bu toplumsal bir özellik taşıyormuş gibi bir efsane yaratılmak isteniyor. Oysa gerek İnsan Hakları Sözleşmesi ve gerekse de Birleşmiş Milletlere kadar söz konusu olan kurum ve uluslar arası anlaşmalar devletler hukukunu tanıyan sözleşmeler bu kurumların çatısı altında ve her biri birer garantör olarak karşımıza çıkmaktalar: Peki bu gerçekten doğru mu? Marks ve Engels’in de ileri sürdüğü gibi “kişisel onur değişim değeri içinde eridi” Kişi ve Kişisellik değişim değeri üzerinde değer kazanması veya ölçülmesi insan onurunu zedeleyen ve insanın yüzüne taktığı maskenin, “mesleki maskeden” (Karl G. Jung) daha farklı bir kişi olduğunu açıklar. Değişim ve kullanım değeri ile artı değerler ekonomi alanının ve özellikle kapitalizmin mal üretiminde dayandığı en önemli yapısal elementlerdir. Bir mal ne kadar fetişistçe sunulur, o mal o kadar rağbet görür ancak fetişist mal kişiden önce başka bir öncelik daha kazanır: o da kullanım değeri. Bir ürünün kullanım değeri ile yarattığı değişim değeri kişi ve insandan önce bir öncelik kazanıyorsa, ürün baş tacı yapılır. Ürünü fetişist hale dönüştüren insan yeni bir efsane yaratmak zorundadır. Her ürün individuel bir mesele olarak bireyin bireyleşmesini etkilerken, bireyin kendi hali de fetişist ve narsist bir konuma düşmektedir. Bireyin bireyleşmesi değil bireyselleşmiş hali onun kendi olma gayesini ortadan kaldırmaktadır. Zira ürün ile kendisi bir potada erimektedir. Ürüne mesafeli olmak yerine onunla özdeşlik kurarak kendinden uzaklaşmaktadır.
İndividuellik /bireylilik fetişistleşebilir demek ki; Rekabetin en yüksek oranda sürdürülmesi ve rekabetin uygar dünyanın rekabeti olmasına rağmen, toplum bir tek, tek bölünmüş birey ve bireyselcilikte at koşturan kişiliklerden oluşmaktadır. Bir taraftan uygar dünya dediğiniz kapitalist dünyanın ve toplumun uygar ve kapitalist rekabeti ve diğer yandan kişinin aradığı değer salt ve sadece fetişize edilmiş araç ve gereçlerin (farklı otomobiller ve markaları…vs) üzerinden kendini anlamaya çalışması garip bir dünyanın anlaşılmazlığını ve insanın çözüldüğünü epeyce göstermektedir. Değer biçim ve özelliklerinin kapsamında yer alan bir değer insan ve kişi üzerinde bıraktığı etki ve etkileşim fetişist bir hal alıyorsa, insanın kendini kontrol edebilmesi ne mümkün ve ne de olasılık olarak rekabetin bir parçası olan insan, değer biçimleri içinde kibrin en dip noktasına kadar gelir. Bu usul içinde geçen hayatın mutluluk verici değil alaycılık örneği olarak sinizmi almc. Zynismus’u görebilmekteyiz. Eleştiriye tahammül yetisine sahip olan insan bu durumda belki dolaysıyla pedagojileştirecek şekilde bir psikolog aramaya kalkar. Çünkü mutluluk, araba ve satın aldığı evler ve araçlardan artık oluşamayacağını görmektedir. Mutluluk, anlamak ve anlaşılmak ile kendinde olanı paylaşabilmekten geçtiğinin bilincini hemen fark edemeye bilir; ama çok şeye sahip olmak, yıkım, yani insanın ürettiği ürünün değişim –ve kullanım değeri üzerinden kendini bir bütün görmesi, kişilik oluşumunda fatal bir duruma tekabül edeceği açıktır.
Fetişist insan ile fetişist olarak algılanan ürün veya bir marka, faşizmin toplumsal olarak tek tek birey ve kişilerde oluştuğunu göstermektedir. Bir ürünün ilahileştirilmesi ve bunun kişi tarafından gerçekleştirildiği oranda kişinin kişi ile iletişimi, gittikçe basit ve yoz olarak kalmasına neden olacaktır.
Son dönemlerde insan ve insan ilişkilerini gözden geçirip bir önemli olguyu fetişizm ve narsisizm’in eş değer bir pozisyon oluşturduğunu ve bireyin fetişist hale getirilmesi ile bir malın ve markanın fetişist halde anlamlandırılması, günlük hayatın faşist, kaba, ve yoz olarak yaşanmasına neden olmaktadır.
Objektif alaycılık subjektif alaycılığın bir ürünü olarak filozof Kant dan esinlenerek ‘ekonomik aklın eleştirisi’ , ‘narsist/kibir aklın eleştirisi’ni beraberinde getirmek zorundadır. Eğer Aydınlanma, çağın gerekli soru ve sorunlarına gerçekçi sorgulamalarla hareket edecekse, kapitalist ekonominin tüm değer biçimleri ile eleştiri konusu edilecek şekilde, yeni bir anlam ve mananın oluşturulması için söz konusu olan yeni bir tavır ve eleştiri form ve pozisyonun yaratımından geçtiğini belirtmek istiyorum.
Sermayenin orantısızlığı ve ölçüsüzlüğnün ortadan kaldırılamayacağının çelişkisi ulusal ekonomiler ve farklı ölçekli şirketlerin rekabeti içindeki prensiplere tamamen aykırıdır ve bu durum aynı ölçüsüzlük içinde bireyin varlığını pek önemli oranda ve onun var olmasındaki mutluluk arayışlarına epeyce ters düşmektedir.
Ekonomik aklın eleştirisi bir nevi kapitalist aklın eleştirisi ve narsist aklın eleştirisi derken de tek tek ve bölünmüş veya değişim değeri içinde erimiş kişi, onurunu kaybetmiş insanın toplumsal olmak yada sivil toplumun toplumsallığı kapsamında olan bir birey değil, demokratik olmayan ve olamayan insanın alaycı halleri içinde eriyen bir kişi, sahte spontaniteler içine kaybolan ve dijitalizmin diktasında çözülen bir aygıta veya aparata dönüşmektedir.
İleri sürdüğüm tez içinde ve kapsamında güncel insanın alaycılığı ve taklitleri içinde varlığını sürdürdüğü hastalıklı ve semptomlarla örüntülü kapitalist üretimin, insan üzerindeki etki ve psikolojik tepkilerini izah ve betimlemeye çalıştım.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet03/10/2024Depresyon ve etkilerinin sonucu, sosyo-kültürel ve eko-nomik-lojik yaşamsal bozukluk – bağın dağılmasıdır-2
- ana manşet26/09/2024Depresyon ve etkilerinin sonucu, sosyo-kültürel ve eko-nomik-lojik yaşamsal bozukluk – bağın dağılmasıdır
- ana manşet19/09/2024Sermayenin hegemonik niteliği ile saf öznenin eleştirisi
- ana manşet12/09/2024Yaşam-ın-dan koparılan çocuk
Emeğinize sağlık. Teşekkürler