Yazının başlığının aykırılık yansıttığının farkındayım. Ne yazık ki güncel gözlemlerin ışığında belirlendi bu başlık.
AMEDSPOR
Dün (17.03.2024) İzmir’de DEM parti mitingi vardı. Miting alanına giden yollarda AMEDSPOR atkıları, bereleri ve başkaca nesneleri satılmaktaydı. DEM parti mitingini göz önüne almazdan önce Amedspor’un maçı mı var acaba sorusunu getirdim aklıma.
Birkaç yıl önce adını özellikle Atatürk’ün belirlediği Diyarbakır’da etkinlik gösteren iki futbol takımının adlarını irdelediğimi anımsadım.
Amedspor!
Etnikçi-bölücü tayfanın belirlediği addı.
Onlar takım kurar da diğerleri boş durur muydu?
İslâmcı-Arapçı tayfa da Diyarbekirspor diyerek katılmıştı bu sözde spor ortamına.
Türkiye’nin güneydoğusunda bölücülük bağlamında kullanışlı iki siyasi akım, etnikçilik ve dincilik başka alanlar yetmemiş gibi spor alanını da kaplamışlardı.
Cumhuriyetin Diyarbakır’ı sahneden indirilmiş ve onun yerine Amed ve Diyarbekir çıkartılmıştı.
Spordan geleneksel tanımıyla birleştiricilik ve dostluk çıkartmak yerine ayrıştırıcılık üretmek yeğlenmişti. Toplumun geneline yayılmak istenen bölünmüşlük duygusu spor aracılığıyla diri tutlacaktı besbelli.
TS-FB MAÇI
Dün akşam hemen her koşulda ilgi gören ve kolaylıkla ölüm-kalım sorununa dönüştürülebilen TS-FB maçı vardı. Her nedense bu iki büyük kulübümüzün Trabzon’da oynanan maçlarının gerginlik katsayısı çok daha yüksektir.
Maç boyunca izleyicilerin sahaya plastik su bardaklarının yanı sıra ellerine geçen ve sahaya atılabilecek her türden nesneyi attıkları anlaşılıyor futbol alanında oluşan yabancı nesne adacıklarından. Sporcu sağlığını her şeyin önüne koyan sözde duyarlılık bu durumu dert etmemiş olmalı ki dişe dokunur bir yaklaşım gösterilmedi bu önemli olumsuzluk karşısında.
Bir sporcunun pet bardak öbeklerinden birisinin üzerine düşmesi ve pet görünümlü nesnelerin kesici gereç gibi işlev görmesi ölümcül değil ama spor yaşamını sonlandırıcı etki göstermesi uzak da olsa olasılıklardan birisiydi.
Kendisi de kısa süre önce şiddetin hedefi olmuş hakem böyle bir maçın tamamlanmasına yol vererek şiddeti yüreklendirdiğinin farkında mıydı? Yoksa, koşullar ne olursa olsun maçların tamamlanması doğrultusunda buyruk mu almıştı hakemler?
Maç bitimi korku filmi gibiydi. Elini kolunu sallayarak sahaya inen gözü dönmüşlerin sporculara zarar vermelerinin önünde pek de engel olduğu söylenemezdi. Eleştirel kapsamda sosyal ağ paylaşımı yapanların evine iki araba polis/jandarma gönderebilen güçlü(!) devlet Trabzon stadında süt dökmüş kedi gibiydi.
İRONİNİN BÖYLESİ…
Dehşete varan bu görüntülerin daha birkaç ay önce sahanın ortasında bir kulüp başkanının yumruklarıyla kafası, gözü dağılmış bir hakem gözetiminde gerçekleşmiş olması ürpertiyi ve ürküyü katlayan bir başka acı gerçekti.
Bu engin hoşgörü hakemlerin sövülmeye ve dövülmeye devam edeceğinin kanıtı olarak tarihteki yerini aldı bile.
Aynı pahalılığın, aynı yoksulluğun ve aynı yoksunluğun altında ezilen yığınların takım yandaşlığı söz konusu olunca bu denli ayrışması kuşkusuz doğrudan sporun değil ama sporu ustalıkla kullanan yozlaşmış siyasetimizin eşsiz buluşudur.
Şiddetin özendiricilerini mi arıyorsunuz?
Yaklaşan seçimler nedeniyle meydanlara inen ve izlenmeleri 18 yaş altı için sakıncalı olan siyasilerin söylemlerine bakmalısınız.
Türkiye’de siyasetin varlığını sürdürmesi ne yazık ki toplumun kutuplaştırılmasına ve yapay karşıtlıkların kurgulanmasına bağlıdır.
Spor alanlarında tırmanmasına onay verilen şiddetin böylesi bir işlevi olabileceğini düşünmekten alamıyor insan kendisini.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet02/10/2024Savaşı kim kazanır?
- ana manşet26/09/2024Dil bayramlarımız
- ana manşet19/09/2024Hizbullahın başına gelen
- ana manşet10/09/2024Cumhuriyetin feodaliteyle sınavı