Son dönemde siyasi sahnede yaşanan manzaralar, Aziz Nesin’in kaleme aldığı Zübük romanını ve o unutulmaz filmi hatırlatıyor. Seçildiği partiden istifa edip, kısa süre önce ağır eleştirilerde bulunduğu partilere katılan siyasetçiler, düzen siyasetinin gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koyuyor: İlke, ahlak, ideoloji ve davanın değil, çıkarların ön planda olduğu bir siyaset düzeni.
Seçildiği partiye vefasızlık, seçmene karşı bir saygısızlıktan öte, bu tür siyaset anlayışında ahde vefa değil, menfaat vefası geçerlidir. Bugün Suriye politikasını eleştiren bir siyasetçi, yarın o politikaların mimarlarıyla aynı masaya oturabiliyor. Ekonomiden eğitime, sağlıktan dış politikaya kadar her konuda söylediklerini unutup, dün karşısında durduğu fikirleri savunmakta hiçbir sakınca görmüyor.
Aynı durum muhalefet partileri için de geçerli. Dün Atatürk’e, tek parti dönemine ya da Cumhuriyet ilkelerine yönelik en ağır eleştirileri sıralayanlar, bugün o yapıya uyum sağlama çabası içinde. Bu manzara bize, başkanlık sisteminin ardından kurulan ittifakların özünü hatırlatıyor: Milliyetçiliğin ayaklar altına alınışı, miting meydanlarında birbirlerine ip atanların çıkar masalarında buluşması, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığıyla suçlayanların kol kola girmesi…
Ancak bu tiyatro yalnızca ittifaklarla sınırlı değil. İktidar ve muhalefet arasında zaman zaman yaşanan “helalleşelim” ve “normalleşelim” çağrıları, halkımızın gerçek gündemini perdelemek için oynanan bir başka oyundan ibaret. Açlık, yoksulluk, işsizlik gibi devasa sorunlar varken, halkımızın dikkatini suni tartışmalarla dağıtmaya çalışıyorlar. Dün FETÖ’yü savunanlar, bugün azılı düşman kesiliyor; dün PKK ile ihanet açılımı yapanlar, bugün terör üzerinden oy avcılığı yapıyor. Bu tür çelişkiler, düzen siyasetinin halkımızın gerçek ihtiyaçlarıyla bağdaşmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Dün Ergenekon tertiplerinde, yargılamalar sırasında iktidara meydan okuyanların bugün iktidarın bütün yanlışları karşısında yanında konumlanmaları ne anlama geliyor? Bu düzen, gerçek bir üçüncü yolun açılmaması için gövdesini feda etmekten bile çekinmeyen bir anlayışa sahiptir. Bu danışıklı tartışmaların hiçbir tarafı, halkımızın çektiği sıkıntıları ortadan kaldırmaya yönelik bir adım atmıyor. Açlık ve işsizlik gibi temel sorunları çözmek bir yana, bu sorunların üzerine sürekli yeni yükler ekleniyor.
Tarih, bu tür ittifakların ve çıkar oyunlarının örnekleriyle dolu. Madımak yangınından mezhepçiliğe, etnik milliyetçilikten dini siyasete alet etmeye kadar pek çok olayda farklı görünen düzen partileri, menfaat çatısı altında birleşmeyi başarıyor. Esasında farklı gibi görünen amblem ve sloganların arkasında, aynı menzile varan programlar yatıyor.
Bu düzenin halkımıza fayda sağlamadığı, aksine halkımızı her seferinde hayal kırıklığına uğrattığı apaçık ortada. Artık halkımız, Zübük’ün öyküsünde olduğu gibi, kendisine ihanet eden bu siyasilerle arasına mesafe koymalıdır. Çıkar ve menfaat siyaseti karşısında sınıf çıkarlarını, bağımsızlığı ve onurlu bir geleceği esas alanlarla birleşme vaktidir.
Yeşilçam’ın o unutulmaz filmleri ya da Aziz Nesin’in satırlarında gördüğümüz gerçekler, bugün hâlâ geçerliliğini koruyor. Artık uyanmanın ve bu oyunlara dur demenin zamanı gelmedi mi? Halkımız için, geleceğimiz için bu düzen siyasetini aşmak, kendi kaderimizi bağımsız ve onurlu ellerle çizmek gerekiyor. Çıkar değil, vefa diyenlerin safında buluşmanın tam zamanı!
Sosyalist Cumhuriyet Partisi bu günler için kuruldu, çıkar ve menfaat için değil vatan ve hürriyet için, önce vatan, önce halk diyenlerin karargahında örgütlenelim! Türkiye’nin en seçkin ve biat etmeyen devrimci önderlerinden Mehmet Bedri Gültekin ve yorulmaz devrimci Kâmil Dede’nin ahlak, namus, şeref ve disiplin madalyaları göğsümüzde, heyecanı ile, Sosyalist Cumhuriyet Partisi önderlerinin bıraktığı mirasla…
Author Profile
