Ferdi Tayfur’la tanışıklığım elli yıl geriye uzanır.
Uzun otobüs yolculuklarında sesiyle arkadaşlık etmiştir benimle birlikte sayısız kişiye.
Bu arkadaşlık gönüllükten çok zorunluluktandı.
Sürücülerimizin ezici çoğunluğunun seçimiydi Ferdi Tayfurlar, Orhan Gencebaylar…
Özellikle gece yolculuğu yapıyorsanız kaygınıza korku karışırdı.
Kaptanı uyanık tutan hemen her şeye tamam demek gerekirdi.
Bir de kaptan yol boyunca sigaraların birini diğerine ekliyorsa içim rahatlardı.
Yine de, Türkiye’nin olumsuz sosyoekonomik dönüşümünün ürünü olan arabesk dışında bir şeyler çalsa hiç de fana olmazdı.
Ferdi Tayfur’un ölümü sonrasında bir şeyler yazmayı aklıma bile getirmemiştim.
Bu yazı RTÜK kışkırtması sonucu yazıldı desem abartmış olmam.
Bir televizyon kanalında sunucu Ferdi Tayfur’un müziğini eleştirince RTÜK soruşturmasına konu olmuş.
Aklın alacağı iş değil elbette.
Ama, yeni Türkiye’de alışmak zorunda olduğumuz türden gelişmelerden yalnızca birisi.
İktidarın sevdiklerini, beğendiklerini sevmelisiniz.
Değil sevmemek eleştirmek bile soruşturmaya konu olabilir bu gelişmeden anladığımızca.
Böyle bir durumda yapabileceğiniz en iyi şey susmaktır.
Ferdi Tayfur’un müziğini hiç sevmedim.
Sevemedim!
Diğer yandan, Tayfur’un müziğiyle verdiği ileti de hiç ilgi alanımda olmadı, olamadı.
Geniş kitlelerce sevilen, önemsenen ve ürünleri tüketilen bir kişiyi sevmek zorunlu mudur?
Böylesine bir kişiliğin arkasından hiç kuşkusuz bir şeyler söylenir ya da yazılır.
Eleştirel sözler ya da yazılar anıya saygısızlık sayılır mı?
Elbette, kişiliğine yönelmemek koşuluyla.
Eleştirinin hakaretle, farklı düşünmenin hıyanetle etiketlendiği yeni Türkiye’de rastlanan sayısız örnekten birisidir Ferdi Tayfur üzerinden yaşanan.
Sapla saman her konuda olduğu gibi burada da karıştırılıyor.
Ne demokrasi ve ifade özgürlüğü ama!
Author Profile

Latest entries
ana manşet19/02/2025İki yıldönümü
ana manşet17/02/2025Sağlık bataklığı
ana manşet12/02/2025Uzaklarda tutumluluk öğrenmeye çalışanlar
ana manşet08/02/2025Anlamaklı günler dileğiyle