Hemen her hafta en az bir işyerinde işçiler, sendika üyesi oldukları için işten çıkarılmaktadır.
Haklarını kullandıkları için işten atılan işçiler için arabulucu olmasını, işverene baskı yapmasını istedikleri Validen, Kaymakamdan çoğu kez randevu bile alamadıklarına tanık oluyoruz.
İşyeri önünde bekleyen işçilere polisin saldırılarına tanık oluyoruz.
Ağır ve tehlikeli suç işlemiş gibi bu işçilere biber gazı sıkılmasına, yerlerde sürüklenmelerine, ters kelepçe ile gözaltına alınmalarına, hatta kaburga kemiklerinin kırılmasına tanık oluyoruz.
İşyeri önündeki eylemlerinin aylar boyu sürmesine rağmen, yetkililerden beklenen ilgiyi göremeyişlerine tanık oluyoruz.
Ve kimi zaman aylar, yıllar süren sayısız haksız davranışlara tanık oluyoruz.
Yüzlerce fabrikada tekrarlanan haliyle tanık oluyoruz.
On yıllar boyu ne işçilere uygulanan vahşet bitiyor, ne de çıkardıkları yasalara yeterince sahip çıkmayan yetkililerin ilgisizliği, sorumsuzluğu…
İŞÇİLER HAKSIZ MI?
Sahi işçiler haksız mı?
Hakları olmayan şeyi mi istiyorlar?
İstedikleri, peşine düştükleri niyetin, kanunda yeri yok mudur?
İşçi haklı ise, o halde bu işte bir yanlışlık yok mudur?
İşverenlerin her defasında işçileri sokağa atabilmesi nasıl mümkün olmaktadır?
İşçi haklı ise, işverenlere “yeter artık” diyecek bir devlet iradesi yok mudur?
İşçinin peşine düştüğü talepleri kanun destekleniyorsa, devleti yönetenler çıkardıkları kanuna neden sahip çıkmazlar?
Onlarca yıldır, sorular, sorular…
Sadece işçinin değil, sendikal hareketin de birlikte tartışmasının zamanı geldi de, geçen sorular.
İşçinin “hakkımdır” dediği sendikalaşma özgürlüğü, yasalarda sağlamca belirtilmemiş mi yoksa?
Bakalım…
ANAYASA’DA SENDİKA HAKKI
Anayasa’nın 51. Maddesi’nin adı “Sendika Kurma Hakkı”dır.
“Sendika Konusu”, ya da “Sendika Sorunu” demiyor, “Hakkı” diyor Anayasa. Daha maddenin başlığında bile, sendika kurmayı “anayasal hak” olarak tanımlıyor.
Maddenin kendisi de şöyle:
“Sendika Kurma Hakkı. Madde 51:
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.”
Anayasa demektedir ki;
Çalışanların ve işverenlerin,
- Sendika kurma, sendikaya üye olma ya da üyelikten çekilme hakkı vardır.
- Üyesi olduğu sendikadan ayrılmaya zorlanamazlar.
- Toplu sözleşme yapma hakları vardır.
- Toplu sözleşme uyuşmazlıkla sonuçlanırsa grev hakları vardır.
Anayasa, devlet yöneticileri için, yargı ve kolluk kuvvetleri için, her kurum, her yasal örgüt ve her vatandaş için, özel olarak da işçiler ve işverenlerin tamamı için, bağlayıcıdır.
Hiç kimse ve hiçbir kurum, Anayasa’nın üstünde değildir.
O halde herkes, bu hakka saygı göstermek zorundadır.
İlgililer de bu hakların kullanılması için gerekli kolaylığı sağlamak ve hakların kullanımını engelleyenlere göz yummamak durumundadır.
SENDİKALAR VE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ KANUNU
Anayasanın 51. Maddesindeki her kurum ve kişiyi bağlayan hak, yasalarca da desteklenmektedir.
7 Kasım 2012 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 6356 Sayılı Sendikalar Ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 17. Maddesi’nin başlığı, “Sendika Üyeliği ve Üyeliğin Kazanılması”dır.
Madde şöyle demektedir;
“15 yaşını dolduran her işçi sendikaya üye olabilir. Üye olmaya ya da olmamaya zorlanamaz.
Sendikaya üye olmak serbesttir.
Hiç kimse sendikaya üye olmaya veya olmamaya zorlanamaz.”
*
O halde sendika üyesi olan işçiyi sokağa atan işverenler, işçiye zor kullananlar, bu yasa hükümlerinden habersiz midir?
Kanun çıkarıcıları muhtemelen, “açık yazdık ama anlamayan olabilir” düşüncesiyle, aynı yasanın 25. Maddesine, bir de “sendikalaşma hakkının güvencesini” yazmışlar. Tane tane de sıralamışlar.
“Sendika Özgürlüğünün Güvencesi” başlıklı 25. Madde şöyle;
“ (1) İşçilerin işe alınmaları; belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri, belli bir sendikadaki üyeliği sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri veya herhangi bir sendikaya üye olmaları veya olmamaları şartına bağlı tutulamaz.
(2) İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamaz. Ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş sözleşmesi hükümleri saklıdır.
(3) İşçiler, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faaliyette bulunmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya farklı işleme tabi tutulamaz.”
Özeti şöyle;
- İşçilerin işe alınmaları; sendika üyeliği şartına bağlanamaz.
- İşveren, sendika üyesi ile sendika üyesi olmayan işçi arasında ayrım yapamaz.
- Sendikaya üye olmak veya olmamak, yasalara uygun olarak sendikal faaliyette bulunmak, farklı muamele sebebi olamaz, işten çıkarma sebebi olamaz.
YÖNETMELİK
Yasa çıkarıcılar, yasada yeterince açık yazdıklarını düşünmüş olmalılar ki, 2013 yılında sendika ile üye arasındaki ilişkileri düzenleyen yönetmeliği yayınladıklarında, yasadaki hakları ve yasakları tekrarlamaya gerek görmemişler.
9 Temmuz 2013 tarihinde yayımlanan“Sendika Üyeliğinin Kazanılması Ve Sona Ermesi İle Üyelik Aidatının Tahsili Hakkında Yönetmelik”, 4. Maddeye yazılan şu hatırlatmayla yetiniyor;
“MADDE 4 – “(1)Sendikaya üye olmak serbesttir. Hiç kimse sendikaya üye olmaya veya olmamaya zorlanamaz.”
Arif olana bir kez anlatmak yeter sanmışlar tabi.
Ama öyle olmamış, sendika üyesi olanlara zulüm, 1982 yılında çıkarılan Anayasa’ya rağmen 42 yıldır, 2012 yılında çıkarılan Sendikalar Ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na rağmen 12 yıldır ve 2013 yılında yayınlanan yönetmeliğe rağmen 11 yıldır devam etmektedir.
Üstelik sadece haklardan söz etmekle yetinmeyen, cezaları da sıralayan hükümlere rağmen…
CEZALAR
Şimdi de anayasal hakların uygulanmasını engelleyenlere, yasaların hangi cezaları öngördüğüne bakalım;
Sendikalar Ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ve Ceza
6356 Sayılı Sendikalar Ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 25. Maddesi, sendikal özgürlüklerin kullanılmasının engellenmesi halinde şu cezaları öngörüyor;
“- İşçinin sendikalaşma hakkını engelleyen, farklı muamele eden, ya da işten atan işveren, işçinin en az bir yıllık ücreti kadar sendikal tazminat öder.
–İşçi işe iade davası açabilir.
-İşçinin (işe iade talebi ile) dava açmaması, sendikal tazminat talebini engellemez.”
Türk Ceza Kanunu
Türk Ceza Kanunu, Sendikalar Yasasındaki “en az bir yıllık sendikal tazminat” ile yetinmiyor. İşe iade edilmesi hakkıyla da yetinmiyor. Hapisle cezalandırıyor yasal hakkın kullanılmasını engelleyen suçluyu.
Türk Ceza Kanunu’nun “Sendikal Hakların Kullanılmasının Engellenmesi” başlıklı 118. Maddesi şöyle diyor;
“Sendikadan ayrılmaya zorlayan, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Cebir veya tehditle kullanılarak, hukuka aykırı bir davranışla sendikanın faaliyetini engellemek, bir yıldan üç yıla kadar hapis ile cezalandırılır.”
Hakkın kullanılmasını engelleyene “en az altı ay olmak üzere iki yıla kadar hapis cezası”. Cebir ve tehditle engelleyene de “en az bir yıl olmak üzere üç yıla kadar hapis cezası”.
Burada derin bir soru akla geliyor.
Türk Ceza Kanunu bu kadar açık belirtiyor iken, on yıllar boyu yüzlerce, hatta binlerce işçiyi sendikalaşma sebebiyle işten atan yüzlerce işverenin, herhangi birine Ceza Kanunu’nun uygulanmamış olması, üzerinde durulması gereken durumdur.
*
Özetle anayasa ve yasa işçiye hakkını teslim etmektedir. Hakkın engellenmesi halinde yaptırımlar, cezalar öngörülmektedir.
O halde mevzuatta bu kadar açık belirtilen hak, neden hala özgürce kullanılamıyor?
Bu sorunu sendikal hareketin, artık birlikte ve ciddiyetle ele alması gerekmektedir.