Asrın sarayında oturan asrın liderinin yirmi yıllık iktidar dönemine denk gelen şu fani ömrümüzde her şeyin “asrın”’ını yaşadık.
Cumhuriyetin ilk 80 yılında satılandan daha fazla tarım arazisinin satılışı >> “Asrın toprak satışı”
Cumhuriyetin ilk 80 yılında verilen maden ruhsat sayısının 325 katı maden ruhsatı verilişi >> “Asrın maden ruhsatı verilişi”
Canavar savcı Zekeriya Öz ve Kozmik odanın patlatılması/Ergenekon-balyoz-kumpas-28şubat davaları >> “Asrın davaları”
PKK’nın her yere hendek kazdığı, yol kesip vergi aldığı >>“Asrın çözüm süreci”
Muhterem Hocaefendinin FETÖ’sü ve 15 Temmuz >> “Asrın TBMM bombalaması (hem de Türk jetleriyle)”
Suriye/Şam’dan namaz kılma hevesi ve hevesin kursakta kalması >> “Asrın göçü”
Maraş depremleri >> “Asrın felaketi”
AYM ile Yargıtay’ın birbirine girmesi >> “Asrın hukuksuzluğu”
Erzincan İliç Madeninde siyanür dağının Fırat’a yürümesi, Erzincan’dan Basra Körfezine tüm coğrafyanın toprağının/havasının/suyunun zehirlenmesi >> “Asrın faciası”
Peki bu kadar şeye rağmen neden hala iktidarda? Bu soruyu sormayan ya da bu soruya tüm medya/devlet olanakları onların elinde cevabını veren bir partinin iktidar olma şansı yok.
Eski Türk filmlerini hatırlarsınız. Zengin, yakışıklı ama şımarık delikanlı, babası tarafından babasının fabrikasında işçi olarak çalışmaya zorlanır. Niye? Adam olsun diye. Bu delikanlı fakir, güzel, akıllı işçi kıza âşık olur. Zengin olmasına, Avrupalarda sürtmesine, çeşitli okullara gitmesine rağmen adamlığı öğrenemeyen delikanlıyı işçilerin/fakirlerin arasında olmak adam eder. Adam olunca aşkı kabul edilir. Yakışıklı delikanlı ile güzel kız evlenirler. Mutlu olurlar. Hala yayınlanıyorlar, izlemenizi tavsiye ederim.
Net mesaj nedir? Zengin olmak, Avrupa görmek, okullu olmak vs adam olmak demek değildir. Zengin bir baba varisi, gözbebeği oğluna her şeyi alabilir ama adamlığı-aşkı satın alamaz. Adamlık fakir-fukaradadır, alın teri ile kıt kanaat geçinendedir. Satın alınmaz, yaşayarak öğrenilir. Gerçek aşk onların arasındadır, gerçek mutluluk onlarladır. İnsan, şık masalarda çatal-bıçakla kasılarak yediği yemeklerle gerçekten doymaz. Gerçek doyma, tencerede ne varsa bölüşerek ve hatta yanında kokarsa-koksun soğan yenilerek olur.
Kemal Sunal filmleri hakkında da pek çok şey yazıldı. Bu filmlerin bu kadar çok seyredilmesinin sebebi film karakterinin saf, temiz, zorlanınca da gereğini yapabilecek yetenekte/zekada ya halktan ya da halkın gönlünde yatandan biri olmasıdır bizce.
Bu tip filmler ya toplumun genel psikolojisini yansıttığı için ya da halkın kendini değerli hissetme ihtiyacını giderdiği için izleniyordu. İzlendiği içinde aynı tema farklı versiyonlarla çekilip seyirciye sunuluyordu.
“Asrın liderinin” yükselişi “mağdur” edebiyatı ile başladı. Şiir okuduğu için hapse atılan bir adam. Halktan bir lider; ziyaret ettiği evlere ayakkabısı ile girmeyen, fakir sofraya bağdaş kurup oturan, piknikte yer sofrasına çöken, örf-adet-din bilen, başörtülü bacısını savunan, alnı secdeye değen. “Eyy!” ile başlayan cümleler kuran, Kasımpaşa delikanlısı. Onun üniversite mezunu olup/olmaması geniş halk kitlelerinin üzerinde durduğu bir şey değildi. Bu durum bile halkın onu kendinden bilip bu söylemde bulunanlara bıyık altından gülmesine sebep oluyordu. Halkın yüzde kaçı üniversite mezunuydu ki? Üniversite mezunu olamayanların üniversite mezunu olmayanı iktidara taşıması, iktidarda tutması neden garipseniyor? Üstelik eskiden olduğu gibi kaliteli bir eğitim almış olmaya da gerek olmayan gerek-yeter şartın lidere biat olduğu bir süreç başlamışken.
Dikkat ediniz “Asrın lideri” son Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar iki argümanı sürekli kullandı; “mağdur edebiyatı” ve “biz milletimizin emrindeyiz, millet ne derse o olur.”
Vatandaşın, kendini güçlü/değerli hissettiği, devlete “yarını” ile ilgili olarak temas edebildiği tek süreç seçim süreci. “Yarınla” ilgili pek beklentisi kalmayanların seçimlerde verdiği oyunu, yukarıda saydığımız tüm “asrın” olaylarının değiştirmemesinin sebebi de bu. “Doktorları bile dövüyoruz,” söyleminin altında bu olabilir mi?
Dün doktor vardı ve dövülebiliyordu. Bugün doktor yok. Dün maden şirketinin dağıttığı şikayetçi olmayacaklarına dair belgeleri imzalayarak para alanlar bugün tarım-hayvancılık yapamama, soluduğu havadan sebep kanser olma durumu ile karşı karşıyalar. Dün bir adamını bulup binasına iki kat daha çıkanlar bugün ailelerini o binaların altından çıkaramadılar. Dün Şam’da namaz kılma fikriyle coşanlar bugün göçmen sorununu yaşıyorlar. Yani yarın artık bugün.
Dün mağdur edebiyatı yapanlar, milletin her dediğinin kabulü olduğunu söyleyenler bugün milleti tehdit ediyorlar. Mağdur maskesi düşünce altındaki zalim görünür oldu. Yani yarın artık bugündür.
Ve bugünü aydınlık yarına eriştirecek olanlar; halka umut verenler, halka halkla birlikte uygulayacağı çözümleri gösterenler, bıkmadan yılmadan usanmadan çalışanlar, denizde balık olduğunu halktan olduğunu unutmayanlar olacak.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet02/08/2024Dahhak ve Feridun ile Demirci Kave
- Yazarlar29/06/2024Aman Tanrım, çok büyük SORUNUNUZ var
- ana manşet24/06/2024Petrodolar’ın ölümü
- ana manşet21/06/2024Dengeci İktidar