Geçtiğimiz günlerde, yaşayan önemli Fransız filozoflardan biri olan Andre Comte-Sponville’nin bir Türk televizyon kanalında gerçekleştirdiği röportaja denk geldim. Luc Ferry ile birlikte yazdığı Modernlerin Bilgeliği kitabıyla tanıdığım Sponville, verdiği röportajda özet itibariyle, solun temel zayıflığını, geleneksel seçmeni olan yoksulların somut sorunlarına odaklanamaması ve çözüm üretememesi olarak saptıyor ve “Sol, ‘dünyanın sonunu’, sokaktaki insan ‘ayın sonunu’ konuşuyor” diyor. Sponville’nin tespitini Türkiye özelinde de doğrulanabilir buluyorum. Makro siyasetlerin rüzgarında emekçilerin somut ve gündelik sorunları solun geniş kesimleri tarafından ıskalanmaya mahkûm bırakılıyor. Öyle ki, yıl sonunun yaklaştığı ve önümüzdeki yıl itibariyle uygulanacak olan asgari ücret tartışmalarının IMF’den Dünya Bankası’na, ulusal büyük sermaye çevrelerinden hükümet yetkililerine varıncaya kadar tartışılıp konuşulduğu bir dönemde sol/sosyalist siyaset başta olmak üzere sendikaların ve emek örgütlerinin oldukça pasif ve seslerinin cılız kaldığı görülüyor. Böylesi bir ortamda da sermaye sınıfının temsilcileri, ücretleri baskılamak için nesnel gerçeklikten uzak iddialarını mutlak doğrularmış gibi kamuoyuna servis ediyor ve toplum algısını şekillendirebiliyor.
Bundan dolayı, bu haftaki yazımı, asgari ücret tartışmaları ekseninde sermaye sınıfı ve onun temsilcileri tarafından öne sürülen iki temel savın eleştirisine ayırdım. Karşımızdaki güruhun temelsiz iddialarına olgular üzerinden karşı yanıt üretmeye çalışacağım. Başlayalım.
Asgari Ücret Tartışmaları
2025 yılı itibariyle uygulanacak olan asgari ücrete zam oranı tartışmaları, ülkemizde yaşanan yüksek enflasyon seyriyle çalışanlara ayrılan reel ücretler arasındaki ilişkinin yeniden tartışılmasına yol açtı. Uluslararası Para Fonu (IMF)’nun Türkiye şefi Jim Walsh, Dünya Bankası yıllık toplantısında gerçekleştirdiği konuşmada, “asgari ücretin geçen yıl olduğu gibi yüksek belirlenmemesi gerektiği, bunun enflasyon beklentileri için bir çıpa uluşturduğu” uyarısında bulundu. IMF’nin Avrupa Dairesi Direktörü Alfred Kammer ise, “asgari ücret anlaşmalarının artık yılda bir kez yapılması gerektiğini” belirtti.[1] Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve kimi büyük sermaye kuruluşu temsilcileri de Orta Vadeli Program (OVP)’da yer alan enflasyon beklentileriyle uyumlu bir asgari ücret zam oranı belirlenmesi gerektiğini çeşitli platformlarda deklare etti. TCMB Başkanı Fatih Karahan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde yatırımcılara dönük gerçekleştirdiği toplantı sonrasında ise, “asgari ücrete yüzde 25 zammın enflasyon görünümüyle uyumlu olacağı” yönünde bir demeçte bulundu.[2]
“Ücret artışları enflasyonları artırır” tezinden hareket eden bu yaklaşım, gerçekleşen hiperenflasyonun nedenini yüksek ücretlerde görmektedir. Bu yaklaşıma göre, ücret artışları fiyatları artırmakta, bu durum da ücretlerin artırılmasına dönük beklentiyi yükselterek adeta bir ücret-fiyat sarmalına yol açmaktadır. 2024 Nobel İktisat ödülünü kazanan Daron Acemoğlu da katıldığı bir programda “verimlilik artarsa ücretler artar” diyerek yeni dönem asgari ücret zam oranının belirlenmesi tartışmasına “düşük verimlilik” iddiası üzerinden dahil olmuştur.[3] Ampirik olarak ortaya koyulması oldukça zor olan bu iddiaları nesnel olgular üzerinden değerlendirmeye çalışmak, asgari ücret tartışmalarının arka planında yatan emek aleyhtarı yaklaşımı görebilmek açısından isabetli olacaktır.
Ücret Zammı ve Enflasyon İlişkisi
Türkiye, özellikle 2018 döviz krizinden itibaren orta ve alt sınıfların mutlak yoksullaşmasına yol açan derin bir ekonomik krizin içerisine sürüklendi. Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, Türk Lirasının hızla değer kaybetmesi, halkın alım gücünün düşmesi, geniş tanımlı işsizliğin, özellikle de genç işsizliğinin artması, güvencesiz ve düşük ücretli çalışma pratiklerinin Türkiye’deki olağan çalışma rejimi haline getirilmesi, bir bütün olarak baktığımızda emekçilerin kazanılmış haklarının gün geçtikçe budanmasına ve yaşam kalitelerinin düşmesine yol açtı.
Yaşanan bu ekonomik krizin sebebi olmayan işçiler, krizin faturasını ödemekle yükümlü tutuldu. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ)’nun açıkladığı yoksulluk ve açlık sınırının oldukça aşağısındaki bir “asgari” ücrete tabi kılınan milyonlarca yurttaş, yaşanılabilir bir ücret zammı beklerken bu talepleri de krizin bir sonucu olarak değil sebebi olarak gösterilmeye başlandı. Oysa ki, yüzyılında başından itibaren kimi dönemler gerçekleşen asgari ücret zam oranları ve enflasyon rakamlarına baktığımızda, ücret zamlarının enflasyonun artmasında belirleyici bir etkiye sahip olmadığı ve günümüzde yaşanan krizin bir semptomu olarak görünürleşen yüksek enflasyon oranlarının emekçilere biçilen “sefalet ücretinden” bağımsız sınıfsal ve politik kararlar olduğu anlaşılmaktadır.
Resmi rakamlar üzerinden 2002 yılından günümüze, yıllara göre asgari ücret zam oranları ve yıllık enflasyon rakamlarına baktığımızda, özellikle yüksek zam oranlarının gerçekleştiği yıllarda enflasyonun hiç de iddia edildiği gibi artmadığı rahatlıkla izlenebilecektir. Prof. Dr. Aziz Çelik’in de işaret ettiği üzere, asgari ücrete yüksek zamların gerçekleştiği, özellikle; 2004, 2016, 2019 ve 2023 yılları, karşı tezimize dayanak sağlayacak tarihsel uğrakları oluşturmaktadır. (Çelik, 2024)
Tablo 1, yıllara göre gerçekleşen asgari ücret zam oranlarıyla enflasyon rakamlarını karşılaştırmalı olarak sunmaktadır.
Tablo1: Asgari ücret Zam Oranları ve TÜFE Karşılaştırması (2003-2023)
Kaynak: Aziz Çelik, bağlantı için bkz: https://x.com/EmeginHalleri/status/1798405999260287242 Not: Asgari ücretin yılda birden fazla arttığı yıllarda ortalama esas alınmıştır.
2002 yılından günümüze baktığımızda, asgari ücret artışının enflasyon oranının çok üstünde yapıldığı yıllar bulunmakla birlikte bu yıllarda mutlak bir enflasyon artışı gözükmemektedir. Örneğin; 2004 yılında asgari ücrete %37,5’lik bir artış yapılmıştır. Buna karşı, 2003 yılının enflasyon oranı %9,3’tür. Dolayısıyla enflasyon oranının üç katından fazla bir artış yapılmasına rağmen bir sonraki yıl enflasyon oranlarında bir yükseliş yaşanmamakla birlikte dikkate değer bir düşüş gerçekleşmiştir. 2012, 2016, 2019 ve 2021 yılları dikkatli incelendiğinde de hükümetin gerçekleştirdiği yüksek asgari ücret zamlarına karşın enflasyonun kendisini takip eden yıl yükseldiği değil düştüğü gözlenmektedir.
Dolayısıyla, “ücretler arttığı için enflasyon yükseliyor” iddiası geçtiğimiz yıllardan elde ettiğimiz deneyimi ve gerçekliği yansıtmamaktadır. IMF’den Merkez Bankası’na, büyük sermaye kuruluşlarından Nobel ödüllü iktisat profesörlerine, söz konusu iddiayı ortaya koyan kesimlerin bilimsel olgulardan değil, bölüşüm ilişkilerinde tuttukları saftan hareketle asgari ücret artışını düşük tutma arayışı içerisinde oldukları anlaşılmaktadır.
Verimlilik ve Ücret İlişkisi
Ücretlerin baskılanması veya bu baskılanmanın meşrulaştırılması için ortaya konan diğer tezlerden biri de “işgücü verimliliğinin düşüklüğünden dolayı ücretlerin düşük kaldığı” iddiasıdır. 2024 Nobel İktisat ödülünü kazanan Daron Acemoğlu tarafından da dile getirilen bu yaklaşım, 2025 yılı itibariyle uygulanacak asgari ücret görüşmelerinin devam ettiği sırada üzerine oldukça tartışılan konu başlıklarından birini oluşturmuştur. Çalışılan saat başına üretimi esas alan verimlilik ile ücret artışları arasındaki ilişkinin iddia edildiği gibi doğrusal bir seyir izleyip izlemediğini görebilmek için Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yayınladığı işgücü verimliliği verilerini incelemek yerinde olacaktır. Tablo 2’de yer verdiğimiz grafik, verimlilik ile ücretler arasında yıllara göre değişen akışı göstermektedir.
Tablo 2: Sanayide Çalışılan Başına Üretim ve Reel Birim Ücretler 2009-2022
Resmi makamlardan elde edilen veriler incelendiğinde, “verimlilik düşük olduğu için ücretler düşük” iddiasının gerçekliği yansıtmadığı görülmektedir. Prof. Dr. Aziz Çelik’in de dikkat çektiği üzere, çalışılan saat başına üretimi (verimlilik) 2009 yılında 100 kabul ettiğimizde, 2022 sonunda verimliliğin 160,3 olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, geçen yaklaşık 13 yılda verimlilik yüzde 60 artmıştır. Buna karşı, yine 2009 yılını baz alıp ücretleri 100 kabul ettiğimizde, geçen aynı süre içerisinde ücretler yüzde 93,8’e gerilemiştir.[4] Türkiye’de işgücü verimliliği ile ücretler arasındaki ilişkiyi somut olgular üzerinden okuduğumuzda yıllar içerisinde verimliliğin artmasına rağmen ücretlerin düştüğü görülmektedir. Nesnel gerçeklik, aynı asgari ücret artışının baskılanması için enflasyon kartının oynanmasında olduğu gibi verimlilik tartışmasının ortaya atılmasının da bilimsel bir temeli olmadığını kanıtlamaktadır.
Görülmektedir ki, tüm bu iddialardaki temel amaç, emekçilerin ücretlerini baskılamak ve ekonomik krizin faturasını sermaye çevrelerini üzmeyecek şekilde emekçilerin sırtına yüklemektir. Başta işçi sendikaları olmak üzere emek dostu akademik çevrelerin ve aydınların ücretlerin baskılanması için işçi sınıfı aleyhine yönelen bu tür nesnel gerçeklikten yoksun iddialara karşı bilimsel argümanlarını oluşturması ve kamuoyuyla paylaşması oldukça önem taşımaktadır.
Kaynakça
Çelik A. (11.Kasım.2024) “Enflasyona Değil, Büyümeye Endekslenmeli: Asgari Ücrette Enflasyon Kapanı!” sendika.org, bağlantı için bkz: https://sendika.org/2024/11/enflasyona-degil-buyumeye-endekslenmeli-asgari-ucrette-enflasyon-kapani-aziz-celik-birgun-714738
Çelik A. (13 Kasım 2024) “Daron Acemoğlu’na İtirazım Var!” Gazete Duvar, bağlantı için bkz: https://www.gazeteduvar.com.tr/prof-dr-aziz-celik-daron-acemogluna-itirazim-var-haber-1734824
Dünya Gazetesi, (8 Kasım 2024) “Asgari Ücret Zammı Yüzde 25 mi Olacak? Merkez Bankası Başkan Fatih Karahan’dan Flaş Yanıt” bağlantı için: https://www.dunya.com/ekonomi/asgari-ucret-zammi-yuzde-25-mi-olacak-merkez-bankasi-baskan-fatih-karahandan-flas-yanit-haberi-752723
Ekonomim Gazetesi, (28 Eylül 2024) “Ekonomist Daron Acemoğlu ‘Türkiye’nin Önünde Çok Kısa Bir Pencere Var’ diyerek uyardı” bağlantı için bkz: https://www.ekonomim.com/ekonomi/unlu-ekonomist-daron-acemoglu-turkiyenin-onunde-cok-kisa-bir-pencere-var-diyerek-uyardi-haberi-769807
Yetkin Report, (25 Ekim 2024) “IMF’den Tartışmalı Asgari Ücret Uyarısı: Zam Yapılamamalı” bağlantı için: https://yetkinreport.com/2024/10/25/imfden-tartismali-asgari-ucret-uyarisi-zam-yapilmamali/#:~:text=Mevcut%20durumda%20net%2017%20bin,bin%20595%20lira%20seviyesinde%20bulunuyor
[1] İlgili açıklamaların yer aldığı haber için bkz: “IMF’den Tartışmalı Asgari Ücret Uyarısı: Zam Yapılamamalı” (25.Ekim.2025), Yetkin Report, bağlantı için: https://yetkinreport.com/2024/10/25/imfden-tartismali-asgari-ucret-uyarisi-zam-yapilmamali/#:~:text=Mevcut%20durumda%20net%2017%20bin,bin%20595%20lira%20seviyesinde%20bulunuyor.
[2] İlgili açıklamanın yer aldığı haber için bkz: “Asgari Ücret Zammı Yüzde 25 mi Olacak? Merkez Bankası Başkan Fatih Karahan’dan Flaş Yanıt” (8 Kasım 2024) Dünya Gazetesi, bağlantı için: https://www.dunya.com/ekonomi/asgari-ucret-zammi-yuzde-25-mi-olacak-merkez-bankasi-baskan-fatih-karahandan-flas-yanit-haberi-752723
[3] İlgili açıklamanın yer aldığı haber için bkz: “Ekonomist Daron Acemoğlu ‘Türkiye’nin Önünde Çok Kısa Bir Pencere Var’ diyerek uyardı” (28 Eylül 2024) Ekonomim Gazetesi, bağlantı için bkz: https://www.ekonomim.com/ekonomi/unlu-ekonomist-daron-acemoglu-turkiyenin-onunde-cok-kisa-bir-pencere-var-diyerek-uyardi-haberi-769807
[4] Aziz Çelik, “Daron Acemoğlu’na İtirazım Var!” bağlantı için bkz: https://x.com/EmeginHalleri/status/1856598053760766272