Edebiyatımızın ustalarından Oktay Akbal, “Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey” diyordu.
Bugün ele aldığımız mesele de, neoliberal Birandların önce TRT’yi, sonra diğer televizyonları ele geçirmesiyle başladı.
TV’de konuğa “sayın”, “hanım” ya da “bey” denir, ismin yanına saygı ifadeleri eklenirdi o zamana kadar.
Birandlar ele geçirince televizyon köşelerini, konukla eşitlenmeyi, saygıyı elden bırakmak olarak bellettiler çıraklarına.
Toplum modernleşiyor, insanoğlu uzaya gidiyordu zaten. Bilgisayar çağındaydık. “Sayın”, “bey”, “bayan” da neymiş?
İncelik, nezaket, görgü fazlalık…
Senden kıymetlisi yok dünyada.
Toplumu sevmek, herkesi değerli saymak, düşkünün elinden tutmak hele, dünden kalma lüzumsuzluk…
“Saymak” gereksiz, “sayın” lüzumsuz.
Hem okullarda görgü kulaları da, hayat bilgisi de kaldırılmamış mıydı?
Eskinin aşağılama ifadelerinde bile kendince bir saygı vardı oysa. Kapıcıya örneğin, “Abdo” değil, “Abdullah efendi” denirdi.
Noliberal kültürün tezgâhından geçenler çabucak benimsedi saygısızlık rüzgarını.
Haber sunucusu, örneğin Denizli’den habere bağlanan muhabire, “İsmail bey” ya da “Şükran hanım” demiyor, “İsmail n’oluyor orada”. “Şükran anlat bakalım” diyordu.
Sonra, TV dizi ve sinemaları katıldılar furyaya.
Hitaplar ayağa düştü, kişilikler paspas edildi.
*
Artık ikinci aşama zamanı…
“Baba”, “anne”, “abi”, “abla”, “dede”, “hala”, “nine”. “teyze” gibi ifadeler de kaldırılmalıydı.
Hem, herkesin bir adı yok muydu azizim? Ne işe yarar bunlar?
Böyle düşünüyor, topluma bunu yayıyordu liboşlar.
Bakın Amerikan sinemalarında evlat babasına ne de güzel “Corc”, dedesine” Maykıl” diyordu.
İşte buydu modern olmak.
Biz onlardan aşağı yanımız mı var? Cesur olma zamanı.
Derken, babanın yanında bacak bacak üstüne atmayı saygısızlık sayan evlat, babaya “İsmet”, büyükanneye “Şükran” demeye başladı.
Tv dizilerinde işlediler önce.
Bir, iki, üç…
Babayı adıyla çağıran evlat, babanın yanında sevgilinin dudağına da yumuluyordu artık.
Demokrasi zamanı azizim.
Dünya Ay’a gidiyor yani. Alışmak lazım.
*
Bu aşama da geçilince, üçüncüsüne geldi sıra.
Son nokta mı olacaktı acaba bu?
Son mu, sonrası var mı, zamanla göreceğiz gerçi.
Bütün bu olanlardan sonra, şimdilerde de “asıl düşman şu, bu değil. Asıl düşman ailede. Evin içinde. Baban, kardeşin, annen, oğlun, kızın düşman” dizileri başladı.
Oğul annesine, ablasına kumpas kuruyor, anne, oğlunu kızına kırdırıyor şimdi.
Bir, iki, üç… Derken çoğaldı aile içi savaş dizileri. Nereyi çevirsen konu bu…
Kinler fora, aileler paramparça, hitaplar ayakaltında hepsinde…
Kimse kimseyi sevmiyor bu dizilerde.
Masumiyet yok. Herkes fetbaz, herkes hin…
Herkesin içinden fışkıran kumpas kurma arzusu. Yanıp tutuşuyor hepsi. Kime sarsak, kimin ayağına çelme atsak diye, fellik feklik dolaşıyorlar hepsinde.
Kumpasçıların pususuna yattıkları ise, annesi, babası, kardeşi, teyzesi, halası…
Her çirkinlik, her kalleşlik mubah bu dizilerde…
Bir de çok eşlilik. Hemen hepsinin birden fazla sevgilisi… Biri meşru, biri gizli…
Öyle ki, cinsel arzu beslenmeyen, ya da birlikte olunmayan sadece birinci dereceden akrabalar. Baba, anne, abla yani… Ama kardeş karısı, teyze kocası, gelin vs vs, sorun yok…
*
Toplumsal çürümeyi sınırsız fantezilerle zorlayan bu dizilerde, “şükür ki” dedirten bir olgu var;
Bu insanların hemen hiçbiri, toplumun ortalama tipleri, ortalama aileleri değiller.
Hemen hepsi, para içine yüzüyorlar.
Hepsinin şirketleri, holdingleri var.
Hemen hepsi mirasyediler ya da olağanüstü hızla emeksiz zenginleşmişler.
Aile içi savaşlar ise, miras, koltuk paylaşımı ve hazıra konma hırsları yüzünden.
Kadın ya da erkek rollerde, çoğu ikinci, hatta üçüncü sevgili hayatı sürüyor.
Sevgililer ise genellikle ailedeki başka birinin eşi ya da sevgilisi oluyor.
Özetle, ahlakın, asalak yaşamın dibe vurduğu, aile değerlerinin ayaklar altına alındığı, gerçek sevginin, saygının olmadığı, bencil ve suratsız çürüme dünyası, lüks yaşama bulanmış haliyle karşımıza çıkıyor.
Esasında toplumun bu asalak zümresine eleştirel gözle yaklaşılsa, değerli sonuçlar çıkabilecekken, çürümenin yeni türleri, topluma benimsetilmeye çalışıyorlar sanki.
*
Sonuç olarak yüzlerce toplumsal, tarihsel konu, kişilik ve olay varken, aile içi savaşların işlenmesi, ahlaki değerlerin ayaklar altına alınması, neoliberal çürümenin geldiği aşamadır.
Toplumun en küçük biriminin, ailenin, aile kavramının çürütülmesi lazımdır.
Milletin, toplumun hücrelerinin eşzamanlı olarak çürütülmesinin, dizi yetkililerinin masum fantezi olması mümkün görünmüyor.
Öte yandan, devletin toplumu korumakla görevlendirdiği RTÜK üyeleri, topluma ve ailelere böylesine kapsamlı savaş açılmışken, Türk milletinin temelleri iğdiş edilirken, muhtemelen ellerinde kumanda, çekirdek çitliyorlar.
Bu koşullarda ayakta kalabilen aileye helal olsun!
Author Profile

Latest entries
ana manşet31/12/2024Üç aşamalı çürüme
ana manşet21/12/2024Beş sopa, bir havuç
ana manşet11/12/2024Gittiği her yere, kan ve gözyaşı götürdü
ana manşet29/11/2024İsrail saldırısıyla eşzamanlı altı önemli gelişme