Kars’ta bir yerel mahkemenin aldığı karar tartışılıyor. Yenidoğanlardan alınan iki damla kanla ilk akla gelen şu hastalıkların erken tanısı ve buna bağlı olarak da sağaltımı olasıdır :
- Fenilketonüri
- Doğumsal hipotiroidi
- Biyotinidaz eksikliği
- Kistik fibrozis
- Doğumsal adrenal hiperplazi
- Spinal Musküler Atrofi (SMA)
Bilindiği gibi Türk mehkemeleri Türk Milleti adına karar verir.
Kimi davalar genel hukuk bilgisinin dışında bilgili olmayı gerektirir. Bir hukukçunun bu konularda karar vermeye yetecek ölçüde bilgili olması beklenemez. Böylesi dosyalarda “bilirkişilik” kurumundan yararlanılır.
Bilirkişi yargıca nasıl bir karar vermesi gerektiği konusunda yaşamsal yardımda bulunur.
Kars’taki olguya gelince.
Yenidoğan evladının topuğundan kan alınmasına karşı çıkan ailenin bu tutumunu değiştirmemesi üzerine Kars İl Sağlık Müdürlüğü uyuşmazlığı mahkemeye taşır. Yargı yeterli bilirkişilik hizmeti almadan verdiği kararla aileyi haklı bulur. Topuk kanı alınamaz.
Topuk kanı alınamayınca da başta saydığımız hastalıkların tanısı konamaz. Tanısı konamayınca da sağaltımı söz konusu olamaz.
Yargıç kararında otizmden söz etmiş. Topuk kanı öncelikle adı anılan hastalıkların tanısı için yardımcıdır. Anlaşıldığı kadarı ile yargıç yanlış bilgilendirilmiş. Yine dosyadan anlaşıldığınca mahkemenin atadığı bilirkişi “alternatif tıp”la ilgilenen birisidir. Dolayısı ile, topuk kanının alınıp alınmaması konusunda yetkin olamaz.
Böyle bir dosyada bilirkişi tekil değil kurumsal olmalıydı. Bir üniversitenin ya da uzmanlık derneğinin bilirkişi olması sağlıklı karar için önemli ayrıntıydı.
Mahkeme aileyi haklı bulmak için vereceği karara dayanak oluşturacak raporu yazacak kişiyi bilirkişi atayarak amacına ulaşmış.
Aldığı kararı şu sözlerle süslemiş sayın yargıç.
“…WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) güdülendirmesi ile neonatal tarama adı altında ne için yaptığı/yaptırdığı belli olmayan bir uygulama olması nedeniyle ve hegamonik bir dikte ile üye ülkelere dikte edilen bir uygulama olması nedeni ile talebin reddine karar verilmiştir”
Kendisiyle ilgili karar alma yetisinde ve bilincinde olmayan bir varlığın sağlığını ve geleceğini onarılmaz ve geri dönüşsüz bir tehlikeye atan mahkemenin kararını nitelemek için ne gibi sözler bulunmalı diye sormaktan alamıyor insan kendisini.
Her kurum gibi mahkemeler de çağa uygun davranmakla yükümlüdür. Ancak böyle davranarak alınacak kararlarla toplumun sağlığı ve esenliği korunabileceği için de özellikle gereklidir akla, bilime ve çağa uygun davranış.
Kars mahkemesinin kararı denetlenecek ve ondan sonra kesinlik kazanacaktır. Güçlü beklenti denetim sonucu kararın bozulması ve mahkemenin bilimsel bilirkişiye dayanarak doğru karara ulaşması yönündedir.
Yerel mahkemenin kararı çağın ölçütlerine uygun olmasa da Türkiye’nin dibe yolculuğuna son derece uygun görünmektedir.
Bu ve benzeri mahkeme kararları sayıca artma eğilimi içindedir.
Bunların önüne geçilmesi Türkiye’nin dibe yolculuğunun sona erdirilmesiyle olanaklı olacaktır.
Cehalet Türkiye’de hiç eksik olmamıştı. Bugünün dünden farkı cehalete hiç bu kadar ödün verilmemiş olduğudur.
Ödün nitelemesi hafif kalır.
Cehalet günümüz Türkiyesinde yüreklendirilen ve yüceltilen bir olguya dönüşmüştür desek abartmış olmayız.
Anayasanın devlete yüklediği önemli görev olan toplum sağlığını korumanın ve geliştirmenin yerinde yeller esmektedir.
Günümüzde karşımızda duran acı gerçek toplum sağlığını yargıdan koruma göreviyle başbaşa kalmış olduğumuzdur.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet30/11/2024Tarih aklayıcılığı
- ana manşet23/11/2024Sesimi duyan var mı?
- ana manşet19/11/2024İlmiye Çığ’a saldırmanın dayanılmaz hafifliği
- ana manşet18/11/2024Çocukları koruyamamak