Anayasanın delik deşik edildiği gerçek değilmiş gibi sürekli “yeni anayasa” teranesi yinelenir durur. Dahası Anayasa Mahkemesi’nin kıyasıya tartışıldığı günlerden geçiyoruz. Kimileri kapatılmasını dahi önerdi! “Yeni Anayasa” söylemi temcit pilavı gibi habire ısıtılmakta. Bu kez TBMM Başkanı yetki ve temsil sınırlarını zorlamakla kalmayıp aşarak suç işleme pahasına ilk dört maddeyi tartışmaya açmak gafletinde bulundu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu anayasamızda yazılıdır. Bireylerin hak ve özgürlükleri devlet görevlilerinin yetkilerinin sınırlarını gösterir. Yasaların uygunluğunu Anayasa Mahkemesi denetler. Bu mahkeme tüm yargı kurumlarını ve yönetimi bağlar! Ortaya atılan “yeni anayasa” polemikleri hiç de yeni değil aslında. Cumhuriyete her vurulan darbenin yanında özellikle 1924 ve 1961 Anayasaları başta olmak üzere bütün anayasalarımızın Cumhuriyet-Devrim-Hak-Hukuk-Adalet-Eşitlik-Demokrasi-Kamu/Halk-Emek çağrıştıran maddeleri değiştirilmek istenir. Zaten 12 Mart ve 12 Eylül Darbeleri özellikle 27 Mayıs 1961 Anayasasını iğdiş etmişti bile. Ancak hala budanamayan ilk dört madde ve bunlara bağlı sayılabilecek Anayasa Madde 14 ve 24. Madde. Yine 1982 Anayasası’nın 153. Maddesi yeni anayasacıları rahatsız etmekte. Çok yinelemek genellikle doğru olmamakla beraber kolay unutanlara ve şaşkınlara örnek olsun diye Anayasamızın ilk dört maddesini bir kez daha vurguluyorum!
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
MADDE 2-Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı” dır. Başkenti Ankara’dır.
MADDE 4- … İlk üç madde ve hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Bu iktidarın, daha doğrusu Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’nın birçok maddesine aykırı söylem ve uygulama içerisinde olduğu defalarca görüldü. Yine Anayasa’ya aykırı olduğu çok net olan KHK -Kanun Hükmünde Kararname– yöntemiyle Meclis görevine eylemsel -fiilen– olarak müdahale edip Anayasa’nın amir hükümlerine aykırı davranan bir yasa tanımazlık ve hukuksuzluk sıradanlaştı! Bunun tam bir keyfiyet olduğu çok net. Bu keyfiyetin Anayasayı ortadan kaldırma, “tağyir” ve “tebdil” suçu kapsamına girdiği yakın tarihimizde örnekleriyle yaşanmıştır! Aslında ceza yasamız halen yürürlükte olduğuna göre Cumhuriyet Savcılığının da görevini yapmamaktan suçlu sayılabileceği/görülebileceği pek ala düşünülebilir!
Aslında ortada uyulan bir anayasa kalmamıştır. Eylemsel olarak bitirilen anayasa yerine yenisini yapma bu meclisin yetkisinde değildir. Anayasaları kurucu meclisler, danışma meclisleri ya da bir önceki sistemi yıkan yeni yönetimin meclisi yapar. Bu yanıyla bakıldığında konuşan siyasi kimlik ve çevrelerin yeni anayasa yapma yetkisi de yok güçleri de zaten yok. O halde sorun/konu iktidarda kalma, saltanatını yeni bileşenlerle sürdürme-sürdürebilme arayışıdır.
Ekonomik sosyal yönüyle, iç ve dış siyaset çelişkileriyle ve genel tutarsızlığı ile “biten-tükenen” bir iktidarın/yönetimin çare arayışlarının yeni versiyonu/görünümü, son adımlar. Meclis dağılımının DEM/HADP/PKK’yı öne çıkarıp pazarlık merkezi durumuna getirmesi Meclis aritmetiği ve iktidarda kalabilmek için önemli. Atılan adımlar ve söylem-biçem özenine dikkat eden bir politik tutum kendini duyumsatmakta. Ayrılıkçı ve bölücü DEM sözcülerine sert tepki vermek yerine toplumsal nabzı gözlemleyerek adım atmak yeğlenmekte. Toplumsal ve siyasal tepkiye göre konum ve söylem değiştirme!
Kuşkusuz bir algı oluşturma süreci bu. Cumhuriyetin kurumlarına, ilke ve temel yasalarına/Anayasasına saldırı ve ilgasına/ortadan kaldırılmasına seyirci kalmakla yetinmeyip rol alan, önderlik eden bir yönetim anlayışı hükümranlığını sürdürmek istiyor. Bunu yaparken kitapçıklarda kalan, uygulanmayan Cumhuriyet ve Devrim yasalarını da Anayasa kitapçığından çıkarmak istiyor. Örneğin, Öğretim Birliği Yasası uygulanabilmekte mi? Eğitim tarikatlarla ortak yürütülmüyor mu? Aydınlanma ve bilime inanan/güvenen kuşaklar “imamlarca” mı yetiştirilecek? Ya da “Önderimiz ve izinden gittiğimiz tek kişi Resulullah’tır” deyip “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen genç teğmenleri suçlayarak derdest edilmelerini sağlayan anlayışa ne demeli?
Danışmanları ayrı, Parti sözcüleri ayrı, TBMM Başkanı ayrı, pusuya yatan HÜDA-PAR ve gardını yükselterek beklemeye geçen DEMPKK ayrı ayrı hesap ve gelecek düşleri kurarken ne yaman bir tutkudur bu iktidarda kalma hırsı!
-Yarınlar Güzel Olacak-