13 Mart 2025
Yıldırım Koç
10 Mart 2025 günü yayımladığım “Sosyal Demokrasi Çağımızın Atatürkçülüğü mü?” başlıklı yazıma, “facebook” sayfamda bir kişi şöyle bir eleştiri yöneltti:
“Ne yani hoca!! ‘körün tuttuğunu hallettiği, gücü, gücü sömürdüğü’ LİBERAL EKONOMİYİ, serbest piyasa ekonomisini mi, daha doğrusu vahşi kapitalizmi mi savunalım? Sosyal demokrasi, halkın temel ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılandığı, SEKA gibi, SÜMERBANK gibi, ŞEKER FABRİKALARI gibi, ET BALIK KURUMU gibi, TEKEL gibi, vs. Yani halkın temel ihtiyaçlarını karşılamayı, daha doğrusu ‘planlı ekonomiyi’ savunmak. Karma ekonomiyi savunmaktır. Keynesci ekonomik model. Almanya’yı bu günkü ekonomik düzeye VİLİ BRANT’ın sosyal demokrat ekonomik modeli getirmiştir.”
Benim eleştirdiğim de tam bu yaklaşım. Bu “eleştiri”, dünya ve özellikle Avrupa siyasal ve toplumsal tarihini de, sosyal demokrasinin tarihini de, Türkiye iktisat tarihini de, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal tarihini de bilmeden, kulaktan dolma bilgiyle ve özellikle de emperyalist güçlerin propagandalarından etkilenerek yapılan değerlendirmelerin güzel bir örneği. Benim sürekli karşı çıktığım da, bilgisizlik temelinde yapılan büyük “değerlendirmeler”.
“Sosyal demokrat” kavramının içeriği, kendilerini bu şekilde tanımlayanların büyük çoğunluğu tarafından yeterince bilinmemektedir. Bazı çevrelerce on yıllardır sistemli bir biçimde Atatürkçülük veya Kemalistlik yerine yerleştirilmeye çalışılan bu kavramın tarihsel süreç içinde geçirdiği büyük değişimi ve emperyalistler tarafından nasıl ve hangi amaçla kullanıldığını bilmeden bu kavrama sahip çıkmak çok büyük bir hatadır.
Rusya’da 1917 Ekim Devrimi’ni yapıp Sovyet Rusya’yı kuran örgütün adı, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik) idi. Çok farklı koşullarda Çarlık Rusyası’nda 1898 yılında kurulan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin adı ancak 6 Mart 1918 günü toplanan 7. Kongre’de Rusya Komünist Partisi olarak değiştirildi. Lenin’in ünlü yapıtlarından birinin adı da, “Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği” idi.
Diğer taraftan, günümüzde emperyalizmi, kapitalizmi, NATO’yu, özelleştirmeleri, vb. savunan örgütlerin de adı “sosyal demokrat”tır. Çağımızda Türkiye’de sosyal demokrasinin propagandasını sistemli bir biçimde yapanlar da bu örgütlerdir.
Sosyal demokrasi, Almanya’da işçilerin sorunlarına çözüm amacıyla geliştirdikleri siyasal örgütlenme olarak doğdu ve 1891 yılına kadar farklı bir sosyalizmi savundu. 1891 yılında işçi sınıfı ile bilimsel sosyalizm bütünleşti. Ancak emperyalist dönemde işçi sınıfı, kapitalizmin mezar kazıcısı olmaktan çıkarak emperyalizmin ve kapitalizmin payandasına dönüştü. Sosyal demokrasi de, aynı süreçte, bilimsel sosyalizmden koparak, emperyalizmin ve kapitalizmin avukatı, koruması ve “iyi polisi” oldu. Türkiye’de bugün bu görevleri yerine getirmektedir.
Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin 1891 yılında gerçekleştirilen Erfurt Kongresi’nde kabul edilen programda Marksist bir dünya analizi yapıldıktan sonra şöyle deniyordu: “İşçi sınıfının kapitalist sömürüye karşı mücadelesi kaçınılmaz olarak siyasi bir mücadeledir. (…) İşçi sınıfı, önce siyasi gücü elde etmeden üretim araçlarının toplumun mülkiyetine geçirilmesini sağlayamaz.”
Aynı Parti’nin 1959 yılında kabul edilen Godesberg Programı’nda savunulan sosyalizmin Marksizmle ilişkisi tümüyle reddedilerek şunlar yazılmaktadır: “Avrupa’da kökleri Hıristiyan ahlakında, hümanizmde ve klasik felsefede olan Demokratik Sosyalizm, nihai gerçekler ilan etmez.”
Sosyal demokrasinin kaynağı olarak, Marksizm’den Hıristiyan ahlakına geçildi.
Almanya Sosyal Demokrat Partisi 1900’lü yıllarda sömürgeciliğe (en azından söylemde) karşıydı. Aynı parti 1919 yılından itibaren ve günümüzde emperyalizmin ve kapitalizmin savunucusudur.
Sosyal demokrasinin geçmişinin ve bugünkü durumunun kavranması günümüzde Türkiye’deki toplumsal ve siyasal mücadele açısından yaşamsal önemdedir. Emperyalist ülkelerin sosyal demokratları ve onları kullanan devletleri, Atatürkçülük veya Kemalizm yerine, emperyalizme teslim olmayı ilericilik gibi algılayan ve gösteren bir anlayışı, Türkiye’de yerleştirmeye çalışmaktadır. Bu propagandalar sonucunda, birçok kişi ve hatta örgüt, sosyal demokrasinin çağımızın Atatürkçülüğü ve Atatürkçülüğün günümüzün değişen koşullara uygun şekilde “geliştirilmiş biçimi” olduğuna inanmaktadır.
Günümüzde emperyalist ülkeler vardır; emperyalist ülkelerin çoğunda günümüzde veya geçmişte sosyal demokrat veya sosyalist partiler veya işçi partileri iktidara geldi; ancak bu ülkelerin emperyalist politikalarında köklü değişiklikler olmadı.
Bu partilerin uluslararası düzeydeki örgütlenmesi olan Sosyalist Enternasyonal’in tavrı da aynıdır.
Emperyalist ülkelerde sosyal demokrat partiler iktidarda olduğunda, NATO’nun, Uluslararası Para Fonu’nun, Dünya Bankası’nın, Dünya Ticaret Örgütü’nün veya emperyalizmin denetimindeki diğer uluslararası örgütlerin politikalarında da sömürülen ve ezilen milletler ve ülkeler lehine bir değişiklik yapılmadı.
Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra kapitalizmin neo-liberal politikalarını uygulamada da, muhafazakar partilerle sosyal demokrat partiler arasında temelde bir fark görülmedi. Sovyetler Birliği’nin çöküşü, küresel düzeyde rekabetin artması ve kapitalizmin bölgesel ve küresel krizleri, sosyal demokrat partileri daha şoven ve sermaye-yanlısı yaptı. Özetle, emperyalizmin “iyi polisi” günümüzde sosyal demokrasidir.
Emperyalistler saldırılarını çeşitli biçimlerde sürdürür. Bu biçimlerden bazıları “ilerici” görünümlüdür. “Sosyal demokrasi”, emperyalizmin ve kapitalizmin “ilerici” görünümlü araçlarından biridir.
Halbuki günümüzde Türkiye’de sosyal demokrasi, sanki çağımızın ilerici hareketiymiş gibi, Kemalizm’in veya Atatürkçülüğün yerine geçirilmek istenmektedir. CHP’nin ve ülkemizdeki diğer ilerici güçlerin Kemalizm’den, Türkiye’nin devrimci geleneğinden koparılması, sosyal demokrasi aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’de yıllardır sistemli bir biçimde “sosyal demokrasi” propagandası yapılmaktadır. Kemalist Devrim anlayışının yerine, “sosyal demokrasi” yerleştirilmeye çalışılmaktadır. İşin ilginç yanı, Türkiye’de günümüzde kendisini “sosyal demokrat” olarak nitelendirenlerin çok büyük bölümü, bu kavramın geçmişinden ve dönüşüm sürecinden haberdar bile değildir. Atatürk’ü “sosyal demokrat” sananların sayısı çok fazladır.
Sosyal demokrasinin günümüzdeki bu karşı-devrimci özelliğini kavrayabilmek için sosyal demokrasinin tarihsel işlevini bilmek ve anlamak gereklidir. Sosyal demokrasi, aynı zamanda, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya yaratma mücadelesini önlemenin de “ilerici” görünümlü aracıdır. Sosyal demokrasinin bu önemli görevi ve bunun nesnel temelleri kavranmadan, emperyalizmin ve kapitalizmin bir aracı olması da anlaşılamaz.
Önümüzdeki günlerde biraz bu konuda “bilgilendirme” yapacağım.
Author Profile
