THE TANGO LESSON/TANGO DERSİ
Tango, aşktan ve arzudan çok, yalnızlığı, öfkeyi ve acıyı taşıyor içinde. Bütün umutsuzluğuna, kızgınlığına, asiliğine, yersiz yurtsuzluğuna karşın, derin bir uyumu ve izlenebilir bir ahengi yansıtıyor. Sally Potter, tam da tangoya özgü sinema ve dans, yönetmen ve dansçı, kadın ve erkek arasındaki ilişkide var olan bu gerilimli uyumu, sosyal sınıfların egemenlik mücadelesinin bir uzantısı olarak Tango Dersi’ne taşıyor.
SİNEMANIN TANGOYLA DANSI
Sally Potter, taksinin radyosunda çalmakta olan bir tango müziğini dinlemekten hoşnut “Gallo Ciego!” der ve ekler: “Pugliese!” Taksici, iri cüssesini arkadaki yolcuya yarım döndürüp hayret ve mutlulukla sorar:
-Nerelisiniz?
-Londra.
-Ve bizim tangomuzu biliyorsunuz?
-Neden olmasın?
Şoför gülümseyerek direksiyona döner ve düşünceli devam eder:
-Yaşamış olmalısınız… Acısını çekmiş olmalısınız… Tangoyu ancak böyle anlayabilirsiniz.
Kısa, ama etkili bir duraksamadan sonra ekler:
-Sormamda sakınca yoksa… Yalnız mısınız?
Potter’in yanıtı; acı bir tebessümle ve gözlerini göz kapaklarıyla yavaşça kapatarak ruhunu Arjantin Komünist Partisi’nin deneysel ve avangart tango bestecisi Osvaldo Pedro Pugliese’nin oldukça sert ve erkeksi bestesi Gallo Ciego’ya (Kör Horoz) belli bir yumuşaklık kazandıran keman sesine, başını da taksinin camına yaslamak olur.
Sinemada Sanat yazılarında bu kez iki farklı sanatı buluşturuyoruz: Sinema ve Dans. Ve bu iki sanatın temsilinde, sınıfsal eşitsizliğin bir uzantısı olarak, dansın icracılarına sağladığı üstünlüğün, kadın-erkek ilişkisinde yarattığı egemenlik mücadelesine bakıyoruz. Senaryosu, yönetimi ve iki ana karakterden birinin oyuncusu Sally Potter imzalı Tango Dersi filmi hem kendi yapım sürecinin hem de bir tango dansçısının sanatını icra ederken yaşadığı gerilimi içeriyor. Filmin kendini içermesi, onu “kendini yansıtan” (self reflexion) “kedine bakan”, Seçil Büker’in ifadesiyle “ayna yapı” filmler kategorisine yerleştiriyor. Yönetmen böylelikle sinema dilini de çözümleyen bir “üst dil”, bir “öte dil” kuruyor. Diğer yandan Tango Dersi, dans sanatının kodları üzerinden gerilimli kadın-erkek ilişkisini çözümlemeye yöneliyor.
THE TANGO LESSON
Tango Dersi, Charlotte Sally Potter’in “Bana öğrettikleri için minnettar olduğum sevgili babam Norman Potter (1923-1995) ve Diego Festa’nın (1979-1996) anısına ithafımdır.” diyerek imzaladığı 1997 Arjantin, Fransa, Almanya, Hollanda ve İngiltere ortak yapımı bir film. İzlemekte olduğumuz filmin yapım sürecine odaklanan film, dolayısıyla biyografik ve otobiyografik özellikler taşıyor. Çoğu Paris ve Buenos Aires’te siyah beyaz olarak çekilen Tango Dersi, film içinde yönetmenin sıkıntıyla yazmaya çalıştığı “alt film”in senaryosunu düşlerken renklenip sonra tekrar siyah beyaz devam ediyor. Böylelikle yönetmen ana filmi, içerdiği alt filmden ayırmak için konturluyor, diyebiliriz. Diğer yandan Sally Potter, filmi on iki bölüme ayırarak tango dersiyle film arasında formel bir benzerlik ilgisi kuruyor.
Müzikal yapısı, türün geleneksel biçimini temsil eden tangolardan Carlos Gardel’in “Mi Buenos Aires Querido”su ve “Astor Piazzolla’nın Libertango”sunun orijinal kayıtları üzerine inşa edilen filmde Sally Potter tarafından yazılan ve söylenen özgün bir şarkı da yer alıyor. Yönetmen Sally Potter (kendisi), filmde bir de oyuncu olarak Liberty of Paris gazetesinin “dünyanın en iyi dansçısı” olarak nitelendirdiği ve sanat dergisi Time Out’un “Tanrının ayaklarına sahip” olduğunu yazdığı Arjantinli tango dansçısı Pablo Veron’a (kendisi) eşlik ediyor. Filmdeki dansların koreografisinin Veron’a ait olduğunu da ekleyelim.
Filmin hikâyesine dönecek olursak, Sally Potter, moda endüstrisini konu alan Rage (Öfke) adlı, gizemli cinayet filmi projesinde yaşadığı “yaratıcılık kilitlenmesi” acısıyla kıvranmaktadır. Yaratıcılığının tıkandığı bu noktada çalışmaya ara vererek Paris’e gider ve burada Pablo Veron’u tango yaparken izler. Dansı çok beğenen Sally, Pablo’yla tanışır ve kendisine vereceği tango dersleri karşılığında ona filminde bir rol teklif eder. Çiftin süreç içindeki duygusal yakınlaşmalarıyla film, kadının dansta erkeğin otoritesini kabul etmesi ile erkeğin filmde kadının yetkesine boyun eğmesi arasındaki çatışmaya yaslanır. Bu çatışma, aynı zamanda sinema sanatının incelikleri ile dans/tango sanatının estetiğinin gösterimi için bir zemin oluşturur.
Film hakkında yazan birçok sinema eleştirmeninin birleştiği yargı, Sally Potter’in birden fazla görevi titizlikle yerine getirirken yaşadığı gerilimi oyunculuğunda yeterince gizleyemediği biçimindedir ki katılmamak olası değil. Yine de filmin değer görüldüğü ödülleri anmadan geçmemek lazım: Mar del Plata Film Festivali: En İyi Film, Sally Potter, 1997. ABD Ulusal İnceleme Kurulu: Film Yapımında Mükemmellik Özel Tanıma, 1997. Amerika Uzun Metraj Film Koreografi Üstün Başarı Ödülü, Pablo Veron, 1998. Ayrıca filmin Britanya Film ve Televizyon Sanatları Akademisi (BAFTA) Film Ödülü, İngilizce Olmayan En İyi Film, 1998 adaylığı var.
Gençlik yılarında dansa ve yönetmenliğe başlayan, sonra bir dans okulu da açan Charlotte Sally Potter, 1949 doğumlu İngiliz dansçı ve yönetmen. Tiyatroya, oyunculuğa da ilgi duyan Potter’in uluslararası alanda ilgi gören ilk filmi, 1979 yapımı ve Giacomo Puccini’nin dört perdelik La Boheme operasının sinematografik bir yorumu olan Thriller adlı kısa filmiydi. Filmografisinde The Party, Evet, Erkeğin Gözyaşları, Bir Hayalimiz Vardı gibi başarılı yapımlar bulunan Potter’e asıl ününü kazandıran kuşkusuz, Virginia Woolf’un epik romanı Orlando’dan aynı adla uyarladığı, dört yüzyıllık dönemde yaşanan cinsel politik süreçlerin, cinsiyeti değişerek aynı oyuncuyla canlandırıldığı başyapıtıdır. Sekiz filmin senaryo ve yönetiminde imzası bulunan Potter’in son çalışması, mental sorunlar yaşayan bir baba ile kızının 24 saatlik bir süreçte yaşadıklarına odaklanan Gidilmeyen Yollar’dır (The Roads Not Taken, 2020).
TANGONUN SOSYAL ARKA PLANI
Yazımızın giriş sekansına dönecek ve Sally Potter’le taksi şoförünün diyalogunu temellendirecek olursak, tangonun tarihsel ve sosyal arka planına bakmamız gerekecek: Sadece sanatsal bir ifade şekli olarak dans, tüm bedenin bir müzikal ritim eşliğinde estetik ve düzenli hareketlerine dayanır. Tangoyu ise bale, geleneksel halk dansları ve modern danslar kategorilerinden sonuncusunun içinde değerlendirmek mümkün. Çünkü modern dansın 19. yüzyılın sonları 20. yüzyılın başlarında balenin değişmez kuralları ve kalıplarına tepkisi ile tangonun büyük umutlarla ülkelerini terk etmiş işçilerin göçtükleri yerlerde kaybolan hayallerinden doğan öfkesi uyumlu bir birliktelik gösterir.
Afrika yerlilerinin tamtamlarından çıkan “tan” “go” biçimindeki seslerin taklidinden ya da Latince “dokunmak” anlamına gelen “tangere” eyleminden türediği sanılan “tango” sözcüğü, önceleri sadece Latin Amerika’da yaşayan
göçmenler arasında kullanılıyordu. Büyük keşiflerden sonra Batı Yarıküre Avrupa ülkelerinin egemenliğine girmiş, 19. yüzyılda 50 milyon Fransız, İtalyan, Macar, İspanyol ve Portekizli Güney Amerika’ya göç etmişti. En çok göç alan ülkelerin başında, zengin yer altı kaynakları ve tarımsal faaliyetlere elverişli toprakları sayesinde o yıllarda dünyanın en zengin devletlerinden biri olan Arjantin geliyordu. Ancak yabancı bir kıtada barınan göçmenlerin geleceğe dair umutları, yaşadıkları ekonomik ve sosyal sıkıntılar nedeniyle hayal kırıklıklarına dönüşmekte gecikmedi. En temel sosyal haklardan bile yararlanamayan bu ekonomik alt sınıfın farklı ülkelerden getirdiği kültürlerle Arjantin’in geleneksel kültürü harmanlanınca başkent Buenos Aires’in sokaklarında tango müziğinin kırık dökük ezgileri duyulmaya başladı.
Geride eşini çocuğunu bırakmış göçmenler, geldikleri bu topraklarda erkek nüfusun artmasına neden olmuş, buna bağlı olarak da seks işçiliği ve fahişelik bir sektör haline gelmiş, genelevler işçi sınıfının eğlence mekânlarına dönüşmüştü. Kapılarında uzun kuyruklar oluşturan erkek işçileri, sıralarını beklerken oyalayıp eğlendirecek küçük gruplar müzik yapmaya başlamış; buralarda içinde hırçınlık, asilik, küstahlık gibi duygular ile kalp kırıklıkları ve paramparça dağılmış hayaller barındıran tango müziğinin ezgileri yükselir olmuştu. Alt kesime ait olması ve genelevlerde yayılması sebebiyle uzun süre ahlaka aykırı bulunan tango, giderek bu mekânları ziyaret etmeye başlayan orta ve daha üst sosyal grubun üyeleri tarafından daha nezih mekânlara, müzik kulüplerine ve salonlara taşındı.
TANGONUN GERİLİMLİ UYUMU
Tango, aşktan ve arzudan çok, yalnızlığı, öfkeyi ve acıyı taşıyor içinde. Bütün umutsuzluğu-na, kızgınlığına, asiliğine, yersiz yurtsuzluğuna karşın, derin bir uyumu ve izlenebilir bir ahengi yansıtıyor. Sally Potter, tam da tangoya özgü sinema ve dans, yönetmen ve dansçı, kadın ve erkek arasındaki ilişkide var olan bu gerilimli uyumu, sosyal sınıfların egemenlik mücadelesinin bir uzantısı olarak Tango Dersi’ne taşıyor.
Filmde bir sinemacı olarak Sally Potter, önce egemen sinema sektörünün yüksek duvarlarına tosluyor, kapitalizme özgü kurallarla hareket eden filmin yapımcılarıyla tartışıyor:
“-Bu harika, kostümlere ve renklere bayıldık. Katillere de… Fakat bunu senden dinlemek istiyoruz Sally.
-Film güzellik hakkında ve güzelliğin övülmesiyle ilgili.
-Neyle ilgili olduğu açık. Fakat neden sana 20 milyonluk bir çek yazıyoruz?
-Set Paris’te olacak. Fransız moda tasarımcısı, modellerinin çok dikkat çektiğini düşünür. Ve modeller tek tek gizemli bir şekilde ölmeye başlar… Bu da tabi ki medyanın ilgisini daha da arttırmıştır. Ve son olarak favori modeli kalır. Onun ilham kaynağı.
-Podyumda kan akıyor… Bayıldım.
-Peki, katil kim, bunu kim yapıyor? Sonu belirsiz gibi görünüyor. Sen biliyor musun ki?
-Yazar her şeyi bilmelidir. Yazar tanrıdır Sally.
-Burada yazdığına göre moda tasarımcısının bacakları yok, neden?
-Neden, bacakları olamayan modacı olamaz mı?
-Oyuncu problemleri Sally. Bu konuda pazarı daraltıyorsun.
-Ve burada diyor ki Fransızca konuşuyorlarmış. Neden Fransızca?
-Fransızlar çünkü.
-Eğer İngiliz olmazsa pazarın en az %75’ini kaybederiz Sally.
-Bu hikâye başka bir yerde geçemez mi?
–Mesela New York…”
TANGOYLA EGEMENLİK MÜCADELESİ
Ve Sally Potter “tanrım” dediği filmi iptal ediyor. Sanatının kendi gerekleriyle piyasanın istekleri arasındaki çatışmada, vazgeçmek pahasına da olsa karşı tarafa teslim olmuyor. Bir film yazarken tıkandığı ve vazgeçerken girdiği çıkmazdan Potter, tango dansında bulduğu esinle kurtuluyor. Aldığı tango dersleriyle dans etmeyi kararlılıkla, Pablo Veron’la Paris’te gösteriye çıkabilecek yeterlikte öğreniyor. Sinemada kapitalizmin piyasa değerlerinin yarattığı engeli aşamayan Sally, bu kez de dansta sınıfsal egemenliğin bir yansıması olan erkek egemenliğinin yarattığı engelle karşı karşıya kalıyor. Paris performansında bu egemenlik alanına müdahale edince öfkeli Pablo’nun, biraz önceki film yapımcılarının talepleri benzeri itirazlarıyla karşı karşıya kalıyor:
“-Sahnede güçlü olmanın ne anlama geldiği ile ilgili bütün konuştuğumuz konuları silip attın. Güç ile gerginliği birbirine karıştırıyorsun. Güçlü olmak için sakin olmalısın. Çabuk olmak için yavaş olmalısın. Geçmişten gelen her şeyi tamamen silip atmalısın. Hiçbir şey, dans ederken hiçbir şey düşünmemelisin. Sadece takip et, takip et! Aksi halde hareket etme alanımı kısıtlarsın. Özgürlüğümü mahvedersin ve ben dans edemem, dans edemem! Hiçbir şey yapamam…”
Bu, Pablo Veron’un, tangonun sert tonlarındaki gizli uyumun merkezi olmak arzusudur ve ressamın çizdiği tabloda kendisi ‘fırça olmak’ isterken Sally’e ‘tuval olmay’ı layık görür. Ama Sally, artık etkin bir özne olarak üstünlüğü asla ona bırakmayacak; Veron’un kendi erkek egemen dünyasında kurduğu düzeni altüst edecek, dengesini bozacaktır:
“-Peki, sen Pablo? Ben orada yokmuşum gibi dans ettin! Solist gibi! Bu benim için sahnede yabancı olmak gibiydi. Seni bulamıyorum artık. Benimle değilsin, dışarıdasın, onlarla birlikte… Seni kaybetmişim gibi… Neredesin?” Pablo’nun, tüm öfkesi daha iyi okunabilsin diye yüzü detay planda çerçeveyi önemli ölçüde kaplamıştır; önemi azaltılan Sally ise aynı çerçevede ama tüm beden ötededir. Makyaj malzemelerini yere atarak tepkisini güçlendirir. Böylelikle Hollywood sinemasının “erkek özne-kadın nesne” denklemini ters yüz etmekte, Veron’u kadın öznenin erkek nesnesine dönüştürmektedir Potter.
Paris performansından sonraki tartışma tango dansının sert ritmiyle ve keskin çizgileriyle uyumludur. Sahnede dans ile başlayan egemenlik mücadelesi şimdi telefonda sözle sürmektedir. Sally çıkarken boş sahneye ve salona bakar, sahnede Pablo Veron’un onu ezdiğinin izlerini, salonda bu ezilmişliğe tanık olmuş seyircilerin yüzlerini görmüşçesine öfkelidir. Pablo arkadaşlarıyla eğlenirken ona telefon eder. Tartışma, egemenlik mücadelesinin hayat ve sanatla sınanmasına dönüşür:
-Benden neden korkuyorsun?
-Senden değil, fakat zayıflığından korkuyorum.
-Ne zayıflığı?
-Duygusal zayıflığın.
-Zayıf değilim, iradeliyim. Zayıf olsam film çekebilir miyim?
-Seni hiç film çekerken görmedim. Onun ne olduğunu bilmiyorsun. (…)
-Gözlerini nasıl kullanacağını bilmiyorsun. Sadece bakılmak istiyorsun, bakmak değil, görememenin nedeni bu; film hakkında bir şey bilmemenin nedeni bu! (…)
-Beni küçük fantezilerini gerçekleştirmek için kullanıyordun.
-Hayır, asıl sen beni kullanıyordun. Benimle dans etmenin tek nedeni, belki bir gün bir filmde sana rol veririm ve seni star yaparım düşüncendi.
-Saçmalık! (…)
-Söylenecek tek bir şey kaldı: Güle güle!
Sally sabit telefonu kırarcasına kapatır, Pablo cep telefonunu yere çalar öfkeyle. Ve Zamfir’in flütünden hüzünlü bir ezgi yayılır… Boş sokakta yürür Sally… Tıpkı tangonun ritim ve ahenginin değişken doğası gibi hüznü, öfkesi çok sürmez ikisinin de… bir Yahudi hikâyesindeki gibi: Jakob vadide yalnızmış ve bir yabancıyla karşılaşmış. Kavga etmeye başlamışlar. Uzun geceler boyunca boğuşmuşlar. Gün doğduğunda Jakob yabancıyı asla yenemeyeceğini anlamış. Çünkü yabancı Jakob’un kendisiymiş ve Jakob bu kadar zaman kendisiyle boğuşuyormuş!
-Tango’da seni takip ediyorum Pablo. Bir film yapmak için sen de beni takip etmelisin. Hazır mısın?
Sahne sahne okumayı bırakıp filmi bir bütün olarak görürsek, yönetmen Sally Potter’in sinema sanatına hâkim olan erkek bakışını eleştirdiğini, erkeği kadınla eşit bir ilişkiye sokarak kadın bakışını sinemaya kazandırmak istendiğini söylemek mümkündür. Dans üzerinden aslında tartışılan erkek egemen ilişkidir. Sally’in yapmak istediği ve yaptığı, Pablo’nun narsist karakteri üzerinden fetişizm eleştirisidir. Bu eleştiriyi, kapitalist toplumun egemen sınıf eleştirisi ve onun insan ilişkilerine bin bir türlü yansıması biçiminde de okuyabiliriz. Potter, Pablo Veron’u sıkıştığı, kendini dev aynasında gördüğü çerçeveden alıp çıkarırken kendi temsili aracılığıyla onun kendi içindeki otoriter arzuyu görmesini sağlar. Bunu ayna sahnesiyle oldukça etkili bir sinema dili kurarak yapar, ikisinin de aynaya yansıyan suretlerinde aynı noktadan baktıkları görsel bir alan ve anlamdır bu.
Bu ilişkide zor da olsa Pablo, Sally’i hesaba katması gerektiğini kabullenir ve onun yeni film projesine destek verir. Yeni film projesi de işte izlemekte olduğumuz bu Tango Dersi filmidir. Tango Dersi, bir dans platformunda ve kendine özgü figürlerinde hayat bilgisi dersleri de içerir.
SANATIN DÖNÜŞTÜRÜCÜ ETKİSİ
Sally Potter, bir aşk ilişkisinin inişli çıkışlı sürecinde yaşanan duygulara, ulusal kültürün birey üzerindeki etkisine, insanların inançla ilgili tercihlerine, profesyonel sanat yaşamının kişisel yaşamla karıştırıldığında çıkabilecek olası tehlikelere… fazla derinleşmeden dokunup geçerken daha çok kadın-erkek ilişkisinde yaşanan egemenlik mücadelesine dikkatimizi çekiyor.
Film, Potter ve Veron’dan başka Morgane Maugran, Géraldine Maillet, Katerina Mechera’nın oyunculukları ve danslarıyla, görüntü yönetmeni Robby Muller’in çarpıcı siyah-beyaz görüntüleriyle, sinemada kadın yaklaşımının altını çiziyor. Bir çift dansı olan tangoyu, maestro kapışması üzerinden kadın ile erkeğin egemenlik mücadelesi alanına çeviriyor. Bu alan aynı zamanda Pablo Veron’un Sally’i Hollywood’a uğurlama sahnesindeki gösterisine ve mutfakta yaptığı etkileyici tab danslarına, yağmurda Sally ile yaptıkları ve Singin’ in the Rain’de yağmur altında Gene Kelly’in muheşem dansına selam gönderen tangolarına, geniş salonda Astor Piazzolla’nın Libertango’suyla yapılan dörtlü dansa ve yine ikilinin sokakta ya da nehir boyunca yaptıkları unutulmaz danslarına sahne oluyor. Ama bu sonuncusunda maestro kim belli olmuyor!
Seyircide sanatın kadın ile erkeği eşitleyen etkisi kalıyor.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet01/12/2024Gerçeği Görme Sorunu
- ana manşet23/11/2024Arda’nın Geleceğini Konuşmak…
- ana manşet17/11/2024Faşizmin dili
- ana manşet16/11/2024Yangında İlk Kurtarılacak Beş Mısra