Türkiye işçi sınıfı mücadelesinde önemli bir direnişe tanıklık ediyoruz. Polonez işçileri, sırf sendikalı oldukları için işten atıldılar. 146 emekçi, çoğu kadın, beş aydır hakları için mücadele ediyor. Karşılarında ise yalnızca işverenin değil, sistemin bütün baskı araçlarını buluyorlar.
Bu işçiler ne istiyor? Haksız kazanç mı? Hayır. Alın terlerinin karşılığını istiyorlar, emeklerinin çalınmasına itiraz ediyorlar. Ancak patronlar, emeğin örgütlü gücünden korkuyor. O yüzden bu işçileri kapı önüne koymakla kalmadılar, Ankara’ya yürüyerek seslerini duyurma çabalarını da polis ablukasıyla engellemeye çalıştılar. Buna rağmen direnişten vazgeçmediler. Açlık grevleriyle mücadeleyi büyüttüler. Her adımlarıyla bir gerçeği haykırıyorlar: Bu düzen işçiye düşman bir düzendir.
Polonez işçileri, yalnızca bir fabrikanın değil, bu sistemin karşısına dikilmiş durumda. Bu sistem kimlerin sistemi? Emeğin kanını emen sermayedarların, Ürdünlü patronların, çok uluslu şirketlerin düzeni. Ancak bu düzenin çarkları, Polonez işçilerinin direnişiyle çatırdıyor.
Bugün hepimize düşen görev açık: Polonez işçileri yalnız değildir! Onların sesi Türkiye’nin her köşesinde yankılanmalı. Polonez ürünlerini boykot etmek, sosyal medyada işçilere destek mesajları göndermek, eylemler ve basın açıklamaları düzenlemek bu mücadelenin bir parçası olmalıdır. Çünkü bu sadece Polonez işçilerinin değil, tüm Türkiye işçi sınıfının ve emeğiyle yaşayan herkesin mücadelesidir.
Unutmayalım, bugün Polonez işçileri kaybederse, yarın başka bir iş yerinde aynı kader bizi bekliyor olacak. Ama bu direniş kazanırsa, bu zafer sadece Polonez işçilerinin değil, emeğin zaferi olacak. Polonez işçilerine destek vermek, aslında kendi alın terimize ve onurumuza sahip çıkmaktır.
Bu mücadele İstanbul’un sokaklarında sıkışıp kalmamalı. Türk milleti bu direnişe sahip çıkmalı. Kitle örgütleri, sendikalar, demokratik güçler birleşmeli ve dayanışmayı büyütmelidir. Çünkü kurtuluş, birlikte direnenlerin olacaktır.
Polonez işçilerinin direnişi, hepimize sorumluluğumuzu hatırlatıyor. Zafer, birlikte hareket edenlerin hakkıdır. Ve bizler de bu direnişin bir parçası olmalıyız. Çünkü bizi ezenlere, emeğimize düşman olanlara karşı başka bir seçeneğimiz yok.
Bu yazıyı Bertolt Brecht’in sözleriyle bitirmek gerekiyor. Polonez işçileri de hepimize bu çağrıyı yapıyor:
“Ya hep beraber ya da hiç birimiz,
kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden,
ya hep beraber ya da hiç birimiz!”
Author Profile
