Paris 2024’le ilgili sayısız olumsuzluktan söz edilse de olumlu yanı oyunlarla kentin bütünleştirilmiş olmasıydı denebilir.
Tarihsel ve doğal alanlar başarıyla spor sahasına dönüştürülmüştü. Ok atılırken Hotel Invalides’i, Eyfel Kulesi’ni ya da bir başka etkinlikte Luvr’u, Büyük Saray’ı ya da obeliski fon yapmak iyi düşünceydi.
Bu yaklaşımın diğer olumlu sonucu olimpiyat harcamalarının kamuya bindirdiği yükün olabiliğince azalmasını sağlamasıydı. Basında yer alan bilgiye göre Paris 2024 için kamu kasasından harcanan para 3 milyar Avro’yu geçmemiş. On milyar doları aşan kamu katkısıyla önceki olimpiyatların bu bakımdan oldukça eliaçık ve savurgan davrandığı kesindir.
Diğer yandan, kentin sıfır noktasına bu denli ilişen oyunların kentlinin yaşamını zorlaştırması olağandı. Evsizlerin ve diğer göz tırmalayıcı(!) kimselerin kentten uzaklaştırılması kuralı bu kez de bozulmamış anlaşıldığınca. Olimpiyatlar olanca hızla sürerken Paris sokaklarında bu durumu kınayan gösteriler vardı.
MADALYA TABLOSU
Madalya dağılımına bakıldığında dünyanın ağırlık merkezindeki değişimin buraya da yansıdığını görmek zor değil. Birkaç olimpiyattır süren eğilimin yerleşikleştiği görülüyor. Çin madalya tablosunun doruğundaki yerini sağlamlaştırmışa benziyor.
Diğer yandan haritadaki yerini bilemediğimiz, adını söylemeye dilimizin dönmediği Dominika ve St Lucia gibi küçük ada devletçiklerinin başarısı da dikkate değerdi. Karayiplerdeki ada devletçiklerin sporda ve özellikle de atletizmde ABD ekolünün içinde yer aldıklarını bilmekte yarar var. Üniversiteler aracılığıyla o sporcuları eğiten ve yetiştiren gerçekte ABD’dir. Kendi sporcu sayısı yeterli olmasa onlara kendi formasını da giydirmekte güçlük çekmezdi.
Türkiye bu kez altınsız toplam 8 madalyayla tamamladı oyunları geleneksel madalya kaynaklarımız olan tekvando ve güreşte düş kırıklığı yaşadık dense yeridir. Bir önceki olimpiyatta elde ettiğimiz başarının iyi irdelenmemiş olmasının da payı yok değildir olumsuzlukta. Başarısızlığı bile sorgulayamayanların başarıyı sorgulamaları beklenemezdi.
Yusuf Dikeç-Şevval İlayda Tarhan ikilisinin atıcılıktan gelen gümüş madalyası hepsinden değerliydi kanımca. Öteden beri düşündüğüm bir ayrıntıydı. Atıcılık ve binicilik gibi sporlarda askerlerden ve polislerden neden yararlanmıyoruz? Atıcı ikilimizden Yusuf Dikeç’in başarısından çok duruşuyla magazinleştirilmesi spora bakışımızı yansıtması bakımından anlamlıydı.
Bu dallarda doğal becerileri olan askerlerimizi ve polislerimizi özendirmek ve yönlendirmek başarıya giden yolda anahtar rol oynayamaz mı?
Ata’nın kızlarının madalyayla karşılık bulmasa da ilk dörde girmiş olması göz ardı edilecek başarı değildir. Olimpiyat tarihinde takım sporu başarısı bir yana takım sporunda oyunlara katılımımızın olmadığı düşünüldüğünde madalyanın kıyısından dönen bu başarının önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Okçu gençlerimiz yine şaşırtmadı. Bu kez takım olarak madalyaya uzandılar.
Kadın boksörlerimiz de daha önce yakaladıkları ivmeyi sürdürdüler. Bu arada, olimpiyatların açılış törenine iliştirilen moda görünümlü cinsel eğilim meydan okumasının kadın boksundaki cinsiyet tartışmalarına cesaret verdiğini de söylemek olası geriye dönük düşünüldüğünde.
Kişinin cinsel eğilimi başkalarını neredeyse ilgilendirmez. Ama, bu eğilimlerin olduğundan oylumlu ve baskın gösterilmeye çalışıldığı günümüzde bu kimselerin kadın sporundaki varlığı en azından adaletli ve eşitlikçi anlayışa sığmaz.
DEVŞİRME OLMALI MI OLMAMALI MI?
Öteden beri tartışılan konudur devşirme.
Her şeyden önce insan hareketinin ve geçişkenliğinin bu denli fazla olduğu bir dünyada devşirmeye kökten karşı durmak gerçekçi olmaz.
Devşirmeyi ülkemiz sporuna olabildiğince yararlı duruma getirmek önde gelen amaç olmalıdır.
Kübalı Vargas kadın voleyboluna başarı getirmekle kalmadı. Genç kızlarımızın bu spora yönelmesi için diğer kızlarımızla birlikte kutup yıldızı da oldu.
Benzer durum atletizmdeki Kübalı Yasmani Copello Escobar için de geçerlidir. Başlangıçta başarı getiren Escobar artık rehbere ve idole dönüşmüştür. Olimpiyatta yarı final gören 400 engelci Berke Akçam’ın başarısında önemli rolü olduğu tartışmasızdır.
Devşirmeyi aşıya benzetiresek bu alanda aşının tuttuğu ve aşılanan dalda yeni, sağlıklı sürgünlerin kendisini göstermesine yol açtığı söylenebilir.
Diğer yandan, devşirmesiz dalımız sırıkla yüksek atlamada Ersu Şaşma’nın eriştiği olimpiyat beşinciliği de en az madalya kadar sevindiricidir.
Sonuç olarak devşirmeye evet.
Ama, devşirmenin sınırına ve seçimine olağanüstü özen!
Devşirme günü kurtarmanın değil sıçrama yapmanın ve ileriyi güvence altına almanın aracı olmalı.
Devşirmeyle gelecek patlayıcı başarı ancak o spor dalında sağlanacak kitlesellikle sürdürülebilir.
Bu da plan işidir.
Başarılı olunması olası spor dallarının seçilmesi de bir o kadar önemlidir.
Planlama deyince “bize plan değil pilav gerek” diyenlerin çok olduğu yerde bu olmazsa olmazı anlatmanın hiç de kolay olmadığını kabul edelim.
Spor eğlence mi kitlesel etkinlik mi?
Sporda başarıya giden yolda sorulacak ilk soru şu olabilir.
Sporu kitleleri oyalamak için mi kullanalım?
Yoksa, kitleleri sağlıklı yaşama yöneltmek ve başkaca zararlı etkinliklerden korumak için mi?
Olabildiğince çok kişinin spor yaptığı yerde başarılı sporcuların yetişmesi kolaylaşır.
Birkaç milyonluk Sırbistan, Slovenya ve Hırvatistan gibi eski Yugoslavya cumhuriyetlerinin spordaki başarısı yol gösterici olabilir.
Türksoylu Özbekistan’ın aldığı madalyalar da önemlidir. Soybirliği üzerinden yakınlığımızın olduğu Özbekistan sporda başarıya giden yolda yararlanılacak bir ortak olabilir.
SONUÇ
Kamusuyla özeliyle sayısız kaynaktan hatırı sayılır nicelikte paranın başarılı olma olasılığımız olmayan alanlara harcanmakta olduğu bilinmeyen durum değildir.
Buna karşılık az harcamayla ama planlı ve akılcı yönetimle başarı kazanılabilecek olimpik spor dalları oldukça çoktur. Kimileri devşirme aşısıyla kimileri de buna bile gerek kalmaksızın başarı kaynağına dönüştürülebilir.
Her şeyin başında gerekli olan kitleye spor yaptırmaktır.
Böylelikle yoktan sporcu çıkarmak yerine çoktan sporcu üretmek olanaklı olacaktır.
Çözüm bellidir.
Ancak, başarı açlığı içindeki iktidarlar sabırlı ve planlı olmayı gerektiren yolu seçecekler midir?
Son olarak sporda ahlâklı olmaya vurgu!
Bir zamanlar iyi olduğumuz halter spor ahlâkından uzaklaşıldığı için yerle bir oldu.
2012 Londra’da kadınlar 1500 metre koşuda ilk iki sırayı alan atletlerimizin adını anımsayan var mı?
Daha sonra hiçbir yarışmaya girmemiş olduklarını biliyoruz.
Yasaklı madde kullandıkları anlaşıldı. Madalyalar yitirildiği gibi başlar da öne eğildi bu yüzden.
Her iki spor dalı da anlık başarı açgözlülüğünün kurbanı olmuştu.
Seksen beş milyon insandan (başarılı) sporcu çıkartamamak sorgulanası bir durum değil midir?
Author Profile
Latest entries
- ana manşet30/11/2024Tarih aklayıcılığı
- ana manşet23/11/2024Sesimi duyan var mı?
- ana manşet19/11/2024İlmiye Çığ’a saldırmanın dayanılmaz hafifliği
- ana manşet18/11/2024Çocukları koruyamamak