Ülkemde insan hayatı ne yazık ki o kadar ucuz ki, bir felaketin ardından yazılan haberlerde kullanılan cümleler bile değişmez: “Elektrik akımına kapıldı, hayatını kaybetti.” “Maden ocağı göçtü, işçiler enkaz altında can verdi.” “Depremde yine tedbirsizlik yüzünden binlerce insan yaşamını yitirdi.” Her seferinde aynı döngü. Birkaç gün konuşulur, birkaç göstermelik soruşturma açılır, ardından unutturulmuş olayların arasında kaybolur. İnsan hayatı, siyasi rantın gölgesinde yok olup gider. Bu ülkenin halkı için “hafıza” denilen şey, üç ayı bile bulmaz. Öfke diner, sesler kesilir ve bir sonraki felaketi bekleriz.
Son Kartalkaya otel yangını, bu acımasız döngünün en güncel örneği oldu. Tatil yapmak için otele giden insanlar, ihmalin ve rant hırsının kurbanı oldular. Yangın merdiveni kilitliydi. Acil durum önlemleri yoktu. İtfaiye bile olay yerine müdahalede zorlandı. Peki ya sonuç? Ölenler, sakat kalanlar ve geride kalan aileler için tek teselli, “Araştırıyoruz” diyen yetkililerin ezberlenmiş açıklamaları mı olacak? Yoksa yangının ardından suçlu olarak bir kapıcı, birkaç güvenlik görevlisi ya da bir otel çalışanı mı hedef gösterilecek? Emin olun, sistemin kendisini sorgulayan ya da sorumluluğu tepedekilere kadar taşıyan bir yaklaşımı yine göremeyeceğiz.
Bu tür olayların perde arkasına bakıldığında, karşımıza hep aynı tablo çıkıyor: Kapitalist rant düzeni. Oteller, fabrikalar, madenler, okullar ve hatta hastaneler bile artık insan hayatını değil, maliyeti hesaplıyor. Daha ucuza nasıl inşa ederim, daha çok nasıl kazanırım? Bilim, teknik, akıl, etik; bunların hepsi göz ardı ediliyor. Çünkü insan hayatı bu sistemin maliyet cetvelinde yok.
Bunun en acı örneklerini tarikatlara teslim edilen eğitim sisteminde görüyoruz. Çocuklar, en güvenli olması gereken yurtlarda yanarak ölüyor. Çünkü o yurtları yönetenler, çağdaş standartlara göre denetlenmek yerine “şahsi dokunulmazlık” ile korunuyor. Kim mi koruyor? Elbette ki siyasetin tarikatlarla yaptığı kirli ittifak. Oy uğruna eğitim sistemi, çocukların hayatları ve geleceği karanlık zihniyetlere teslim ediliyor. Tek bir sorumlunun cezalandırıldığına şahit oldunuz mu? Hayır. Çünkü bu düzen, suçu küçük memurlara, sahadaki görevlilere ya da unutturulmaya mahkûm edilmiştir.
Hızlı tren faciaları, maden göçükleri, depremde çöken binalar, trafikteki kazalar… Hepsinin altında aynı neden yatıyor: Denetimsizlik, liyakatsizlik ve siyasi rant. Şehirlerin en kıymetli yerlerine, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen imar izni veren belediyeler; göstermelik denetim raporlarıyla projeleri onaylayan kamu görevlileri; ve elbette tüm bu sistemin mimarı olan siyasi iktidar. 22 yıllık AKP iktidarında, bilime ve tekniğe inat siyasi çıkarlar uğruna yapılan projelerin tamamı, aslında koca bir iflasın belgesi.
Ne yazık ki, bu düzenin değişmesi için halkın bir kısmı kaderci bir anlayışa mahkûm edilmiş durumda. Yaşanan her felaketi “fıtrat” ya da “kader” diye açıklayan iktidar, bir yandan da tarikatların bu söylemlerle toplumu uyuşturmasına destek oluyor. Eğitim sisteminde bilimsel aklın yerini hurafeler aldıysa, çocuklarımıza geleceği değil, geçmişin karanlığını dayatıyorsak; sorumlusu bellidir. AKP iktidarı, sadece bir siyasi parti değil, bu çürümüş sistemin başlıca mimarıdır.
Kapitalizmin köşe dönmeci zihniyetiyle harmanlanmış bu siyaset anlayışı, toplumun en zayıf kesimlerini koruyacak hiçbir yapı bırakmamıştır. Felaketler zinciri, rant uğruna bilime sırtını dönen bu düzenin iflas ettiğini açıkça gösteriyor. Ancak bu düzeni değiştirmek için sadece eleştirmek yetmez; bilimsel, çağdaş ve insani bir anlayışı hakim kılmak için mücadele şarttır.
İnsanın canı bu kadar ucuz olmamalı. Unutmayalım, bugünü unutanlar yarın aynı kaderle karşılaşır.
Author Profile
