MUTLAK BİLME SORUNU:
Bu kavramla neyi amaçlıyoruz?
“Mutlak bilme” kavramı hakikate içkin olması zemininde kavranabilir. Yanılsama olasılığını ortadan kaldırdığınızda hakikati de imha etmiş olursunuz. Hakikatin oluşumunu sağlayan öznel algı, yargılardan bağımsız olarak yanlışlanabilirlilik ilkesi ile sorgulanabilirlik sürecinde oluşan yanılsamaların bir tezahürü olarak varlık, yanılsamaya feraget eder duruma gelir.. İşte bu yanılsama hakikati oluşturur. Hakikat, öznel keyfiyetin haricindedir. Mutlak bilme yoktur, ama hakikat mutlak’a erişmek için vardır. Varlık ve Olmak mutlak olarak var ve değişime uğrayan mutlaklılık başka bir şeye uğrar.
GERÇEKLİK ve BİLİNMEYENİN NİHAİ HAZZI
Gerçeklik; söylenmeden kalan bir şeyler olduğu sürece, o şeyin hakikati, simgesel bağlamda vurgulanmadığı sürece, hali hazırda duran bir gerçeklik belirler. Olmayan gerçeklik, kendi öznel ve bilimsel olmayan kurgusunda kaldığı sürece, tayin edici rol elde eder.
Çoğunlukla bu durum tekli – tekil olan, kendi yalın gerçeğini veya kendi yalan- yalın gerçeğini kabul ettirir.
Önyargısal olarak kalan bu söylem, patolojik ruh halinde PSIKANALİZ SEMPTOM ANLAYIŞI devreye girer. Bu açıdan psikanaliz, yorumun gerçeklik üzerinde etkileri muhakkak vardır. Zira oluşan Semptom dağıtılabilir. Böyle bir kurgusal gerçekliğin idealist çılgınlığın somut örneğidir. Bu çılgınlık narsist egonun en çılgın hali de olabilir. Zira kurgu, sadece maddi olgudan uzak olduğu için, PSİKANALİZ gerçeklik üzerindeki hükmü kaçınılmazdır. Kurgu, maddi olgu değildir, o sorunsallığın ruhi sorunu olan patolojik hükmüne içkin olarak psikolojik haz sorunun yalın halidir.
VARLIK VE NESNE İLİŞKİSİ
Felsefenin en nihai gayesi Varlık ile olan sorununu çözmek değil, ilgilenmesidir. İlk Çag felsefesi Varlık meselesi ile ilgili idi. Sokrates ve sonrası durumda ise NESNE meselesi daha hakim bir konum söz konusu.
Filozof M. Heidegger, Varlığa, yeniden dönüşü önermesi müthiş bir şey:
Fakat, felsefenin bilim ve kurgusal olguya ulaşmadan bir ilerleme kaydetmesi söz konusu değildir. Felsefe, Varlık meselesi ile ilgili tutarlı bir öngörü sunmalıdır.
Diğer yandan insanlık, bugünkü düzeyi ile ontolojik sorgulamayı yapamaz hale geldi ki, Nesne ve Nesnellik, Varlık ve Hiçlik kavramları arasında boğulmaktadır. Ancak gene de felsefe yapmadan Varlık sorgulanamaz bir bakıma.
ÖZNEL OLANIN ÖZGÜRLÜKLE İLİNTİSİ
Değerlerini gerekçelendiremeyen birey, birey mi?
Var olan birey, seçme özgürlüğünün gerekçesini koyamadığı için, öznelinde özgür olabilir mi? Öznel gerçek, kendilik olamadığı sürece, bilinç düzeyinde sarsılmalar yasayacaktır.. Hallusünasyonist ve şizofrenik dalgalanmada öznel yanılsama en doruk noktada, insanın bireyleşmesini bloke eder.
Travmatik özne birey olamaz, o travmanın eseri ve hallusinasyonun kurbanı olduğu için gerçek ve gerekçesi olmayan sözde özgürlük algısında olmaya devam edecektir.
ÖZGÜRLÜK:
Özgürlük, her şey yapabilmekse, etik ve hukuk ne işe yarar? Etik, özgürlüğü
Yaşanabilir kılar, ancak ona, insan iradesinde olmayan olguları da gösterir.
Özgürlük kendinde olmaktır, kendini keşfetmek ve yeniden sorgulayabilme yetisine ulaşmaktır. Kendinde kalıp ötekini görebilmektir. Salt kendinde kalıp egoizmin pençesinde kalındığında ise özgürlük çarçur olur. Özgürlük, varlık olarak geçmiş doğruları ele almaz. Özgürlük gibi diyalektik de olmuş bitmiş doğruları ele almaz. Özgürlük ve diyalektik insanları ince alay ve taşlama ile bir soru ve sorgulama üzerinde düşünmeye motive eder.
Özgürlük, insan için sanat, espri ve felsefe yapabilmek için vardır.
Kendin ve öteki, var oldukça, özgürlük vardır. Tek başına özgürlük söz konusu olmaz veya kısa ömürlüdür.
Diğer bir deyişle yer küremizde insan kalmadığında özgürlük ve diyalektik de kalmayacaktır. Özgürlük ve diyalektik, insan var oldukça vardır ve bu iki özellik insana ve insanlığa içkindir. Hem tarihsel ve hem de olgusal olarak bu içkinlik insani bir özelliktir ve gereklidir; onun var oluş meselesidir.
Dolaysıyla ezbere dayalı olsa da, insan bu iki kavramın yarattığı anlam ve manadan ötürü umutlanır, ama bönlüğe girmemek için yola koyulur.