Türkiye’nin dış politikasına ilişkin iktidar kanadından zikzaklı ‘denge’ açıklamaları yapıldığında aklıma hep bir Emirdağ türküsü olan ‘Ben giderim oduna’ gelir. Türkünün herkesin aklında kalan nakarat bölümünde;
“Yalan mıydı Yaşar,
Karakolda doğru söyler,
Mahkemede şaşar.” İfadeleri yer alır. Çocukluğumdan beri Bedia Akartürk’le özdeşleşen Türkünün nakaratı sanırım iktidarın dış politikasını çok güzel yansıtıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki hafta önce Kazakistan’ın başkenti Astana’da Şanghay İşbirliği Örgütü 24’üncü Devlet Başkanları Zirvesi’ne katıldı. Zirve öncesi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı “Türkiye BRİCS’e tam üye olmak istiyor” açıklaması çok konuşuldu. Erdoğan’ın zirve sırasında yaptığı görüşmeler ve sonrasındaki açıklamaları da Türkiye’nin Avrasya ülkeleri ile yakınlaşmak istediğini gösteriyordu, hatta Suriye ile ilişkileri düzeltmek için Beşar Esad’ın davet edileceği dahi gündeme geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Astana’daki BRİCS zirvesinin ardından geçen hafta ABD’de düzenlenen NATO liderler zirvesine katıldı. NATO liderler zirvesinde ABD ile F-16 modernizasyon kitlerinin alımına ilişkin soruna, Almanya’nın engel olduğu Eurofighter alımına ilişkin görüşmeler yaptı. Zirve sonunda yaptığı açıklamada hem Türkiye’nin ‘NATO misyonlarına en fazla katkı sağlayan müttefiklerden biri’ olduğunu söyledi, hem de NATO üyesi ülkelerin Türkiye’ye karşı PKK başta olmak üzere terör örgütlerine verdiği desteği eleştirdi.
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ ABD’DE PLANLANDI
NATO liderler zirvesinin ardından Türkiye’de 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü etkinlikleri yapıldı. Etkinliklerde konuşan iktidar kanadı temsilcileri 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi ile ilgili ele başı Fettullah Gülen’i barındıran ABD’nin rolüne işaret eden açıklamalar yaptılar.
Eski Milli Savunma Bakanı ve AKP Kayseri Milletvekili Hulusi Akar, Avrupa ve ABD’nin FETÖ’yü koruduğunu söylerken, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Amerika Birleşik Devletleri; FETÖ elebaşısı darbe girişiminden yıllar önce orada konuşlandırıldı. Ona orada bir karargah kuruldu ve oradan örgütü yönetti. Ve ABD’nin kontrolünde bunları gerçekleştirdi.” dedi.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum katıldığı programda “AB üzerinden Avrupa ile entegre olma, liberalizm üzerinden Avrupa ile entegre olma, NATO üzerinden Batı ile entegre olma… Bütün bunları ortaya koyduğunda gerçek anlamda bir Türkiye kalmaz. Burada yeni sömürgeleştirme yöntemi ile Türkiye’yi teslim alma süreci var.” şeklinde konuştu.
ERDOĞAN: NE BATI NE DOĞU
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yapılan Kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada ‘denge’yi yeniden kurma yoluna girdi. Türkiye’yi ‘NATO’nun ayrılmaz bir parçası’ olarak niteleyen Erdoğan, “Bizi, kimsenin kendi dar kalıplarına hapsetmesine izin veremeyiz. Biz ne Batı için Doğu’ya sırtımızı döneriz ne Doğu için Batı’yı ihmal ederiz” dedi.
DENGESİZ, DENGE POLİTİKASI
Aslında yazının başından beri anlatmaya çalıştığımız şey, iktidar temsilcileri de Türkiye halkının tamamının bildiği gerçeği görmesine rağmen ABD güdümünden ve onun askeri gücü NATO konseptinden kopamadıkları gerçeği.
Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere iktidar temsilcilerinin büyük bölümü, Türkiye’ye karşı yapılan her girişimin altından ABD ve NATO’nun çıktığını, Türkiye’nin AB kapısında sadece tutularak adım adım ulus devlet yapısının zaafa uğratıldığını bilmelerine rağmen yüzünü Avrasya’ya dönmeyi başaramıyor. Bunun bir bölümü ideolojik yapılarından, çünkü bugün geldikleri konumlara ABD’nin desteği ile geldiler, bir bölümü ise sahip olduklarını sandıkları zenginliklerin ABD kontrolünde olmasından kaynaklanıyor olabilir.
GÜVEN VERMEYEN TÜRKİYE BRİCS ÜYESİ OLAMAZ
Türkiye’nin ikircikli dış politikası, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklaması ile gündeme gelen Türkiye’nin BRİCS’e tam üyeliği konusunda Kremlin Sözcüsü Peskov’un “Gerçekten de Türkiye’nin ŞİÖ’ye katılmak istediğini biliyoruz. NATO üyesi olarak Türkiye’nin temel yükümlülükleri ve pozisyonu ile ŞİÖ’nün temel belgelerinde yer alan dünya görüşü arasında bazı çelişkiler bulunuyor. Müzakere edilmesi gereken bazı konular var” açıklamalarını akla getiriyor.
‘Denge’ adı altından sürekli yalpalayan bir dış politika ile Türkiye’nin BRİCS’e tam üye olması pek mümkün görünmüyor. Bu şekilde yürütülen dış politika ile Suriye ile Türkiye arasındaki sorunların çözülmesi de daha fazla zaman alacaktır.
İktidarı bu kadar eleştirmişken muhalefete de değinmemek olmaz. Meclis içinde yer alan partilerden ana muhalefet partisi CHP’nin yönetimi başta olmak üzere tüm muhalefet partileri ‘kökten batıcı’ konumlarını muhafaza ediyor. Türkiye’nin BRİCS üyeliğinin gündeme gelmesine dahi tahammülleri yok.
Sahip olduklari sandiklari zenginlikleri ne ABD , ne de diger ülkeler geri verir. Büyük ihtimal tüm bu zenginliklere şöyle veya böyle çökeceklerdir. Kaybeden yine Türk halklari oluyor.