23 Eylül 2024 tarihinde yarinlar.com.tr’de yayınlanan “Atatürk’ün ‘Yoksulları Konut Sahibi Yapma’ Anlayışı” başlıklı yazıda, cumhuriyetin konut politikasını incelemiştik. Bugün yazının ikinci bölümünü okuyacağız.
“Yetimleri, yoksulları ve emekçileri konut sahibi yapmak”, Atatürk’ün 1926’da Emlak ve Eytam Bankasını kurulması emriyle başlayan cumhuriyetin temel hedefi idi. Nasıl ki parasız sağlık ve parasız eğitim devletin temel görevleri ise, yetimleri, yoksulları, emekçileri sağlıklı konut sahibi yapmak da temel görevlerindendi. Bu amaç için devletin ve mahalli idarelerin bütün olanakları seferber edilmiş, kamu kurumları görevlendirilmiş, Emlak ve Eytam Bankası ve Türkiye Emlak Kredi Bankası Anonim Ortaklığı adıyla iki banka kurulmuş, 1960 Anayasası ile de sağlıklı konut sağlamak görevi devletin anayasal görevi olmuştu.
12 Eylül darbesine kadar esas olarak devam eden Atatürk’ün halkçı konut politikasını, darbe sonrasındaki piyasacı hükümetler adım adım tasfiye ettiler. Konut ve kira sorununu, vahşi kapitalizmin rant aracına dönüştürdüler.
Bu yazıda vahşetin bu sürecini inceleyeceğiz. Atatürk’ün yoksulları ve emekçileri konut sahibi yapmak şeklindeki kamucu konut politikasının adım adım nasıl tasfiye edildiğine mercek tutacağız.
12 EYLÜL VE HALKÇI KONUT POLİTİKASINA OPERASYON
12 Eylül Amerikancı darbesi ile ilk yapılan, 1961 Anayasası’nın halkçı, devletçi ve özgürlükçü yanının biçilmesi oldu. 61 Anayasasının “Devletin yoksullar ve dar gelirliler için sağlıklı konut sağlama görevi” de, ilk biçilenler arasındaydı. Darbeciler, 1961 Anayasası’nı ortadan kaldırmış, 1982 yılında darbenin Anayasasını getirmişlerdi.
Yeni Anayasa’da “Konut Hakkı” diye bir bölüm açılmıştır ama bu, Atatürk’ün ve Cumhuriyetin konut anlayışı değildir artık. 57. Madde’de şöyle yazarlar;“Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.”
Devletin görevi sadece bu kadardır artık. “Yoksullara sağlıklı konut sağlama görevi”, ortadan kaldırılmıştır. Devletin vatandaşların konut ihtiyacına dair görevi ise, ” tedbir almak”, “teşebbüsleri desteklemek” gibi belirsizliğe saklanmıştır.
İKİNCİ OPERASYON; HALKÇI KONUT BANKASI YOK EDİLİYOR
Halkçı ve kamucu konut politikasına ikinci darbe, kamucu konut bankasının yok edilmesidir.
Hatırlanacağı gibi 1946’da Emlak ve Eytam Bankası, Emlak ve Kredi Bankası ile birleştirilerek kapatılmış, yeni banka ile de yoksul halkın ihtiyaçları terk edilmiş, ücretlileri ve orta sınıfı konut sahibi yapmak esas olmuştu.
Ancak piyasacı iktidarlar buna bile tahammül edemiyordu. Emlak ve Kredi Bankası’nı da yok etmeye yöneldiler. 1988’de Anadolu Bankası ile birleştirdiler, adını Türkiye Emlak Bankası yaptılar. Artık banka artık piyasacı çizgidedir, piyasacıların yönetimindedir. 1988’de T. Emlak Bankası yöneticilerinin adı yolsuzluklara karışır.
Aktif büyüklüğü ile 9’uncu sırada olan, 405 şubeli Türkiye Emlak Bankası’nı 2001 yılında Ziraat Bankası’na devrederek yok ederler.
Bugün, sadece yoksulları, yetimleri koruyan, kollayan bir banka değil, orta sınıfın ihtiyaçlarına kamucu ve halkçı gözle yaklaşan bir banka da yoktur artık.
Konut alanındaki ikinci büyük operasyon bu olmuştur.
ÜÇÜNCÜ OPERASYON, ÖZAL’IN TOKİ’Yİ KURUYOR
İnşaat, ekonominin atardamarı olacak, kamucu konut tedbirleri tasfiye edilecek, “kamu şemsiyesi” diye icat edilen TOKİ üzerinden müteahhitler zenginleşecek, konut rant ve para kazanma alanına dönüşecektir. 12 Eylül ile yeni plan budur.
ANAP iktidarının ilk işlerinden biri, 1984 yılında 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile Toplu Konut Fonu ve Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) kurulması olur.
1990 yılında, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı diye ikiye ayrılır.
O sıra Toplu Konut Fonu bütçe dışı fondur.
1993 yılında Fon, genel bütçe kapsamına alınır.
2001 yılında ise Toplu Konut Fonu tamamen kaldırılır.
2003 yılında TOKİ kanunu da değiştirilir, hareket alanı daha büyütülür.
TOKİ artık konutla ilgili şirketler kurabilecek, mevcut şirketlere ortak olabilecek, bireysel ve toplu konut kredisi verebilecek, kentsel dönüşüme kredi verebilecek, konut, altyapı ve sosyal donatı uygulamaları yapacak ya da yaptıracaktır.
TOKİ artık, sadece konut üretmiyor, büyük bir kredi bankeri, büyük bir inşaat şirketidir artık. TOKİ imparatorluktur artık.
Özal, TOKİ üzerinden devletçi ve halkçı konut çizgisini tasfiye etmişti artık.
TOKİ’nin şirketleri ve ihale verdiği yandaş taşeronlar ile konut inşası, piyasanın vurgun alanlı idi artık. TOKİ, ranta açtığı konutlarla ve kredilerle, devasa bir konut imparatorluğu olmuştu.
Cumhuriyetin halkçı, kamucu konut çizgisi tasfiye edilmişti. Konut piyasasına egemen olan, vahşi kapitalizmin rant politikası idi.
DÖRDÜNCÜ OPERASYON: KAMU KURUMLARININ KREDİ VERMESİ ENGELLENİYOR
TOKİ ile Toplu Konut Kanunu yürürlüğe girince, sosyal güvenlik kurumlarının konut kredisi vermeleri engellenir. Kredileri artık Toplu Konut Fonu verecektir.
SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı, 2006 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu adı altında birleştirilir. Bu birleşme ile SSK, Bağ-kur ve Emekli Sandığının konut kredisi verme görevi de ortadan kaldırılır. Yeni kurulan Sosyal Güvenlik Kurumunun yasasında SGK’nın görevleri arasında kredi konusu yoktur artık. Kuruluşla birlikte SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nın halkçı ve kamucu konut görevlerine ve bu amaçla kredi sağlama görevlerine gizli bir operasyon yapılmıştır.
- Kredilere operasyon konusu, sadece kredi veren kurumlara engel olunması değildir.
- Devam eden kredilerin konut maliyetini karşılama düzeyi de tırpanlanır.
- TOKİ eliyle kredi verilen konut sayısı da hızla düşürülür.
Prof. Dr. Aykut Namık Çoban, “Cumhuriyetin İlanından Günümüze Konut Politikası” başlıklı çalışmasında, şu saptamaları yapıyor:
“Toplu konut kredilerinin konut maliyetlerini karşılama oranı, 1985’te yüzde 80’lerden, 1990’ların sonuna gelindiğinde yüzde 15’in altına düşürülür.
TOKİ’nin kredi verdiği konut sayısı 1987 yılında 140,813 iken, 1990 yılında 113,003’e, 1999 yılında 12,631’e ve 2004 yılında 1,335’e geriletilir.”[1]
BEŞİNCİ OPERASYON: KOOPERATİFLERİN ÇÖKÜŞÜ
1970’li yıllarda kooperatif patlaması yaşanmıştır.
1979’da konut kooperatifi sayısı 14.872 iken, 1998 yılında ise 38.450’dir.
Ancak 1980’ler, sadece devletin halkçı konut görevine değil, kooperatiflerin konut üretimindeki rolüne de savaş açılan yıllardır.
1988’da ruhsatlı konut üretiminde kooperatiflerin payı yüzde 35 iken, 1990’lı yıllarda yüzde 20’lere, 2004’te yüzde 8’e, 2009 yılında ise yüzde 6’ya gerilemiştir. Bugün ise kooperatiflerin konut üretimindeki rolü yok denecek düzeydedir.
Prof. Dr. Aykut Namık Çoban’ın “Cumhuriyetin İlanından Günümüze Konut Politikası” çalışmasından verileri izleyelim;
“Etkin kooperatif sayısı da 2009 ‘da 23,592’ye inmiştir. Bunların üye sayıları 1998’de 1.756.283 iken, kentsel nüfustaki artışa karşın 2009’da 1 milyonun altına inmiştir. Kooperatiflerin altın çağlarının geride kalmasının nedeni, kredi olanağının daralması, TOKİ’nin devreye girmesi, üye sayısı kalabalık kooperatiflerin genel kurullarının katılımın ve demokrasinin sekteye uğraması, yapımın taşerona veya müteahhite bırakılması gibi sorunlar etkin olmuştur”. Öte yandan “Yapı kooperatifleri genellikle orta gelir kümesine hizmet vermektedir. 1984-1997 arası toplu konut projeleri içinde yer alan 885 bine yakın konut kredisi orta gelir grubundandır. Dar gelirliler yararlanamadı.”[2]
ALTINCI OPERASYON, LOJMANLAR YOK EDİLİYOR
12 Eylül sonrasında cumhuriyetin kamu kurumlarını satan, kapatan emperyalist Batı güdümlü iktidarlar, kamu kurumlarının çalışanların barınması için inşa ettiği lojmanları da tasfiye ettiler. Çalışanların elinden aldılar, onları sokağa attılar, yüz binlerce lojmanı haraç mezat sattılar.
Sadece lojmanları değil, “yoksullar, emekçiler ve emekliler ucuz tatil yapabilsin” diye cumhuriyetin inşa ettiği çok sayıda tatil beldesini de, haraç mezat sattılar, ya da yok ettiler. [3]
Emekçilerin barındığı lojmanlarda yapılan son büyük tasfiye, 2018-2020 yılları arasında Hazine ve Maliye Bakanlığı yapan damat Berat Albayrak’ın döneminde 200 bine yakın lojmanın satılması idi.
Halen çok az sayıda kalan lojmanın henüz satılmamış olması, ayrıcalıklı bürokratların oturması sebebiyledir.
TOKİ ELİYLE SINIFSAL PARÇALANMA
TOKİ artık iki tür konut üretiyor. Biri zenginlere hitap eden, ayrıcalıklı bölgelerde, ayrıcalıklı olanakları bulunan, halkla irtibatları kesilmiş, yüksel güvenlikli lüks evler.
Diğeri de “toplumsal konut” dedikleri…
Kooperatiflerin etkisini taşıyan 1980-2006 arasındaki dönemden sonra, özellikle 2006 sonrası TOKİ, ağırlıklı olarak toplumsal konutlara yöneliyor.
Toplumsal konutlarda ise, ciddi sorunlar saptanıyor.TMMOB Bursa Şubeleri, 14 Kasım 2008 tarihli açıklamalarında, “TOKİ’nin konut projelerinin planlama, uygulama ve denetim süreçleri, pek çok eksiklik ve kusur içerdiği için uygulanmakta olan projelerin güvenirliği yoktur” diyorlar.
“Toplumsal konut”lar, alt ve orta gelirliler içindir. İnşaat kalitesi düşüktür, tek tip mimari uygulanır. Kültürel, yaşamsal alışkanlıklar, beklentiler dikkate alınmaz. Kent merkezindeki kamusal yaşamla da ilişkileri kesilmiştir. Bir anlamda gettolardır, yoksul mahalleleridir.
Prof. Dr. Aykut Namık Çoban, “Toplumsal konut bloklarında yaşayanlar, kentsel toplumsal yaşamdan uzaklaştırılmış, kente dahil edilmemiş, içlerine kapatılmış topluluklardır. TOKİ eliyle birbirleriyle ilişki kurma şansı olmayan sınıfsal öbekler yaratılmaktadır” diyor.
TMMOB Bursa Şubeleri, “Toplumsal Konutları” “yatakhane”ye benzetiyor. “TOKİ eliyle imara uygun olmayan arazilerde kentle bağı kurulmayan, kentle bütünleşmeyen 10 bin, 20 bin nüfuslu yatakhaneler üretilmiştir” deniyor.
TOKİ, dünyaları, alışkanlıkları, olanakları farklı olsa da, sonuçta aynı kent topluluğunda bir arada yaşayan sınıfları, birbirlerini görmeyecekleri öbeklere ayırmakta, böylece zenginlerin ayrıcalıklı yaşamını güvenceye almaktadır.
Böylece birbirlerinden koparılmış dünyalar, sınıf çatışmalarına da yönelmeyeceklerdir.
650 BİN MÜTEAHHİT!
Özal sonrası inşaat sektöründe de kamuculuk ve devletçilik hasıraltı edilince, daha az bedele mal etmek, yani maldan ve kaliteden çalmak hortladı, taşeronlar ve müteahhitler türedi, vurgunculuk hortladı.
Hatırlayacağımız gibi resmi verilere göre 18.373 yurttaşımızın can verdiği 17 Ağustos 1999 depreminde, 285.211 ev, 42.902 işyeri yıkılmış ya da hasar görmüştü. Yine resmi verilerle 53 bin 537 yurttaşımızın can verdiği 6 Şubat 2023 depreminde ise, 36 bin 932 bina yıkılmış, 311 bin bina ise kullanılamaz hale gelmişti.
Deprem ülkesi olarak bilinen Japonya’da ölüm ve bina hasarının yok denecek sayıda olması ise, ülkemiz için birçok soruyu beraberinde getiriyor.
En başta geleni, en şaşırtıcı ve en ürkütücü olanı ise, 2023 verilerine göre Almanya’da 3.800, Fransa’da 1.800 müteahhit olmasına rağmen, aynı dönemde Türkiye’deki müteahhit sayısının 453 bin olmasıdır.[4]
Daha da ürkütücü olanı, 53 bin yurttaşımızın can verdiği, 350 bine yakın binanın yıkıldığı ve hasar gördüğü 6 Şubat depreminden hemen sonra, zaten korkunç düzeyde olan müteahhit sayısının, neredeyse iki kat artmasıdır. 6 Şubat 2023 tarihinde 453 bin olan kayıtlı müteahhit sayısı, 3 Haziran 2024 verilerine göre tam 646.364’e tırmanmış.[5] Yapı Müteahhitliği Bilişim Sistemi (YAMBİS) kayıtlarına göre, 3 Haziran 2024 tarihinde 646.364’e çıkmıştır.
Depremin kendisi kadar korkutucu durum… Vahşi kapitalizmin, insanı ne kadar aşağıladığının verileridir bunlar.
EVSAHİBİ KİRACI KAVGALARI
Özallarla başlayan kamucu ve halkçı konut çizgisini tasfiye süreci, bütün ülkeyi barut fıçısı haline getirdi. Hemen her gün ev sahibi-kiracı kavgalarına tanık oluyoruz. Mahkeme dosyaları arasında kira tahliye davası oranı rekor düzeydedir. Sadece son 2 yıldaki artış yüzde 100 dolayında. 2022 yılının tamamında kira tahliye davası sayısı 22 bin iken, 2024 yılının sadece ilk 6 ayında 47 bine ulaştı.
Mahkemeler duruşma için en erken 8-9 ay, hatta bir yıl sonrasına gün veriyor. Arabulucu mesailerinin önemli kısmı, ev sahipleri ile kiracı anlaşmazlıklarını oluşturuyor artık.. Ama yine de sorun çözülmüyor.
Konut sorunu, her yönüyle çöküşü yaşamaktadır.
KONUT PİYASASI EMLAK VURGUNCULARINA TERK EDİLDİ
Kiralardaki sert tırmanış, konut fiyatlarında da görülüyor. 2000’li yıllara kadar 25, 30 yıl çalışarakemekli olmuş bir işçi, emekli ikramiyesi ile hem ev, hem de araba alabiliyorken, bugün aynı ev için, beş işçinin emekli ikramiyesi bile yetmez hale gelmiştir.
Konut, barınma aracı olmaktan çıkarıldı, vahşi kapitalizmin rant ve vurgun aracına dönüştü.
İki unsur, konut piyasasını ele geçirmiş görünüyor;
Birincisi yabancı emlak tekelleridir. 90’lı yıllarda ülkemize akın eden yabancı emlak tekelleri, iç pazarımızı işgal ettiler. Rekabet gücü bulamayan yerli emlakçiler ise, bu tekellerin işçisi haline getirildiler.
İkinci unsur da büyük inşaat şirketleri, sektör dışı holdingler ve diğer konut vurguncuları…
Bir yandan yabancı emlak tekelleri, öte yandan yerli emlak vurguncuları, ele geçirdikleri yüzlerce, hatta binlerce konut, bina, arsa üzerinden hem piyasada fiyatları belirler hale geldiler, hem de birbirleriyle kıyasıya egemenlik savaşı vermekteler. Konut piyasasında fiyatları belirleyen de bu savaş olmaktadır artık.
Vatandaşın konut sahibi olabilmesi, kira bedelini ödeyebilmesi, vurguncuların yönettiği bu dünyanın insafına terk edilmiş haldedir.
VURGUNCU ZENGİNLEŞİRKEN TÜRKİYE EVSİZLEŞİYOR
Emlak tekelleri ve vurguncular konutları toplarken, gerçek vatandaş, yani emekçiler, giderek evsizleşmekte, ellerindeki konutları yitirmekteler.
TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de ev sahipliği oranı, 2010 yılında yüzde 65 düzeyindedir.
Oysa daha 4 yıl geçmeden, 2014’te yüzde 61,1’e düşüyor.
Ve erime hızla devam ediyor. Tekeller konutları toplarken, dar gelirliler sürekli evlerini satmak zorunda kalıyor.
2023’de ev sahibi olanların oranı yüzde 56,2’ye düşüyor. TÜİK’in içinde bulunduğumuz 2024 verileri ise, ev sahibi olanların oranını yüzde 55 olarak gösteriyor.
Yani son 14 yılda ev sahibi olanları oranı, yüzde 65’den, yüzde 55’e düşüyor. Korkunç oranda ve korkunç hızda bir erimedir bu.
YENİ DÖNEM: 1 EVİ 10 KİŞİ ALACAK
Konut piyasasını kontrol eden emlak vurguncuları, daralan satışları yeniden açabilmek artık 2-3 kişinin alamadığı konutları 8-10 kişiye satabilmenin yolunu açıyorlar. Bir evi satın almaya gücü yetmeyen emekçiye, bir anlamda kapısını, penceresini, duvarını ayrı ayrı satacaklar.
Emlak tekellerinden biri olan Sinpaş’ın Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ahmet Çelik, “paylı satış” dedikleri bu satış biçimini şöyle anlatıyor;[6]
“Konuta ilgi ve ihtiyaç var ama erişim sorunu yaşıyor. 7-8 yıl önce Türkiye’de ev sahipliği oranı yüzde 63’ken bugün yüzde 56 seviyesine geriledi. Son dönemde konut alımının epeyce zorlaştığını görüyoruz. Bu nedenle de yeni bir model hazırladık” diyor
Ankara, İstanbul ve İzmir’deki şirketlerine ait 1.200 konutta bu uygulamanın başlayacağını anlatan Çelik, yeni dönemin nasıl işleyeceğini şöyle anlatıyor;
“Satış fiyatı 10 milyon TL’nin altında olan gayrimenkulleri 10 paya bölerek satışa sunacağız. Peşin satış fiyatı 10 milyon TL ve üstünde olan gayrimenkuller ise 20 eşit paya kadar bölünebilecek.”
KİRACI SAYISINDA PATLAMA
Öte yandan kira bedellerindeki tırmanma, emlak tekellerinde bir evi 10 kişiye satacakları “paylı satışa” kiracılar için de ortak konutlara yönelmek, ailenin yanına taşınmak, büyükşehirleri terk ederek köydeki mülke taşınmak gibi yeni hareketlenmeleri hızlandırdığını görüyoruz.
Kayıtlara yansımayan gizli kiracılık kadar, gerçek kiracı oranında da tırmanma görülüyor. 2012 yılından beri sürekli artmaktadır.
TÜİK’in 2012 verilerinde yüzde 20,9 seviyesinde olan kiracı oranı, 2023’te yüzde 27,8’e yükselmiş görünüyor.
11 yılda 9 puanlık bir artış, sosyal dengelerde önemli çöküşler olduğu anlamına gelmektedir.
Daha da vahimi, 2006’dan bu yana en az 5,6 milyon konut sahibinin evini kaybetmesidir.
YABANCIYA KONUT SATIŞI
1980 yılı sonrasında defalarca çıkarılmak istenen, Anayasa Mahkemesince defalarca iptal edilen yabancılara toprak satışı, 2012 yılında 6302 sayılı Kanunla yasalaşınca, hızla yabancılara mülk satışına yöneldiler. Hemen bir yıl sonra, 2013 yılında, tam 12.181 konut sattılar yabancılara.
TÜİK verilerine göre 2013 ile 2023 yılları arasındaki 10 yılda, yabancılara tam 380 bin 072 adet konut sattılar. Bu sayı Türkiye’de konut satın alma olanağı yok edilen, elindeki konutu haraç mezat satmak zorunda kalan milyonlarca emekçinin gözüyle bakıldığında, ürkütücüdür.
Ayrıca bu satışın Çanakkale Şehitleri, Kurtuluş Savaşı şehitleri için de anlamı vardır. Şehit düşerek kurtardıkları vatanımız, para karşılında arsa olarak, ev olarak yabancılara satılmaktadır.
Ancak 2018 yılından sonra yabancılara satılan konut sayısının her yıl öncekinin iki katı düzeyine ulaşması ise, başka bir ürkütücü noktadır; 2013 yılında 12.181 olan yabancıya konut satışı, 2020 yılında 40.818’e, 2021 yılında 58.576’ya, 2022 yılında ise tam 67.490 konuta ulaşmıştır.
Yabancılara Türk vatanından yağmur gibi konut satılması bir yana, bu satışlarla birlikte Türk vatandaşlığı da ikram ediliyor edilmektedir. 400 bin dolar karşılığı ev alan her yabancıya talep ettiğinde Türk vatandaşlığı verilmektedir. Böylece cebine para koyan her yabancı, hem vatandaş olabilmekte, hem de vatanımızdan parça ele geçirebilmektedir.
Konut sorunu milli soruna dönüşmüş, ihanet düzeyine çıkmıştır.
OLMASI GEREKENLER
Türkiye’de inşaat sektörü, sadece kamucu, hakçı ve insani yönlerinin yok edilmesi ile değil, para kazanmak uğruna her şeyin olağanlaştığı tehlikeli bir boyuta ulaşmıştır. Özallarla başlatılan vahşi kapitalizm, sadece kamuculuğu ve halkçılığı yok etmemiş, kentleri, çevreyi, konutu ve insanı da tehdit eder olmuştur.
1-) Konut hakkı, sağlık ve eğitim gibi en temel insani ve toplumsal gereksinimdir. Halkın barınma ihtiyacı, vahşi kapitalizmin para kazanma hırsına, piyasa koşullarına terk edilemez.
Atatürk’ün ve Cumhuriyetin hedefi olan, 1961 Anayasası ile de “Anayasal görev” niteliği kazanmış olan “halkı ve yoksulları sağlıklı konut sahibi yapma görevi”, çağdaş yaşamın gerekleriyle donanmış olarak bugün de devletin temel görevleri arasında olmalıdır.
2-) TOKİ yeniden yapılandırılmalı, şirketlere ve müteahhitlere rant sağlamayan, kamuculuğun ve halkçılığın esas olacağı temele oturtulmalıdır.
3-) TOKİ eliyle insanımızı sınıflara parçalayan gettolara son verilmeli, her gelir grubu için ortak, zengin kültürel ve sosyal yaşam alanları kurulmalıdır.
4-) TOKİ’nin “toplumsal konut” dediği yoksul gettoları uygulamasına, TMMOB’nin tanımı ile “yatakhane” uygulamasına son verilmeli, konut ihtiyacı, yaşam ortamı, çalışma, eğitim, sağlık, çevre, eğlenme ve dinlenme haklarıyla bütünlük içinde ele alınmalıdır.
5-) Yetkileri sınırlandırılan Mühendis ve Mimar Odalarına yetkileri devredilmeli, odalarımız sektörde denetleyici ve yönlendirici olarak etkin konuma kavuşturulmalıdır.
6-) TOKİ, kendisinin kuracağı birimlerle ve TMMOB’nin ilgili odaları ile sıkı işbirliği içinde inşaatları bizzat yapar hale gelebilmeli, müteahhitleri ve taşeronları zengin eden aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
7-) Kooperatifleşme ve kooperatifler teşvik edilmeli, kamu kurumlarının personeli için yaptığı destekler yeniden planlanmalıdır.
😎 Müteahhit enflasyonu denetim altına alınmalı, yeterlilik denetimleri ve eğitimleri ile mesleğe kalite ve sorumluluk getirilmelidir.
9-) Yabancı emlak tekellerinin iç pazarımızı ele geçirmelerine izin verilmemeli, faaliyetleri sınırlanmalı.
10-) Yabancıya konut satışı teşvikine son verilmeli, bedel karşılığı vatandaşlık uygulaması yasaklanmalıdır.
11-) Konut ve genel olarak emlak, vurgun sahası olmaktan çıkarılmalıdır. Konut ve kira fiyatlarını belirleyecek kadar yüzlerce, hatta binlerce konut stoklamaya izin verilmemeli, konut mülkiyeti sınırlandırılmalıdır.
12-) Kira bedellerinin öğrencinin, emeklinin ve emekçinin ödeme gücünü zorlayacak düzeye ulaşmasına izin verilemez. Konut satış bedeli ve kira bedeli halkın aleyhine kullanılamaz. Halkçı devletin vahşeti sınırlayan yaptırımı ve denetimi harekete geçirilmelidir.
[1] Cumhuriyetin İlanından Günümüze Konut Politikası / Prof. Dr. Aykut Namık Çoban / Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 67, No. 3, 2012, s. 75-108
[2] A.G.E
[3]“Emekçinin ve Emeklinin “Tatil Tesislerini” Nasıl Yok Ettiler?” / 4 Ekim 2023 / yarınlar.com.tr
[4] CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak’ın 12 Şubat 2023 Tarihli açıklaması
[5] Yapı Müteahhitliği Bilişim Sistemi (YAMBİS) kayıtları
[6] https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/ekonomi-haberleri/payli-satis-modeli-basliyor-1-evi-10-kisi-alacak_ID1601488/