Halep’e yönelik HTŞ saldırıları, Batılı emperyalist güçler ve İsrail tarafından planlanan bölgesel istikrarsızlaştırma stratejilerinin açık bir yansımasıdır. Bu saldırılar, yalnızca Suriye’nin değil, tüm bölgenin güvenliğini ve geleceğini tehdit etmekte, Türkiye için de ciddi tehlikeler barındırmaktadır. Eğer Türkiye, bu süreçte net ve doğru bir tavır almazsa, ABD’nin “kara gücüm” olarak tanımladığı ve yıllardır desteklediği PKK/YPG’nin güç kazanmasına ve nihayetinde Suriye’nin bölünmesine yol açan bir süreci tetikleyebilir. Bu durum, yalnızca Suriye ile sınırlı kalmayacak; Türkiye’yi de uzun vadede istikrarsızlığa sürükleyecek ve bölünme tehlikesi ile karşı karşıya bırakacaktır.
EMPERYALİST MÜDAHALELER VE BÖLGEYİ ŞEKİLLENDİRME ÇABALARI
Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki müdahaleleri, bölgenin doğal kaynaklarını kontrol etme ve siyasi egemenlik kurma hedefleriyle şekillenmiştir. Suriye iç savaşı, bu müdahalelerin en somut örneklerinden biridir. ABD, Avrupa ülkeleri ve İsrail’in desteğiyle terör grupları üzerinden sürdürülen vekalet savaşları, Suriye’yi parçalamayı ve bölgedeki bağımsız devletleri zayıflatmayı hedeflemektedir. HTŞ gibi grupların Halep saldırıları, bu planın bir parçasıdır.
İSRAİL’İN ROLÜ
İsrail, bu süreçte özellikle kendisine karşı en büyük tehdit olarak gördüğü direniş ekseni ülkelerini (Suriye, İran ve Lübnan) zayıflatmayı amaçlamaktadır. İsrail’in hedefleri arasında:
• Suriye’nin Bölünmesi: Suriye’nin parçalanması, İsrail için stratejik bir üstünlük anlamına gelmektedir.
• İran’ın Baskılanması: Suriye üzerinden Lübnan’a ulaşan direniş hattının kırılması, İsrail’in en önemli hedeflerinden biridir.
• Hizbullah’ın Güçsüzleştirilmesi: İsrail, Hizbullah’ın Suriye desteğinden mahrum bırakılarak Lübnan’da daha zayıf bir hale gelmesini istemektedir.
Bu planlar, bölgeyi istikrarsızlaştırarak İsrail’in güvenliğini artırmayı ve emperyalist ülkelerin ekonomik ve siyasi kontrolünü güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
ABD VE PKK/YPG’NİN STRATEJİK KONUMU
ABD, Suriye’nin kuzeyinde YPG’yi “kara gücü” olarak tanımlamış ve bu yapıyı askeri, mali ve lojistik olarak desteklemektedir. Bu durum, Suriye’nin kuzeyinde bir “özerk bölge” oluşturmayı ve Suriye’yi fiilen bölmeyi hedefleyen bir planın parçasıdır. Ancak bu strateji, yalnızca Suriye’nin değil, Türkiye’nin de güvenliğini doğrudan tehdit etmektedir.
PKK/YPG’NİN GÜÇ KAZANMASININ TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
1. Suriye’nin Bölünmesi: Suriye’nin kuzeyinde bir PKK/YPG özerk yapısının oluşması, Türkiye’nin sınırlarında kalıcı bir tehdit yaratacaktır. Bu yapı, PKK’nın Türkiye’deki faaliyetlerini destekleyen bir üs haline gelecektir.
2. Ayrılıkçılık Tehdidi: PKK’nın YPG aracılığıyla elde ettiği güç, Türkiye’nin güneydoğusunda ayrılıkçı hareketlerin yeniden canlanmasına zemin hazırlayabilir.
3. Uzun Vadeli İstikrarsızlık: Suriye’nin bölünmesi, Türkiye’yi uzun vadeli bir istikrarsızlık ortamına sürükleyerek bölgesel krizlerin merkezine oturtacaktır.
TÜRKİYE’NİN ALMASI GEREKEN TAVIR: BÖLGESEL DAYANIŞMA İLE ANTİ-EMPERYALİST STRATEJİ
Türkiye, bu süreçte net ve doğru bir tavır alarak emperyalist planlara karşı bölgesel bir dayanışma stratejisi benimsemelidir. Bu tavır, yalnızca Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamayacak, aynı zamanda bölgedeki emperyalist müdahalelere karşı ortak bir direnç hattı oluşturacaktır.
1. ABD VE İSRAİL DESTEKLİ YAPILARA KARŞI SERT ÖNLEMLER
• Türkiye, uluslararası platformlarda YPG’nin PKK ile bağlarını belgeleyerek bu yapının meşruiyetini tartışmalı hale getirmelidir.
• Askeri operasyonlarla YPG’nin Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki varlığı sona erdirilmelidir.
2. SURİYE İLE DOĞRUDAN İŞBİRLİĞİ
Suriye hükümetiyle temas kurulması, Türkiye’nin sınır güvenliği ve bölgesel istikrarı açısından hayati öneme sahiptir. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmak, Türkiye’nin güney sınırlarında bir terör koridoru oluşmasını engelleyecektir.
3. ASTANA SÜRECİ’NİN GÜÇLENDİRİLMESİ
Türkiye, Rusya ve İran ile birlikte Astana Süreci’ni daha aktif bir platform haline getirmelidir. Bu süreç, dış müdahalelere karşı bölgesel işbirliğini artırarak Suriye’nin istikrarına katkı sağlayacaktır.
4. BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ VE DAYANIŞMA
Türkiye, İran, Irak, Suriye ve Rusya gibi bölge ülkeleriyle işbirliğini artırarak dış müdahalelere karşı ortak bir cephe oluşturmalıdır. Bu dayanışma, emperyalist ülkelerin bölgeyi kontrol altına alma planlarını boşa çıkarabilir.
SONUÇ: TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ BÖLGESEL DAYANIŞMAYA BAĞLI
Türkiye bu durumda her şeyden önce Akp iktidarının iç kamuoyuna pazarladığı aslında Abd merkezli emperyalist güçlerin kendisine dayattığı Yeni Osmanlıcılık hayallerinden vazgeçmeli. Akp iktidarı teğmenler üzerinden orduya gözdağı vererek ABD’nin bu projesine ses çıkarmaması için her zamanki gibi orduyu baskılamaya çalışıyor. Ergenekon tertibi sürecinde yaşandığı gibi bir süreci işleterek emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi’nde göreve talip olduğunu göstermekte.
Halbuki düne kadar hamiliğine soyunduğu ÖSO ve benzeri terör çetelerinin
Halep saldırıları ve PKK/YPG’nin güç kazanması, yalnızca Suriye’nin değil, Türkiye’nin de geleceğini tehdit etmektedir. Türkiye’nin bu süreçte Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan bir politika izlemesi, Astana Süreci’ne aktif katılım göstermesi ve bölge ülkeleriyle işbirliğini artırması zorunludur.
Anti-emperyalist bir strateji, yalnızca Türkiye’nin değil, bölgenin tamamının istikrarını sağlayabilir. Türkiye, bu süreçte kararlı bir liderlik sergileyerek hem kendi güvenliğini hem de bölgenin bağımsızlığını koruma görevini üstlenmelidir. Çünkü bölgesel barış ve istikrar, ancak dış müdahalelere karşı ortak bir dayanışmayla mümkün olacaktır. Yoksa komşusundaki ateşe odun taşıyan bir Türkiye aslında kendi cehenneminin ateşini yakacaktır.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet15/01/2025Emperyalizm ve İktidar: Gaflet, Dalâlet ve Hıyanet Döngüsü
- ana manşet08/01/2025Perde arkasındaki kuklacı: ABD’nin Ortadoğu stratejisi ve Türkiye’deki yansımaları
- ana manşet31/12/2024Türkiye’nin eksen kayması ve BOP’un gölgesinde yeni oyunlar
- ana manşet28/12/2024Suriye’de katliam ve sessizlik: Emperyalizmin ve işbirlikçiliğin iflası