Tarih, zulme boyun eğenlerin değil, zulme başkaldıranların yazdığı destanlarla doludur. Kimisi bilim uğruna ateşe atıldı, kimisi gerçeği haykırdığı için derisi yüzülerek öldürüldü, kimisi darağacında son sözünü haykırırken bile baş eğmedi. Ama her biri, haksızlığa karşı birer meşale oldu.
Giordano Bruno, Engizisyon’un kör karanlığına meydan okuduğu için yakıldı. Ama fikirleri, ateşin bile yok edemeyeceği kadar güçlüydü. Pir Sultan Abdal, zalimin sofrasına oturmadı, sözünü satmadı. O yüzden idam ipini kendi boynuna geçirdi. Nesimi, iliklerine kadar doğranırken bile “Aşkın yolunda derimizi yüzseler de, tenimiz değil, ruhumuz yaşayacak” dedi.
Ve Hallacı Mansur, “Enel Hak” diyerek hakikati haykırdığı için derisi yüzüldü, ama ne sesi sustu ne de mesajı unutuldu. Onun ölümü, zulme karşı hakikatin nasıl bir bedelle savunulduğunu gösteren bir destandır. Hallacı Mansur’un sesi, halkın yüreğinde yankılanan bir çağrıdır: Haksızlığa karşı susma, hakikat için diren!
Ve Ebu Zer el-Gıfari… Sarayların ihtişamına karşı mazlumun hakkını savunan, altını ve serveti reddedip halkın yanında duran o büyük isyanın adı. “Açlar varken tok yatan bizden değildir” diyen Ebu Zer, zalim sultanların tahtlarını sarsan bir hakikat savaşçısıydı. Bugün bile onun sesi, adaletin ve paylaşımın yankısıdır.
Bu topraklarda da bu kavga hiç bitmedi. Zulme ve istibdata karşı verilen mücadele Meşruiyet devrimiyle başladı. Meşruiyet devrimi, halkın iradesini hiçe sayan mutlakiyet anlayışını sarstı ve Hürriyet devriminin yolunu açtı. Hürriyet devrimi ise Cumhuriyet devrimine uzandı. Her biri, bir son değil; aksine adım adım büyüyen bir halk hareketiydi.
Ve nihayet, emperyalizmin çizmeleri Anadolu’yu çiğnemeye kalktığında, Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye, yalnızca işgale değil, saray dalkavuklarına, mandacılara, teslimiyetçilere karşı da bir bağımsızlık destanı yazdı.
Ama zulüm durmadı, bitmedi! Cumhuriyet devrimlerinin karşısına çıkanlar, halkın emeğini ve onurunu sömürmeye çalıştı. İşte tam o noktada, Deniz Gezmiş ve yoldaşları bayrağı devraldı. “Bağımsız Türkiye!” diye haykırarak darağacına yürüdüler. Deniz’in son sözü, bugüne kadar yankılanan bir meydan okuma oldu: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye!”
Bugün de tablo değişmiş değil! Kapitalizmin kan emici düzeni, emperyalizmin işbirlikçileri, halkın emeğini, bağımsızlığını, onurunu çalmaya devam ediyor. Ama unutmasınlar: Pir Sultan’ın sazı, Nesimi’nin sözleri, Ebu Zer’in adaleti, Hallacı Mansur’un hakikati, Deniz’in mücadelesi bugün hâlâ yaşıyor!
Ve bilsinler ki, biz buradayız!
Biz susmayacağız, biz boyun eğmeyeceğiz!
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin, biz hazırız!
Author Profile
