Güzel yurdumuzda bugün neler olmuş diye akşam haberlerini izlerken hepimizin içi şişiyor!
Televizyonları işgal etmiş kadrolu ‘süper biliciler’ eşliğinde, yurdumuzun ve güzel insanlarımızın yaşadıkları sorunlar, gerçekler ve çözümler ile alakasız, boş teneke gibi çok ses çıkaran fakat hiçbir soruna değinmeden kendi gündemlerini dayatan konuşmacılara kızarak’ sabah ola hayrola ‘diyerek uyumaya çalışıyoruz.
Sabah bizi yeni felaketlerin beklediğinden habersiz fakat endişeli!
Eğer bir gün önce deprem felaketinin acısı ve üzüntüsü ile yatıyorsak, sabah altın çıkarmak için yığılan tonlarca zehirli toprağın canlarımızın üzerine kaydığını öğreniyoruz!
Hemen, kadrolu ‘süper bilicilerimiz’ devreye girerek endişeye mahal yok, daha önce depremde söylediğimiz gibi hele önce toprak altında kalan canlarımızı çıkarmaya yoğunlaşalım sonra bunun nedenlerini konuşuruz diye bizleri avutuyorlar.
O kadar insan severler ki!
Ve devam ediyorlar şimdi asıl konumuza gelelim!
Uzaya astronot gönderdik, yakında aya gideceğiz, yerli milli uçağımızı uçurduk, halkımızı enflasyona ezdirmedik, ekonomi düzeliyor, Türkiye yüzyılı vb. diye söze başlayarak bunların dışında gereksiz gündemler ile bizi meşgul etmeyin diyorlar.
Değerli hocam Yıldırım Koç ,’ başka bir ülkede yaşamak istemezdim der. Bizim güzel yurdumuzda her gün bir olay, her gün bir aksiyon var. Düşünsenize her şeyin yolunda gittiği bir ülkede yaşamak ne kadar sıkıcı olur’!
Hocam çok haklı, aksiyon ve heyecansız yaşamak çok zor olurdu herhalde!
Tabi bizler bunun dışında nasıl bir yaşam olur bilmediğimiz için sıkıcı olacağını düşünüyor olabiliriz!
Aksiyon ve heyecan, eğer seyrettiğimiz bir film içinde geçiyorsa, mutlu bir sonla bitme umudunu içinde taşır ve sonuna kadar izlenir.
Son yıllarda her gün yaşadıklarımız artık işin aksiyon, heyecan kısmını çoktan geçti ve sonunun iyi biteceğine dair umutlar kırılmaya başladı.
Yüz yıl sonra Cumhuriyetimizin kurumlarının yıkılışını, Cumhuriyetimizin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’e sistemli saldırılar eşliğinde görmek zorunda kalmak, kitleleri derin bir üzüntü ve karamsarlığa sürüklüyor.
Tarihimizin en ağır ekonomik bunalımını yaşamak zorunda kalan asgari ücretli, emekli, işsiz halkımızın çok büyük bir çoğunluğu karamsarlık içinde boğuluyor.
Hiçbir çözüm sunamayan fakat ‘bu halktan bir şey olmaz, her şeyi hak ediyorlar, az bile, daha kötü olsunlar’ diyenler karamsarlığın üzerine tüy dikiyorlar!
Halkın yaşadığı sorunları sadece sıralayarak (halk sanki yaşadığı sorunu bilmiyor), kendi iç çekişmeleri ile meşgul olanlar, hepimizi dipsiz bir karanlığın ve karamsarlığın içine gömüyor.
Dem, Hüda par kiminle ittifak yapıyor?
Daha önce bize seçtirdikleri başkan veya milletvekili hangi partiye neden geçmiş?
Kim hangi tarikat üyesi?
Çocuklarımıza öğretilen şeytan taşlama dersleri nedir?
Zaten her şeye sahip olan servet sahiplerine para ve kaynak varken, yoksullara verecek para neden yok? gibi yüzlerce soru içinde çürümeyi gören ve artık sadece hayatta kalma çabası veren büyük bir çoğunluk, doğal olarak şaşkınlık ve karamsarlık içinde bocalıyor.
Evet, yaşanan sorunlar çok büyük. Fakat esas sorun ve tehlike, karamsarlık.
İhtiyacımız ise umuttur.
Toprağın ihtiyacının en başına su ve güneşi yazarsak, insanın ihtiyacının en başına umudu yazmak zorundayız.
İnsanı hayatta tutan umuttur. Güzel yurdumuzda, güzel ne olacaksa, umudunu yitirmeyen güzel insanlarla olacak.
‘En karanlık gecede bile, parlayan bir yıldız vardır’.
Tutunacağımız yol gösteren bir yıldız, umut.
Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılışının birinci yılında M. Bedri Gültekin’i andığımız salonda, derelerin bile kuraklıktan kuruduğu günlerde coşkun akan ırmağı gördüm. Dışarıda kara bulutların görünmesine izin vermemesine rağmen, bütün parlaklığıyla içimizi ısıtan güneşin doğuşunu gördüm. M. Bedri Gültekin, ‘ümit ışığı sıradan yurttaşlar tarafından görülmesi halinde endişeye gerek yoktur’ diyor.
Güzel yurdumuzun, güzel insanlarına karşı sorumluluk hisseden, ayakları Türkiye topraklarına basan Sosyalistleri, Kemalistleri, Yurtseverleri birleştirme ve güçbirliği görevini önüne koyan devrimci bir karargah gördüm.
Bu devrimci karargahı su ve güneşle besleyerek, hepimizin ihtiyacı olan umudu yeşertip kitlelere ümit ışığı olmalıyız.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet14/09/2024Narin çocuk
- alt manşet11/09/2024İhanete uğrayan bir devrim
- ana manşet08/09/2024MESEM, ÇEDES ve Türk-İslam sentezi
- ana manşet29/08/2024‘Ne kadar vurgun yaparsak yeridir’