Bir halk düşünün,, yüzyıllardır toprakları işgal altında olsun. Yüzyıllar boyu kırım yaşasın.
Topraklarına dünyanın bütün zalimleri göz diksin.
Ortaçağ imparatorlukları göz diksin.
İngiliz emperyalizmi göz diksin
Amerikan emperyalizmi göz diksin
Fransız emperyalizmi göz diksin.
Ve Siyonistler…
Bütün emperyalistlerin desteğini arkasına alan, silahlandırılmış, “Nil nehrinden Fırat nehrine kadar olan bölgeyi Allah bize vaat etti” diyen dinbazlar…
Öyle ki, bu bağnaz inançlarını ideal yapsınlar, bayraklarına resim bile yapsınlar. Allah’ın kendilerini kutsal ırk saydığına, bütün nesilleri isterse öldürme, mallarına el koyma, insanlarına tecavüz etme hakkı verildiğine inanan bir güruh.
İngilizler 1948 yılında ABD ve Fransa’nın da desteğini alarak İsrail devleti kurmak amacıyla Filistin topraklarındaki mandasından çekilince, ilk defa doğan boşluktan Filistinlilere de kendi devletlerini kurabilme şansı doğmuştu.
Emperyalist bloğun azılı desteği ile sürdürülen kanlı İsrail katliamları ile mücadele ede ede 1988 yılına kadar geldiler. Filistin devletini ilan ettiler.
Ama toprakları parçalı, halkı parçalı… Aralarına emperyalist destekli Siyonist kaması gitmiştir. Yoğun bir abluka yaşamakladırlar. Açlık, sefalet ve uygarlığın bütün nimetlerinden kopartılmış halde.
Bütün bu vahşetin yanında, güçler arasındaki olağanüstü eşitsizlik söz konusudur.
Düzenli orduya, yeterince silaha sahip değildirler.
Devlet ilan edilmiştir ama bütün Filistinliler tek disiplin ve tek örgüt altında değildirler hala.
Destekleyen Arap dünyası çok başlıdır, etkisizdir.
Basın ve propaganda gücü bakımından da silah ve askeri güçteki dengesizliğe benzer bir durum vardır. İnanılmaz bir eşitsizlik söz konusudur. İsrail’in hem öz medya gücü, hem de dünyanın en büyük zenginlerinden oluşan Yahudi sermayesinin kontrol edebildiği, dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış güçlü bir televizyon, gazete ve sosyal medya gücü vardır.
Başta ABD, İngiltere, Fransa, Almanya olmak üzere emperyalist dünyanın bütün medya gücünü de İsrail’in ve evrensel Yahudi medyasının yanına eklemek lazımdır.
Öte yandan MOSSAD, CIA, İngiliz, Fransız ve Alman İstihbarat örgütleri, aynı amaç için, İsrail egemenliği ve Filistin’in yenilgisi için çalışmaktadırlar.
Filistin tarafı ise, neredeyse olmayan medyası ile bütün bu şer güçlere karşı direnmeye çalışmaktadır.
Ve hepimiz biliyoruz ki, savaşlarda propaganda ve istihbarat gücü silahlı güç kadar önemlidir. Bazen yalan haberler savaşların kaderini bile belirleyebilmektedir.
İşte bu eşitsizlik içinde bir de yüzlerce yalan haberle karşı karşıya kalmanın, Filistin için önemini anlaması gerekenler biz olmalıydık, Kurtuluş savaşı vermiş kahramanların çocukları olmalıydık.
Ancak emperyalist dünyanın medya ve istihbarat gücünün ürettiği yalanlar, ne yazık ki bizim kitlemizi de etkileyebilmektedir. Sapla saman, doğruyla yanlış çoğu kez karışabilmektedir.
Kaldı ki bizim dünyamızın medyası da esas olarak Amerikancıdır, dünyaya Amerikan kafasıyla bakmaktadır. Bu ortam sosyal medyadaki Amerikan egemenliği ile birleşince, vatansever, Atatürkçü olduğunu bildiğimiz kitlenin bile İsrail’e göz kırpabildiğine, Filistin hakkındaki yalanlara hemen aldanabildiklerine, hatta o yalanların gönüllü yayıcısı olduklarına, üzülerek tanık oluyoruz.
İşte bu nedenle bu tür yazılara ihtiyaç olmaktadır. Hatta sık sık ihtiyaç olmaktadır. Gerçeğin öyle değil böyle olduğunu sık sık birbirimize hatırlatmak zorundayız. Yoksa gıdasını emperyalist medyadan alanların, dünyaya doğru gözle bakabilmesi, olayları sağlıklı değerlendirebilmesi olanaklı olamıyor.
CAN SİMİTLERİ
Ortalıkta bu kadar kirli bilgi dolaşınca, hele de çoğu da kasıtlı üretilmişse, kitleleri koruyacak kalkanlara ihtiyaç gerekmektedir. İşte böylesi kalkanlara ihtiyacın artık kaçınılmaz olduğu günlerde, bazı vatansever gayretler yeşerdi. Çok da iyi oldu.
Yalan haberleri araştıran, gerçeğini bularak ortaya çıkaran ve yayınlayan gençlerdi bunlar. Bu gruplardan biri Teyit.org adıyla yayın yapıyor. Diğeri Doğruluk Payı adlı internet sitesinde çalışıyorlar. Üçüncüsü de Malumatfuruş”tur.
Başkaları da vardır belki. Varsa onları da kutlamak isterim.
Bu üç doğruluk merkezinden şahsen ben çok yararlanıyorum. Ne zaman başım sıkışsa, bir haberin doğruluğundan kuşkulansam, danışıyorum bu sitelere. Büyük ölçüde de o konuya çalışmış oluyorlar. Ancak doğruluğunu onlardan öğrendiğim bilgileri, yine de kendi kaynaklarımın süzgecinden geçiriyorum. Doğrusu henüz yanıltmadılar, sağ olsunlar.
Neden bu sitelerden bahsediyorum diye merak ettiyseniz, bugün size sunacağım başlıklar için yararlandığım yerler, buralardır da ondan.
Ancak üstte de belirttiğim gibi çalışmalarına artık güveniyor olsam da yine de kendi doğrulama süzgecimden geçirdiğim konulardır.
Dolayısıyla kendi yöntemimi de sayarsak, Filistin hakkındaki yalanlar konusunda dört ayrı süzgeçten geçmiş başlıkları, onların da izniyle ve kendilerine teşekkür ederek, dikkatinize sunuyorum.
“FİLİSTİN’İN ERMENİ SOYKIRIMI’NI TANIDIĞI VE HATIRA PULU BASTIRDIĞI” YALANI
4 Aralık 2023 tarihinde bir X hesabı, “Filistin’in Ermeni Soykırımı’nı tanıyan ülkeler arasında olduğu ve bunun anısına 2015’te 100. Yıl hatıra pulu bastırdığı” iddia etti.
77 binin üzerinde görüntülenme olmuş, 359 defa paylaşılmış.
Ancak iddia Oda Tv, Sözcü Gazetesi gibi daha çok sol çevrelerce doğruluğu kabul edilen basında da haber olunca, peşinen doğru sanılıyor ve büyük bir propagandaya dönüşüyor.
Ancak iddia doğru değil.
Filistin, Ermeni soykırımı iddialarını kabul eden ülkelerden biri değildir.
Böyle bir hatıra pulu bastırmış olması da söz konusu değildir.
Bakın ne oluyor?
İddiaların yaygınlaşması üzerine Filistin Devleti resmi bir açıklama yayınlıyor. Bastırılan hatıra pullarının listesini yayınlanıyor. Diyor ki bizim hatıra pullarımız bunlardır. Sizin iddia atiğiniz konuda herhangi bir pulumuz yoktur. İddia Türk basını üzerinden yayıldığı için açıklamayı da bizzat Filistin’in Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Mohammed Nabeel Alsarraj yapıyor ve iddiaları kesin bir dille yalanlıyor.
“15 BİN OSMANLI ASKERİNİ FİLİSTİNLİLERİN KÖR EDİP ÖLDÜRDÜĞÜ” YALANI
Bir Facebook kullanıcısı 31 Temmuz 2024 tarihinde “15 bin Osmanlı askerinin Filistinliler tarafından kör edilerek öldürüldüğünü” iddia ediyor.
Hamas lideri Haniye’nin öldürülmesinin ve Türkiye’nin Haniye için milli yas ilan etmesinin hemen ardından yayınlanınca bu iddia, Amerikancı medyanın Filistin aleyhine doldurduğu kitle tarafından doğruluğunu gözü kapalı kabuk etmeye ve yaymaya hazır bir kitle de olunca, iddia hızla yayılıyor.
Dahası Hamas’a ve Haniye’ye AKP sahip çıkmıştır. AKP’nin toplumda giderek derinleşen antipatik karşılığı ile birleşince, “AKP Hamas’ın yanıdaysa ve Haniye’ye sahip çıktıysa ben yokum abi” ruh halindeki kesim, Filistin karşıtı bu iddiaya hemen sarılıyor ve yayıyorlar hızla.
Ancak olay şöyle;
Birinci Dünya Savaşı yıllarında böyle bir olay mevcuttur. Ancak bunu yapanlar Filistinliler değil İngilizlerdir. Ayrıca olay Filistin’de değil, Mısır’daki İngilizlerin esir kamplarında geçmektedir.
Mütareke döneminde esirlerin değişimi ile ülkelerine dönen Osmanlı askerlerinde yaygın olarak görülen göz hastalıklarının incelenmesi ve anlattıklarına dayanılarak oluşturulan sağlık raporları ile bu gerçek ortaya çıkarılmıştır. Raporlarda, İngilizlerin kullandıkları kimyasalların bu sonuca yol açabileceği vurgulanmaktadır. İngiliz ve Ermeni doktorlarının işkencelere katıldığı, göz çıkarma dahi yaptıkları, tanık ifadelerinde geçmektedir.
Seydi Beşir kampında ve Mısır’daki diğer İngiliz esir kamplarında kitlesel kör etme olayından söz edilmektedir.
Sonuç olarak Osmanlı askerlerinin esir edilmesi de, kör edilmeleri de, öldürülmeleri de Filistin’le değil, İngilizlerle ilişkili olaylardır.
1921’de TBMM’ye verilen bir soru önergesinde İzmir Merkez Hastanesi’nin raporları da dikkate alınarak etraflı olarak incelenmiş, sorumluların İngilizler olduğu suçları ile sabitlenmiştir.
Malumatfuruş konu ile ilgili olarak ayrıntılı belgeler vermektedir.
“FİLİSTİN’İN 1939’DAKİ RESMİ BAYRAĞINDA DAVUT YILDIZI OLDUĞU” YALANI
Bir X hesabı 21 Haziran 2024 tarihinde, “1939 yılında Filistin bayrağının mavi ve beyaz zemin üzerine altı köşeli Davut Yıldızı’ndan oluştuğunu” yazıyor.
Dahası aynı iddia yerli ve yabancı birçok sosyal medya hesabında paylaşılmış.
Bu propagandadaki maksat, Filistin bölgesinin gerçekte İsrail’e ait olduğu, İsrail’in de, kendi topraklarına sahip çıkmak amacıyla yaptığı her şeyin, haklı ve meşru olduğudur.
Oysa gerçekler bu amaca hizmet etmiyor ve tarih iddiaları doğrulamıyor.
Filistin bölgesi, 1920-1948 arasında Filistin Mandası olarak İngiliz egemenliğindedir. Bayrak olarak İngilizlerin Birleşik Krallık bayrağı ve türevleri kullanılmaktadır. Bölgede Ne Filistin bayrağı ne de Davut yıldızını içeren bayraklardan herhangi biri söz konusu değildir.
İddia edilen 1939 yılında bölgede kullanılan bayrak İngiliz Mandasını anlatan Filistin Mandası’nda Kullanılan Kraliyet bayrağıdır.
İsrail şu anda kullandığı toprakların tamamı, Gazze Şeridi ve Batı Şeria, “Filistin” bölgesi” kabul edilmektedir. 1920’de imzalanan San Remo Konferansı’nda, Birleşik Krallık’ın kontrolüne verilmek üzere Milletler Cemiyeti mandası olarak belirlenir.
Filistin Mandası 1922’de resmen onaylanır. 1923’te Birleşik Krallık bölgeyi resmen yönetmeye başlar.
İkinci Dünya Savaşı sonrası 1948’de, İngiliz devleti Filistin bölgesinden çekilir, İsrail Devleti’ni kurarlar.
1 Temmuz 1948 tarihinde, İngilizlerin manda bayrağı bölgeden indirilir.
Bugün kullanılan Resmi Filistin bayrağı, 1964’de Filistin Kurtuluş Örgütü tarafından kullanılmaya başlanır. 15 Kasım 1988 tarihinde de bağımsız Filistin devletinin resmi bayrağı olur.
Sonuçta Filistin’in 1939’daki resmi bayrağında Davut Yıldızı olduğu saçmalıktır, İsrail saldırısına haklılık veren yalandır.
NETANYAHU “FİLİSTİNLİLERİN TÜRK VATANDAŞI OLMASI İÇİN ERDOĞAN İLE ANLAŞTI” YALANI
İsrail Başbakanı Netanyahu, “2 milyar dolar karşılığında 1 milyon Filistinlinin Türk vatandaşı olması konusunda Erdoğan ile anlaştık” demiş.
İddia bu.
Suriyelilere ve AKP’ye tepkisi zirveye çıkan Türk halkına, Filistin nefreti de eklenmek istenmektedir.
Türk milleti ve devleti İsrail’in ve Amerika’nın kucağına atılacaktır.
Bir taşla birkaç kuş.
Ve sosyal medyada yaygın bir kampanya…
İddiayı ilk ortaya atanlar muhtemelen yalan haber diye soruşturma geçireceği endişesi ile sayfalarından silmişler. Ancak onlar silmeden başkaları almışlardır, dolaşımı devam ettirmektedirler.
Suriyeliler, Afganlılar yetmezmiş gibi, 2 milyon da Filistinli.
Okuyan burnundan solumaktadır.
Ancak doğrulama kaynakları, Netanyahu’nun da başka bir İsrail yöneticisinin de böyle bir açıklamasının olmadığını saptıyorlar. Anahtar kelimelerle yeniden taramalar yapılıyor, yine yok.
Haber tümüyle yalandır yani.
Ama yalan haberi üreten ve yayanlarda yüz kızarması diye bir durum olmuyor.
Kendi ülkelerine, kendi milletlerine tuzak kurmuş olmak da vicdanlarında sorun yaratmıyor.
Bu nedenle yalan ne kadar uzağa giderse onlar o kadar mutlular.
Alçaklığın mutluluğu.
“MANSUR YAVAŞ’IN FİLİSTİN CADDESİNİ MACARİSTAN CADDESİ OLARAK DEĞİŞTİRDİĞİ” YALANI
“Filistin Caddesi”, ya da Filistin Sokak, Ankara’nın Çankaya ilçesindedir.
Türkiye’nin PKK/PYD/YPG’ye operasyonlar çerçevesinde yaptığı “Barış Pınarı Harekatı’nın başlamasından iki gün sonra, 11 Ekim 2019’da sosyal medyada, “ Filistin’in Harekata karşı çıkması üzerine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Ankara’daki Filistin Caddesi ismini değiştirerek Macaristan Caddesi yaptığı” şeklindeki bir ifade, sosyal medyada piyasaya sürülmüştür.
Oysa bu kısa paylaşım birden fazla yanlışı içeriyordu. Birazcık soruşturan herkes görebilirdi esasında.
Ancak araştırmanın zahmet sayılmasından beri önüne gelen her şeyi peşinen doğru kabul eden kitleler yaratılınca, yalanları yaymak daha da kolaylaştı.
Öncelikli yalan, Belediye Başkanlarının sokak, meydan, cadde isimlerine tek başına karar veremediğidir. Belediye Meclisi’nin yetkisindedir bu yetkiler. Dolayısıyla Mansur Yavaş’ın tek başına böyle bir kararı olamayacağı gibi, Belediye Meclisi’nde de böyle bir gündem görüşülmemiş, Filistin Caddesinin adını değiştirmek diye bir konu olmamıştır.
Kısa haberdeki üçündü yalan, Filistin’in, Barış Planı Harekatı’nı “kınaması” diye bir durum söz konusu değildir.
Dahası, Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki, yaptığı yazılı açıklamada, “Filistin, Suriye’nin kuzey sınırında olanlara dair hiçbir açıklamada bulunmadı, bulunmayacak” demiştir.
Filistin’in Arap Birliği’nin kınama mesajını onayladığı iddiası da doğru değildi.
Arap Birliği Dışişleri Bakanlarının 12 Ekim 2019 tarihinde yayınladığı Türkiye’yi operasyon nedeniyle kınayan bildiri oy birliğiyle çıkmamıştır. Filistin, bu bildiriye ilişkin de görüş bildirmemiştir.
Sonuçta Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin böyle bir kararı da yoktur, Filistin’in Barış Pınarı Harekatına karşı çıkması da söz konusu değildir.
O halde neden böyle bir haber uydurulur? Bu yalan kimlerin işine yarar? Düşünmek lazımdır.
YALAN OLTASINA YAKALANAN GAZETECİLER, AYDINLAR
Filistin’in Barış Pınarı Harekatına karşı çıktığı yalanı bu kadarla kalmadı.
Bu yalanı gerçek sayanlar için Filistin devleti, PKK’nın, İsrail’in ve Amerika’nın yanına çekiliyordu.
Suriye topraklarına sahip çıkıyormuş gibi gösterilerek, esasen Suriye’nin parçalanması için çalışanlara verdiği destekle, Suriye-Filistin ilişkileri dinamitleniyordu.
Türkiye-Filistin ilişkileri dinamitleniyordu.
Filistin, Türkiye’nin parçalanmasına destek vermiş oluyordu.
Bakın bir haberden neler çıkıyor!?
Ancak bütün bunlar için haberin doğru olması lazımdır.
Oysa haber yalandı. Filistin Devleti resmi açıklama ile yalan olduğunu belirtmişti. Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki yaptığı yazılı açıklamada, “Filistin, Suriye’nin kuzey sınırında olanlara dair hiçbir açıklamada bulunmadı, bulunmayacak” ifadelerini kullanmıştı.[1]
Filistin Arap Birliği’nin kınama mesajını onaylamamıştı.
Buna rağmen anlı şanlı gazetecilerin köşelerinde yalan haber yazı konusu oldu.
Aydınlar aldılar konuyu, evire çevire işlediler, toplantılarda, televizyonlarda, sosyal medyada toplumu bu yalanla islediler.
Elbette bilmeden. Ama onların durumundaki biri, böyle bir habere balıklama atlayamaz. Filistin ve Türkiye gerçeğini az çok doğru okuyan, emperyalizmi az çok tanıyan biri, daha okur okumaz yalan olduğu anlaşılacak basit bir yemlemeye nasıl kanabilirdi? Asıl şaşılması gereken budur.
Gelin habere kimlerin atladığına bakalım ve böylesi yalan haberlerin, toplumun saygın insanlarının kaleminden ya da ağzından da yayılarak ne kadar tehlikeli olabileceğini birlikte anlayalım;
Cumhuriyetçi ilahiyatçı Cemil Kılıç, x’deki sayfasında “Filistin Türkiye’yi kınadı. Söyleyeceklerim bu kadar”diyordu.
Abdurrahman Dilipak 11 Ekim 2019 tarihinde x’de, “Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatını Arap Birliği kınadı. Kınayan ülkeler arasında Filistin de yer aldı” diyordu. Oysa Filistin’in kınama mesajına onayı yoktur.
Sinan Oğan 9 Ekim 2019 günü x’de “Filistin, Arap Birliği’ne uyup Türkiye’yi kınarken; AB’nin #BarışPınarıHarekatı nı kınama girişimini “Ülkeler Sınırlarını Savunabilir” diyen #Macaristan veto etti” diye yazdı. Hem Filistin hem de Macaristan hakkında yazılan doğru değildi. Macaristan AB’nin Türkiye’ye yönelik hazırladığı bildiriyi resmi olarak veto etmemiş, uyarının gecikmesini sağlamıştı.
Yeniçağ Gazetesi 10 Ekim 2019 günü “Filistin Türkiye’yi kınadı!” başlıklı haber yayınladı. Haberde, “Türkiye’nin terör tehdidini ortadan kaldırmak için Suriye’nin kuzeyine başlattığı operasyonu Arap Birliği ülkeleri kınadı. Kınayan ülkeler arasında, Filistin’in de yer alması dikkat çekti” diyordu.
Sözcü Gazetesi yazarı Ümit Zileli, 12 Ekim 2019 tarihinde yayınlanan “Filistin de Türkiye’yi kınadı” başlıklı yazısında şöyle diyordu; “Nesebi belli bu ülkelerin aldığı karar beni hiç şaşırtmadı aslında ancak bir üye vardı ki, “Sen de mi Brütüs?” sorusunu dibine dek hakkediyordu: -Filistin!..
Hani, daha geçenlerde AKP’li Cumhurbaşkanı’nın Birleşmiş Milletler’deki konuşması esnasında cansiperane savunduğu, fotoğraflarla nasıl bir İsrail zulmü altında bulunduğunu anlattığı, Türkiye’nin her ahval ve şerait altında dahi arkasında durduğu Filistin’den söz ediyorum!..”
Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök 12 Ekim 2019 tarihinde “Sen de mi ey Gazze, senin elinde de mi o hançer” başlıklı yazısında Filistin’i suçluyor ve şöyle diyordu; “Ya sen Filistin… Sen ey Gazze… Sen de mi bir kere daha saplayacaktın sırtımıza 100 yıldan beri unutamadığımız o kanlı hançeri…”
Yurt Gazetesinde 12 Ekim 2019 tarihli yazısında Rıza Zelyut, “Filistinliler, Erdoğan’ı kınadı” başlıklı yazısında şöyle diyor; “Türkiye’nin Suriye harekâtını Arap Birliği ülkeleri kınamışlar. Kınayanların içinde işte bu Filistin de yer almış… Anladınız değil mi? Türkiye’deki siyasal dincilerin Filistin üstünden yürüttükleri İslam kardeşliğinin ne kadar boş olduğunu…”
Murat Yetkin kendi internet sitesindeki 11 Ekim 2019 tarihli yazısında, “Suriye için ABD, Rusya, AB ne diyor, ümmet ne diyor?” başlığını taşıyan yazısında, “Arap Birliği Türkiye’yi oybirliğiyle kınadı; kınama oyu verenler arasında Türkiye’nin her türlü desteği verdiği Filistin de vardı” diyor.
Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, 10 Ekim 2019 tarihli sosyal medya paylaşımında, “Türkiye’yi kınayan Filistin değil İsrail’in Filistin’in başına diktiği uşağı Mahmut Abbas’tır! Filistin, Türkiye’ye ihanet edecek en son halktır şu çivisi çıkmış dünyada!” diyor.
Yeniçağ Gazetesinde Özcan Yeniçeri, 15 Ekim 2019 tarihinde “Filistin İsrail’le birlikte kınadı” başlıklı yazısında, “Türkiye’nin operasyonuna karşı İsrail ile Filistin el eledir.Türkiye’nin Kuzey Suriye hareketi, “hiç bir konuda anlaşamamakta anlaşan” İsrail ve Filistin’i, Türkiye karşıtlığında bir araya getirmiştir” diyor.
Gördüğünüz gibi fikirleriyle, duruşlarıyla topluma yön veren önemli yazarlar, gazeteciler bile, yalan haberleri incelemeyen peşinen kabul edebilmekte ve bu yalan üzerine topluma yanlış yönlendirmeler yapabilmekteler.
Dikkatli olmak, kirli bilgi tehlikesine karşı tetikte olmak, en fazla da toplumun izlediği kişiler için gereklidir. “İmam bile böyle olursa cemaat ne yapsın” diyeceği geliyor insanın.
Son olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, devletin resmi açıklaması ile tartışmaya noktayı koyuyor; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu TBMM’de yaptığı bir konuşmada, “Filistin bizi kınadı diye haksızlık yapmayalım. İlk defa Filistin Dışişlerinin bir bakanı, bu karara katılmamak için Arap Ligi toplantısına katılmadı”[2]diye yalan habere atlayanları uyarıyordu.
“HAMAS’IN 40 İSRAİLLİ BEBEĞİ KAFALARINI KESEREK KATLETTİĞİ” YALANI
İsrail, Hamas’ın 7 Ekim saldırısında, “1.300’den fazla kişinin öldüğünü, 3.000’den fazla kişinin yaralandığını” açıkladı. Ama en dikkat çekici olanı, “40 İsrailli bebeğin de başlarını kesilerek öldürdüğü” iddialarıydı.
Amerikan ve İsrail medyasının iddiası bu idi. Her iki medya da İsrail yöneticilerinin açıklamalarına dayanıyorlardı.
Ancak iddia vardı sadece ve belgeleyecek maddi bir işaret yoktu.
ABD Başkanı Joe Biden daha da ileri gitti. “Hamas’ın çocukların başını kestiği görüntüleri gördüğünü” söyledi. Dedi ki, “Teröristlerin çocukların kafalarını kestiği fotoğrafları göreceğimi, doğrulayacağımı hiç düşünmezdim.”
Ancak Beyaz Saray sözcüsü daha sonra düzeltme yaptı. “ABD yetkililerinin ve başkanın fotoğrafları görmediğini, bu tür raporların bağımsız olarak doğrulanmadığını, ABD Başkanı Joe Biden’ın bebek katliamı ile ilgili yorumlarını Netanyahu’nun sözcüsünün iddialarına ve İsrail medyasındaki haberlere dayandırdığını” açıkladı.
CNN Haber sunucusu Sara Sidner konuya dair ilk haber aktarımında kanıtları, resimleri bizzat gördüğünü söylemişti. Sonra sosyal medyadan özür diledi, haberin doğru olmadığını itiraf etti, Şöyle diyordu;
“Dün İsrail Başbakanlığı, biz canlı yayındayken Hamas’ın bebek ve çocukların kafalarını kestiğini doğruladığını söyledi. İsrail hükümeti bugün bebeklerin kafalarının kesildiğini doğrulayamayacağını söylüyor. Sözlerime daha dikkat etmem gerekiyordu ve özür dilerim. Kullandığım ifadeler, Başbakanlık makamının bunu doğruluyorsa kanıtı olması gerektiğiydi. Daha sonra Başkan Biden bunu gördüğünü doğruladı. Ve daha sonra desteklendi.”
Ve İsrailli yetkililer tarafından yanıltıldıklarını şöyle ifade etti: “Ben yanıltıldığımızı iddia ediyorum. Hükümet başkanlarının söylediklerini aktaracağım. Yeni kuruluşların yaptığı budur. Bu doğru olduğu anlamına gelmez ama bunu söyledikleri ve geri çekmek zorunda kaldıkları bir haberdir. Aynı raporda Hamas’ın eylemleri reddettiğini ancak burada kimsenin bundan şikayetçi olmadığını belirtmiştim.”
Sonuç olarak İsrail devletinin İsrail ve ABD medyası ile birlikte ürettiği yalan geri tepmiş, hem Biden, hem de CNN sunucusu özür dilemek durumunda kalmıştı.
Ancak, ABD, Fransa, İsrail basını günlerce bu konuyu işlemiş, görsel ve yazılı basından ve sosyal medyadan yoğun bir yalan bombardımanı yaparak milyonlarca insana yaymışlardı yalanı. Özürleri yalanın etkilediği bütün insanlara ulaştı mı, yalan temizledi mi, şüpheli.
*
Öyle günlerdeyiz ki, anlı şanlı gazeteciler bile yalanlarla makaraya sarılıyorsa, biz halktan insanların gördüğümüz haberi en az iki kere okumak ve mutlaka araştırmasına güveneceğimiz kaynaklardan doğrulatmak zorundayız.
Unutmayalım ki psikolojik savaş ve yalan haber, ateşli silahlardan daha tehlikelidir.
[1] https://www.aa.com.tr/tr/baris-pinari-harekati/filistinden-baris-pinari-harekatini-kinadigi-iddialarina-yalanlama/1609502
[2] https://www.indyturk.com/node/81731/haber/%C3%A7avu%C5%9Fo%C4%9Flu-filistin-bizi-k%C4%B1nad%C4%B1-diye-haks%C4%B1zl%C4%B1k-yapmayal%C4%B1m