Faşizme yönelik teorik yaklaşımlar, faşizmin kendisi kadar eskidir. Sosyal olay ve sosyal-tarih perspektifinden yola çıkılarak öncelikle faşizm, kapitalist sermaye sınıfının öncülüğünde sorunsal içeriği ile demokrasi ve demokratik perspektif dolaysıyla sürekli tartışmalıdır ve tartışma konusudur.
Faşizm ile ilgili bir analiz yapmak gerekirse eğer 1. Dünya savaşının ardından gelişen mali ve ekonomik kriz- 1929 dünya ekonomik buhranı ve ikinci dünya savaşı sonrası vuku bulan yeni siyasal eğilimlerin ve sosyal demokrasinin rolü de göz ardı etmemek gerekir. Bu bağlamda tarihsel olay ve perspektiflerinden bir faşizm tanımını yapmaktan çok, yeni neo- faşist hareketlerin politik eğilimlerini de ele almak yerinde olacaktır.
Ancak bilineceğe üzere faşizmin toplumsal işlevi üzerinde oluşturulan kritik –eleştiriler bütüncül tarihsel teorinin oluşumunu sağlamış değildir.
Öncelikle vurgulanmalı ki Marksist sosyal bilimlerin ışığında ilk ve en temel soru şöyle betimlene geldi: Burjuva ve faşizm eşanlamlı mı? Dönemini bitiren bir faşizm yerini burjuva devletine mi bıraktı? Ya da Faşizm burjuva devletinin tinsel organı mı? Diğer taraftan faşizme açık olan bir toplum konservatif geleneklerinin de aşımına uğrayarak faşizme doğru bir yol alma sorunsallığı ile karşılaşabilir. Tutucu olguların toplum oluşumunda sosyolojik önermeler olarak görülebilir ve bu önermeler çoğunlukla değerlerin demokratik zeminde değerlendirilmesine yol açabilir. Ancak faşizme aralanan kapı tutuculuktan ötürü açılıyorsa ve faşizm salt burjuva devletinin tinsel aygıtı olmaktan çok toplumsal bir işlevin uzantısı olarak karşımıza çıkıyorsa, tarihsel stratejik olarak faşizmi aşmak bu bağlamda burjuva devletini de aşmak olacaktır. Ancak burjuva devleti tinsel kutsiyetini toplumun en gerici tabakalarından alırken, faşizmin inşasını bu kuvvetlere göre yapılandırır. Dolaysıyla bir burjuva devletini aşmak için toplumsal uzlaşı arayışlarını zorunlu kılabilir. Bu zorunluluk riskli olduğu kadar, siyasi ve tarihsel stratejiden uzak olduğundan toplumsal umut meselesi de bir problem alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
İmanent/içkin bir eleştiri olarak bu belirleme güncel olarak tartışmaya açıktır ve hiçbir şekilde tarihsel perspektifi dışlamadığı gibi olmakta olan toplumsal çürümenin en zayıf halklarından biri olan uzlaşmacı kurum ve enstitülerin faşizmi perdeleme eğilimlerine girişirler. Uzlaşmacı fabrikaların ürettiği fikirler insanı ve toplumu hasta ederlerken, sürekli farklı vuku bulan olayların medyada sürekli tekrarlanmasını adeta programlarına koyarak, işin özünü tartışmak yerine yüzeysel çıkışlar ve çaresizce söze dökülen şikâyetlerle halk oyalandırılmaktadır. Travma üstüne travma : bu durum gerçekten derin bir sosyal inceleme konusudur. Travmayı yaşayan ve yaşatan da aynı olayın çaresiz halkalarını ve dalgalarını oluşturmaktadırlar. Dolaysıyla toplumsal çürüme çok derin ve her insanı etkilerken, onu bu cenderenin içine itmektedir.
Hazin ama bir o kadar da gerçekçi çözümlemelerin yapılmasının zaruri olduğu açıktır. Sol ve Marksist sol topluma bir dava uğruna ayağa kalkması gerektiğini unuttu ve 12 Eylül Cuntası solu ezip geçerken, aslında ülkücü kesime de ağır darbeler indirdiği için toplumsal hayat çok ağır travmaya uğradı ve dolaysıyla toplumsal güvensizlik, politik ve siyasi arenada büyüdü. Bu sosyal ve tarihin geçişinde vuku bulan faşizmler bir olay ancak bir olgu olarak güven bunalımlarına yol açmış ve kitlelerin mücadele azmini önemli ölçüde kırmıştır.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet28/11/2024Marksist din eleştirisinin dönüşümleri-1
- ana manşet21/11/2024Faşizmin inşaası üzerine geliştirilen eleştirilerin teorik çıkmazları-2
- ana manşet14/11/2024Faşizmin inşaası üzerine geliştirilen eleştirilerin teorik çıkmazları
- ana manşet07/11/2024Tasarım ve hayalleri ile rüyasını yaratan insan