Emperyalizm, tarihin her döneminde halkları sömürmek, coğrafyaları parçalamak ve kaynakları yağmalamak üzerine kurulmuş bir düzen olmuştur. Ne Kürde, ne Türke, ne Arap’a, ne de herhangi bir halk grubuna dost olması mümkün değildir. Emperyalist güçler için halklar yalnızca hedefteki toprakları kontrol etmek adına kullanılan araçlardır. Bu sistemin son yüzyıldaki en büyük örneği, özellikle Ortadoğu’da yürürlüğe konan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olmuştur. Demokrasi ve özgürlük vaatleriyle gelen bu proje, bölgemizi kan ve gözyaşı içinde bırakmıştır.
Daha dün BOP eşbaşkanı olduğunu ilan eden Erdoğan, bugün yine aynı emperyalist güçlere hizmet eden politikaların aktörü haline gelmiştir. Irak’tan Suriye’ye, Libya’dan Yemen’e kadar uzanan coğrafyada parçalanmış devletler, çökmüş ekonomiler ve milyonlarca mağdur insan var. Peki bu tablo, sadece emperyalizmin oyunu mu? Elbette değil. Bu noktada bölge ülkelerinin ve özellikle Türkiye’yi yöneten iktidarların gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içinde hareket ettiği gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler,” diyerek bugünün resmini neredeyse bir asır önce çizmişti. AKP iktidarı, Türkiye’nin çıkarlarını ve bağımsızlığını savunmak yerine emperyalist projelere dahil olmayı tercih etmiştir. Bugün, Erdoğan liderliğindeki iktidar, şahsi ikbalini ve koltuğunu koruma adına ülkeyi ekonomik ve siyasi anlamda büyük bir açmaza sürüklemiştir.
BOP ve Türkiye: Emperyalizmin Taşeronluğu
BOP’un temel amacı, Ortadoğu’yu siyasi ve coğrafi olarak yeniden şekillendirmek ve bu süreçte enerji kaynaklarını kontrol altına almaktır. Türkiye’nin stratejik konumu, bu planların başarıya ulaşmasında kilit bir rol oynamaktadır. Erdoğan, BOP’un eşbaşkanı olduğunu ilan ederken bu projeye hizmet etmeyi bir başarı olarak sunmuştu. Oysa BOP’un sonuçları ortada: parçalanmış ülkeler, yıkılmış şehirler, milyonlarca mülteci ve bitmek bilmeyen savaşlar.
Türkiye, bu süreçte hem içeride hem dışarıda büyük zarar görmüştür. Emperyalist güçlerin taşeronluğunu yapmak, Türkiye’yi yalnızca Ortadoğu’da bir piyona dönüştürmekle kalmamış, aynı zamanda içeride toplumsal huzuru ve ekonomik dengeyi de yok etmiştir. Bugün gelinen noktada, ekonomik kriz ve siyasi belirsizlik, bu taşeron politikanın en somut sonuçlarıdır.
Anti-Emperyalizm ve Çıkış Yolu
Erdoğan ve AKP’nin politikalarının ülkeyi sürüklediği bu karanlık tablodan çıkış ancak anti-emperyalist ve bağımsız bir duruşla mümkündür. Türkiye’nin, tarihinden aldığı derslerle, bölge halklarıyla dayanışma içerisinde emperyalizme karşı durması gerekmektedir. Ancak bunu gerçekleştirmek için öncelikle ülke içindeki iktidarın yanlış politikalarına karşı güçlü bir muhalefet inşa edilmelidir.
Anti-emperyalizm yalnızca söylemde kalmamalı, somut adımlarla hayata geçirilmelidir. Türkiye, komşu ülkelerle savaş yerine barışı, çatışma yerine işbirliğini esas almalıdır. Kürdü, Türkü, Arabı, Farsı; bölgedeki tüm halklar, emperyalizmin oyunlarını ancak birlikte hareket ederek boşa çıkarabilir.
Sonuç: Halkların Birliği Kazanacak
Emperyalizm, bölge halklarına kan, gözyaşı ve yıkımdan başka bir şey getirmemiştir. AKP iktidarı, emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet ederek yalnızca kendi siyasi ömrünü uzatmayı hedeflemektedir. Ancak tarih, halkların iradesinin emperyalist projeleri de, yerli işbirlikçilerini de yenilgiye uğratacağını göstermiştir.
Türkiye, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bağımsızlık ve halk egemenliği temelindeki çizgisine dönerek, hem kendi iç huzurunu hem de bölge barışını sağlayabilir. Ancak bunun için ilk adım, emperyalizmin taşeronluğunu yapan iktidardan kurtulmak ve anti-emperyalist bir çizgiyi hâkim kılmaktır. Özgür ve bağımsız bir Türkiye, halkların eşit ve kardeşçe yaşadığı bir coğrafyanın öncüsü olabilir. Bu yolda mücadele etmek, tarihsel bir sorumluluktur.
Author Profile
