Dilruba Kayserilioğlu bir sokak röportajı sonrasında soluğu tutukevinde aldı. Çok hızlı sonuçlanan yargılama sonunda aldığı ceza tutuklanmasını gerektirmeyecek nicelikteydi. Baştan da belliydi bu durum.
Ancak, iktidarın her geçen gün baskıyı artırdığı ortamda cüppesinin önüne ilik açtırmış bir yargıç ya da savcı bulmak kolaylaştı. Dolayısı ile adliyedeki yargıçlardan biri değilse diğeri “beyefendi benim yerimde olsaydı bu davada nasıl bir karar verirdi?” sorusunu aklına getirir oldu. Aklına getirmekle yetinmedi. Kararlarını bu soruyu yanıtlayacak şekilde vermeye başladı.
Türk siyasetinde öteden beri gerginlik ve bel altı vuruş eksik olmamıştır.
Yaşım 12 Eylül öncesini de anımsamaya elverir.
Sokaklarda kanın gövdeyi götürdüğü günlerde siyasetçiler de alabildiğine sivri dilliydi.
Bu gergin günlerde basındaki ve gülmece dergilerindeki eleştirel yazılar ve çizgiler ortamı tamamlayan keskinlikteydi.
Yeri gelmişken eklemekte yarar var.
Karikatürün kökenini aldığı karikare sözcüğü “anlam yüklemek” ya da “saldırmak” anlamını taşır. Amaç çizgiye konu kişi ya da kurumu yaralamaktır. Buradaki silah da kalemden öte değildir.
Geçmişe dönersek, sokaklarda kanın oluk gibi aktığı, siyasetçiler arasında söz yarışının sınırsız olduğu yıllarda bile basında yazılanlara ve çizilenlere önem yüklendiğini anımsamıyorum. Bu nedenle bir siyasetçinin bir vatandaştan davacı olduğu, yargıyı etki altına alarak tutuklatması gibi bir olgu yaşanmak bir yana akla bile getirilmezdi.
Günümüz Türkiyesinde kediye benzetilmek bile sorun oldu.
Basındaki eleştirelliğin belirli kurumlara sıkışıp kaldığı bugünlerde gülmece dergilerinin yaşamakta olduğu krizi de ülkemizin bu durumuyla ilişkilendirmek yanlış olmayacaktır.
Bu yazıda paylaştığım karikatür dağlarca örnekten yalnızca birisiydi.
Tam da burada Akbaba’yı, Gırgır’ı, Çarşaf’ı, Fırt’ı ve daha nicelerini saygıyla anmış olalım.
Dilruba Kayserilioğlu’nun AKP’ye oy verenler için “geri zekâlı” nitelemesi olsa olsa aşırılıkla açıklanır. Ben olsam bu sözleri söylemezdim diyebilirsiniz. Ama, böyle düşünmek bu sözlerin tutuklanma gerekçesi olmasını haklı çıkartmaz.
Eski Türkiye siyasetçilerinin kendilerine saldıran yazı ya da karikatürleri dava etmek şöyle dursun kesip sakladıkları bile söylenirdi.
Günümüz Türkiyesinde ise eleştiri hakaretle, farklı düşünce de hıyanetle bir tutulur oldu.
Geçmişteki görece özgürlük ortamında yargının etkisi de tartışılmazdı. Siyasetçiler başta olmak üzere kamuoyunun gözü önünde olanlar zaman zaman keskin ve yaralayıcı da olsa eleştiriye açık olmalıdırlar anlayışı yargının önde gelen rehberiydi.
Yargının olaya bu ilkeyle yaklaştığı ortamda siyasetçinin yargıdan bir şeyler beklemesi olanaksız olduğu gibi basının ve bireylerin düşünce ve ifade özgürlüğü de korunmuş olurdu.
Pek çok olumsuzluklarına karşılık geçmiş dönem siyasetçileri eleştiriye açık olmayı kendi varlıklarını korumanın bir güvencesi olarak da görmekteydiler denebilir.
Takvimler ilerlerken ülke ve toplum nasıl geriye gider?
İktidarın eleştiriyle ve gülmeceyle sınavında aldığı kırık notlar sorunun yanıtını da fazlasıyla vermiyor mu?
Hakaret bugün Türkiye’de yukarıdan aşağıya işleyen kullanışlı bir düzenektir, aşağıdan yukarıya yönelen en küçük eleştiriyse hakaret işlemi görmektedir.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet06/10/2024Sinagog korumak
- ana manşet02/10/2024Savaşı kim kazanır?
- ana manşet26/09/2024Dil bayramlarımız
- ana manşet19/09/2024Hizbullahın başına gelen