Demirtaş'ın Açıklamaları: Yeni Bir Çözüm mü, Yoksa Eski Bir Oyun mu?

Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, cezaevinden gönderdiği yazısında, Türkiye’deki Kürt sorununa yönelik çözüm önerilerini dile getirdi. “Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin de devletidir” diyerek Kürtlerin devlet kurma taleplerinin karşılanabileceğini savundu. Ancak bu açıklamalar, geçmişteki çözüm süreci ve PKK ile olan ilişkiyi gözler önüne serdiği için, yeni bir barış sürecine dair ciddi soru işaretleri oluşturuyor.

Emperyalizmle Geçmişteki İlişkiler ve Bugünkü Söylem

Demirtaş’ın açıklamaları, geçmişteki çözüm sürecinde ABD ve emperyalist güçlerle yapılan görüşmelerin bir yansıması olarak değerlendiriliyor. 2013’teki çözüm sürecinde HDP heyetiyle birlikte dönemin ABD Başkanı Barack Obama ile görüşme talebinde bulunan Demirtaş, Orta Doğu’daki emperyalist müdahalelerin parçası olmuştu. Bugün ise, “Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin de devletidir” diyerek, aynı dönemde önerilen çözüm masasına benzer bir zemin oluşturma çabasında. Ancak bu söylemler, geçmişin “çözüm süreci” adı altında yaşananları hatırlatan ve halkta ciddi güvensizlik yaratan bir söylem olarak duruyor.

PKK’yı Romantize Etme ve Terörün Meşrulaştırılması

Demirtaş, Kürtlerin bağımsız devlet kuramadığını, ancak “asimilasyona karşı direnerek ayakta kaldıklarını” belirtti. Bu söylem, PKK’nın silahlı mücadelesini ve terörist faaliyetlerini romantize eden bir dil kullanıyor. Demirtaş’ın PKK’yı bir halk direnişi olarak tanımlaması, devletin karşısında isyan eden bir yapıyı, “özgürlük mücadelesi” olarak göstermeye çalışan bir yaklaşım olarak dikkat çekiyor. Oysa PKK’nın silahlı mücadelesinin, barış ve huzur arayışının önündeki en büyük engel olduğu herkesçe biliniyor.

“Yeni Paradigma” Gerçekten Yeni mi?

Demirtaş’ın “Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin de devletidir” söylemi, ilk bakışta yeni bir çözüm önerisi gibi gözükse de, geçmişteki söylemlerinin bir yansımasından başka bir şey değildir. Geçmişteki “Türkiyelileşme” vurgusunu hatırlatan bu yaklaşım, bugünkü PKK’yı da “yasal” bir aktör olarak gösterme çabasına benziyor. Demirtaş, Kürtlerin Türk toplumuyla entegrasyonunu savunmuş olsa da, hâlâ devletin temel yapısına karşıt söylemler üretiyor. Bu yeni paradigmanın içerik ve çözüm açısından ne kadar “yeni” olduğu ise oldukça tartışmalıdır.

Siyasi Hedefler ve Barış Vurgusu

Demirtaş, barışa ulaşmanın ve Kürtlerin haklarını elde etmenin “güven” ve “birlik” içinde olacağını savunuyor. Ancak bu barış vurgusu, geçmişteki terörle mücadeleye karşı tutumu ve PKK’yla olan ilişkileri göz önüne alındığında sorgulanabilir. Demirtaş, barışı inşa etmek yerine, PKK’yı meşrulaştıran ve Türkiye’nin siyasi yapısına karşı olan bir söylem içinde, hem Kürtlerin hem de Türk halkının çıkarlarını zedeleyebilir.

Anayasa Değişikliği ve Seçim İttifakları: Gizli Hedefler Mi?

Demirtaş, yazısında anayasa değişikliği, seçim ittifakları gibi konularda pazarlık yapmadıklarını vurgulasa da, bu söylemin içeriği ve yapılmak istenen siyasi hamleler açıkça ortada. HDP’nin barış ve demokrasi söylemlerinin temelinde, PKK’nın güçlendirilmesi ve Kürt hareketinin siyasi arenada daha güçlü bir şekilde yer alması hedefi yatıyor olabilir. Anayasa ve seçim reformları konusundaki sessizlik, bu süreçte yapılacak pazarlıkların sadece kamuoyundan gizlenmiş olması ihtimalini güçlendiriyor.

Sonuç: Yeni Bir Çözüm Mü, Yoksa Eski Bir Oyun mu?

Demirtaş’ın cezaevinden gönderdiği mektupta dile getirdiği çözüm önerileri, halkı barışa ve güvene davet ediyor gibi görünse de, geçmişin ve günümüzün tartışmalı siyasi ilişkilerini göz ardı etmiyor. “Kürtlerin de devleti” fikri, PKK’nın terörist eylemleri ve emperyalist güçlerin müdahaleleriyle ilişkili bir düşünce tarzını besliyor. Türk halkı, geçmişteki çözüm süreçlerinden ve yaşanan kayıplardan ders çıkarmalı; barış ve güveni sağlamak için terörle değil, terörle mücadeleyle ilerlemelidir.