Firdevsi’nin bundan 1.000 sene önce binlerce yıllık hikayeleri araştırarak 30 yılda yazdığı Şahname için “hiç abartısız Kuran’ıdır Acemin” denilir. Firdevsi ise eseri Şahname için “Çok sıkıntı çektim bu otuz yılda/dirilttim İranlıyı bu Farsçayla” der.
Şahname’de anlatılana göre;
Soyu Tehmurs’a uzanan Atbin oğlu Feridun, şeytana uyup kendi babasını öldüren zalim Dahhak’a karşı isyan bayrağı açar. Dahhak’ın omuzlarındaki yılanlar beynini yesin diye 17 oğlunu Dahhak’ın adamlarına teslim etmek zorunda kalan Demirci Kave, sıra 18.oğluna gelince demirci önlüğünü çıkarıp mızrağının ucuna takar, herkesi isyana ve Feridun’u desteklemeye çağırır. Feridun, iki kardeşi ve Kave ordunun önünde savaşırlar ve Dahhak’ı yenerler.
Feridun, zamanı gelince üç oğlunu sınar ve sınama sonucuna göre; büyük oğlu Selm’e Rum ve Batı ülkesini, ortanca oğlu Tur’a Türkistan ve Çin ülkesini, küçük oğlu İrec’e de İran ülkesini bırakır. Tüm Şahname bu üç oğulun soyları arasında yaşanan olayların (savaş/barış/evlilik vb) hikayeleri ile doludur. Kave’nin sancağını, İrec soyundan olanlar zorlu savaşlarda dalgalandırırlar ve kazanırlar.
Dikkat çekici olan; Türkçeye iki cilt halinde çevrilen Şahname’nin ilk cildindeki olayların/savaşların neredeyse tamamının, ikinci cildinde ise yarısının Türklerle-İranlılar arasında olmasıdır. Bir Türkler gelir İran’ı ele geçirir, bir İranlılar Türklerin olduğu yerleri ele geçirir. Firdevsi, savaş meydanında karşı karşıya gelen savaşçıların (Türk-İran) yeteneklerini / atlarını vs ayrım gözetmeksizin över. Ama elbet savaşı kazanan, savaşın sonundaki büyük övgüyü hak eder. Aman dileyen hükümdar-kahraman, kendisinin de Feridun soyundan olduğunu söyleyerek ceza almamaya ya da cezayı yumuşatmaya çalışır.
Kısacası Şahname boyunca, İran hükümdarları / kahramanları ile Türk hükümdarları / kahramanları arasında nefret-düşmanlık değil kardeşler arası rekabet vardır. Kitapta her iki tarafın soyu-kökeni Feridun’a dayandırıldığından da bu hissiyat normaldir.
Tıpkı Anadolu gibi İran coğrafyası da kavimler kapısıdır. Tıpkı Türkler gibi İranlılar da kadim halklardandır; tarihlerinde her zaman devlet-imparatorluk vardır. Her iki halkın da kültürlerinde farklı dinleri-halkları-dilleri bir arada tutma/yaşatma kültürü vardır. Bir zaman biri gelir yönetir, bir zaman diğeri. Dikkatinizi çekelim; Firdevsi, “dirilttim İranlıyı bu Farsçayla” dediği Şahname’yi de o coğrafyayı o dönem yöneten Türk hükümdar Gazneli Mahmud’a sunmuştur.
Feridun ve Kave’nin o gün yok ettiği Dahhak, bugün İsrail kılığında coğrafyamızda diriltildi ve yine Şeytan’ın (ABD) hizmetinde. Omuzlarındaki yılanları bu coğrafyanın gençlerinin canı ve beyni ile besliyor.
Dün olduğu gibi bugün de Şeytan’a ve Dahhak’a hizmet eden, onlarla birlikte hareket ederek güç elde edeceğine inanan yerel işbirlikçiler (İŞID, PKK/PYD, bölgedeki işbirlikçi yönetimler ve feodal kalıntılar gibi) var.
Dün olduğu gibi bugün de Şeytan’a ve onunla anlaşan Dahhak’a karşı çıkılamayacağını, onlarla mücadele edilemeyeceğini, edilse bile sonunun hezimet olacağını dile getirenler var.
Dün olduğu gibi bugün de Şeytan ve Dahhak ile savaşma gücü-ümidi olmadığı için çocuklarından birinin canın teslim ederek diğerini hayatta tutabileceğini düşünenler var.
Ancak Şeytan ve Dahhak yok edilmeden zulüm bitmeyecek, coğrafyamızda çıkardıkları yangın sönmeyecek. Tarih şahit, Dahhak ve iş birliği yaptığı şeytan yenilecek ve bu destansı mücadele Feridun, çocukları ve Demirci Kave’nin mücadelesi gibi tarih sayfasına nakşedilecek.
Tarihten çıkarılacak ders birbirimize kenetlenmemiz, birbirimizi dostça uyarmamız, kardeşçe kollamamız gerektiğidir.
İsrail, aynı anda iki ülkenin egemenlik hakkını hiçe sayarak Şam İran Büyükelçiliğini vurup İran’ın üst düzey komutanlarını öldürdüğünde, “İran cevap veremez ki, İran bir şey yapamaz ki…” demek bilinçli/bilinçsiz Dahhak’a hizmet etmektir.
Kimilerine göre İran aslında kapı ardından ABD-İsrail ile görüşüyor/anlaşıyor. Kimilerine göre İran ile Türkiye arasında coğrafyada öne çıkma yarışı var ve İran hep Türkiye’ye karşı hamle yapıyor. Kimilerine göre zaten şeriatla yönetilen geri bir ülke ve ne hali varsa görsün/beter olsun.
İran Şam saldırısına, yüzlerce düşük hızlı yani İran’dan yola çıktıktan saatler sonra İsrail’e ulaşabilecek dolayısıyla gökyüzünde uçarken bile seyredilebilecek olan füzelerle-İHA’larla + 7 patlayıcısız stratejik füze ile karşılık verdiğinde “öyle füze mi atılır, herkes görür, demir kubbe kuş gibi avladı…” yorumları yapmak ise ne İran’ın cevabını anlamaktır ne de kendini bilmektir. Bu yorumları yapanların bilinçaltı kıvrımlarına batı hegemonyası enjekte edilmiştir. Egolar kofça şişiktir; zannedersiniz bu muhteşem analizler bir tek onlarda var ama İran’da yok.
İsrail-ABD-Batı durmadan vites artırıyor. İran’ı karşılık vermek dışında bir yolun olmadığı noktaya getirmeye çalışıyorlar.
Bu hafta İsrail, 24 saat içinde Lübnan’da Hizbullah liderini, Tahran’da Hamas liderini, Suriye’de üst düzey bir devrim muhafızını şehit etti. Tahran saldırısı Cumhurbaşkanlığı konutunun 750 metre uzağında.
İran, İsrail gibi 50 yıllık geçmişi olan, yasadışı yollardan kurulmuş bir devlet değil. İran ardında binlerce yıllık tarih olan, tüm Ortadoğu halklarıyla ilişkisi olan, tüm Ortadoğu’nun sorumluluğunu taşıyan, onlarca yıldır süren baskılara-ambargolara rağmen Batıya teslim olmayan bir devlet. Nasıl senin içinde “yabancı ajanların” fink atıyorsa, devletin-hükümetin-muhalefetin çeşitli kademelerinde batıya göbekten bağlı mandacıların var ise, İran’da da var bu soysuzlar. Ama dip toplamda İran’ın ABD-İsrail-Batı’ya karşı duruşu senden daha net, daha pürü pak kardeşim.
Soruyorum “İran karşılık veremez ki, İran bir şey yapamaz ki…” diyenlere.
İran, İsrail’i vursun mu? İran İsrail’i vurur ve bölgeye yayılan bir savaş başlarsa Türkiye bunun dışında mı kalacak? Mesela İran, atılan füzelerin bilgisini NATO aracılığı ile İsrail’e veren Kürecik üssünü, bölge üslere destek veren İncirlik üssünü ve ülkemizde konuşlu diğer ABD-NATO üslerini, biz kapatmazsak, vurmayacak mı? Vurur ise ABD-NATO üsleri yüzünden bölge halklarına karşı savaşa mı gireceğiz? Üsleri kapatmaya kalktığımızda ABD-NATO “tabii ki siz bilirsiniz,” mi diyecek?
İran ile “yapamaz, vuramaz,” diyerek dalga geçenleri, şeriatla yönetildiği için burun kıvıranları kendi ülkelerinin ne yapabildiğini ve nasıl yönetildiğini görmeye davet ediyorum. Görünüz, bir iğneyi kendinize ve diğer iğneyi İran’a batırınız.
Çuvaldız ise eninde sonunda Dahhak’ın gırtlağına saplanacak.
Author Profile
Latest entries
- ana manşet02/08/2024Dahhak ve Feridun ile Demirci Kave
- Yazarlar29/06/2024Aman Tanrım, çok büyük SORUNUNUZ var
- ana manşet24/06/2024Petrodolar’ın ölümü
- ana manşet21/06/2024Dengeci İktidar