Cumhuriyetin 101. Yılını geride bıraktık. Kutlama ve etkinlikler ilden ile, bölgeden bölgeye farklılıklar gösterdi/gösteriyor. Hafta boyu kimi belediyelerin daha duyarlı ve halkın katılımını artıran kültür-sanat etkinlikleriyle coşkuyu yükselten çabaları gözden kaçmadı. Bu durum, insanımızın yapay kutlama yerine nitelikli kutlamaya duyduğu özlemi ve açlığı/yoksunluğu da göstermekte. Ayrıca halkımızın Cumhuriyete bağlılığının doğru önderliklerle pekiştirilebileceğini de kanıtlamış oldu.
Yıllardan beri hükümetin savsaklayıcı, içi boşaltılmış, nitelikten uzak, hamaset yüklü ve iç politik hesaplara dönük söylem ve buna bağlı törenleri öne çıkarması artık şaşırtıcı olmaktan çıktı. Bunu örnek alan birçok belediye de benzer tören ve izlencelerle durumu geçiştirdi yine. Ulusal bayramlar ve bağlı izlenceler, toplumsal coşkunun yanında Cumhuriyet bilinci ve sorumluluğunu da geliştiren içeriğe sahip olmalı oysa. Dayanışmayı pekiştirmeli, bağımsızlık başta olmak üzere ulusal öncelikleri güncellemeye ve geniş halk birlikteliğini oluşturmaya katkı vermelidir.
Hele son yıllarda Cumhuriyet tartışmalarının özellikle yapay biçimde artması, kavram karmaşasına gidilmesi, Cumhuriyetin temel ilkeleri ve Anayasasının hedef alınması bu denli hızlanmışken… Bu bir rastlantı olmasa gerek! Geçmişte Atatürk’ün ve Atatürkçülük ’ün 12 Mart ve 12 Eylül Cuntacıları tarafından nasıl sömürülerek aslında budandığı unutmamalı.
Halkın kutlamalardan uzak tutulması, etkisiz ve niteliksiz kalabalıklar olarak görülmesi ve buna uygun rol ve görevlerle konuşlandırılarak biçimlenmesi derin kırılmalar yaratmadı mı?
Özellikle dinsel motiflerin ve referansların öne çıkarılması, hukuku, laik-demokratik süreci ve Cumhuriyet Devrimi’nin olmazsa olmazlarını kemirmekle kalmamış “hesaplaşma” aşamasına gelindiğini kimi zaman dolaylı, kimi zaman açıktan yaparak kitlelerine durumdan görev çıkarma hatırlatmasını yapmadılar mı?
Devleti bu anlayışla yöneten kimileri bilinçli kimileri bilinçsiz ama umarsız biçimde “devlet” – “cumhuriyet” düşmanlığını körükleyerek yıkımı hızlandırmadılar mı?
Şimdi katettikleri yolu taçlandırmak, yeni anayasa ile sonuçlandırmak istemekteler. Bu olmazsa hükümet olma ve devlet egemenliğini en azından sürdürmek kaygısı ile hareket yeteneğini genişletmek peşindeler. Bu bağlamda değişik sözcüleri aracılığıyla gündem oluşturma çabasıyla dalgalı/tutarsız politik sözlerle siyaset yapmaktalar.
Yakın tarihimizde Cumhuriyet karşıtlığının önünü açan önemli tarihler vardır. Yukarıda 12 Mart ve 12 Eylül Darbelerini anımsattım. Bunların dışında özellikle 22 yıllık bu hükümetin oluşmasına katkı sunan siyasi hamleleri ve MHP’nin etkisi/rolü unutulmamalı. Üçlü koalisyonu bozarak seçime gitmek ne içindi? Cumhuriyet Devrimi’ne yeniden sarılmak-korumak-geliştirmek, “bin yıllık kararlılık” izlencesini durdurmak/yıkmak… Yerine 12 Eylül Amerikancı Darbesinin ekonomik-siyasi programını daha iyi uygulamak… ABD’ci- NATO’cu, Batıcı ve en önemlisi Cumhuriyet düşmanlarını da barındıran-büyüten-koruyup geliştiren bir hükümetin önünü kim açtı?
Epeydir “yeni anayasa”, “eşit yurttaşlık”, daha önce “anadilde eğitim” vb. konularda geveleyenlere Devlet Bahçeli de Hükümetin ve kendisinin bekası/geleceği için eklendi! Önermekle kalmayıp yeni “aktörlere” rol dağıtmaya dahası başrol önermekte! TBMM’de oturan DEM ve destekçileri el ovuşturarak ve gülmelerini/sevinçlerini gizleyerek pusuda kalmayı, nabız tutmayı yeğlemekte. Öte yandan, “Süreci hukuki ve siyasi zemine çekebilecek teorik ve pratik güce sahibim” diyen bir ses, pası alıp gol atma peşinde. TUSAŞ saldırısıyla beni de unutmayın diyen, arkasında ABD olan bir PKK ve değişik adlarla Suriye-Irak ve İran’da görev bekleyen Yeni İsrail -Kürdistan– sevdalıları…
Daha önce çok sözünü etmiştim; “değişim”-“dönüşüm” çok sihirli ve oldukça büyülü sanırım; kapılan kapılana!
Yeni bir “havuç” uzatma siyasetine aldanıp “ben de varım!” anlamına gelen “muhataplık”, adı konmasa da “yeni çözüm süreci” değil mi? Yoksa “aldanmak yok, biz de öyle düşünüyoruz” aslında diyemediğiniz için mi balıklama daldınız öneriye? Çoğu kez CHP ve muhalif sayılan kimi parti ve çevreler bu tutarsızlıkları doğru politik bir söylem ve izlence ile mahkûm etmek yerine, dar çıkarcı mantıkla halk dalkavukluğu ile, “ben daha iyi yaparım” söylemine sarılmakta. Neyi daha iyi yapacaklarını henüz saptamaktan uzak anlayış “El yükseltmek”, “Kürtlere bir devlet teklif ediyorum” sözleri ile ortaya çıkmakta, yarışta ben/biz de varım demekteler!
Amacım yılgınlık ve olumsuzluk yaymak değil. Halkın ve ulusun çok büyük ve nitelikli bölümü Cumhuriyetin temel felsefesine bağlı. Cumhuriyete doğru önderlik edebilecek öncülerin bir araya gelerek kesintiye uğrayan aydınlanma ve devrim sürecinin yeniden yoluna koyabileceklerine güvenmekte. Elli yıldır doğru önderlikle ancak sokaklara inebileceğini defalarca göstermiştir.
*Sorun önderlik sorunu!
*Sorun Cumhuriyetçi kesimlerin bencil, dar, siyasi hesaplarla boğuşması!
*Sorun Cumhuriyetçi kimi parti ve çevrelerin “değişim”- “dönüşüm” popülizmine aldanıp liberalleşmesi.
*Sorun siyasi ve ideolojik ilkelerin sürekli törpülenmesi-aşınması-budanması.
*Sorun Cumhuriyetin kuruluş stratejisinden uzaklaşan genel muhalif kolaycılık-rehavet!