Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’ın 4 Mart 2024 günü gittiği ABD’de temaslarına devam ettiği saatlerde ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral Michael Erik Kurilla da Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırının dibinde PKK kamplarını ziyaret ederek ABD Genelkurmayı’nın ifadesi ile “ABD’nin ortağı olan ve DEAŞ’a karşı operasyonlar düzenleyen (PKK/YPG) SDG’yi de ziyaret” etmekte idi. Hemen ardından 7 Mart günü Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan da ABD’ye uçtu. 8 Mart günü de Ukrayna Devlet başkanı Zelenski’nin Türkiye’ye Cumhurbaşkanı ile görüşmek üzere geleceğini öğrendik. Türkiye’de ki ABD Büyükelçiliği personelinin geçtiğimiz haftalarda Rusya ile ticaret yapmakta olan Türk finans ve sanayi firmalarını Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ve yerinde ziyaret ederek Rusya ile ticaretlerini kesmeleri üzre tehdit ettiklerini ve bu duruma ilişkin bir resmi tepki verilmediğini de bildiğimiz için tablo esas olarak tamamlandı.
MSB’NİN ‘MİLLİ’ TEPKİSİ
Kurilla’nın PKK ziyaretine Türkiye Milli Savunma Bakanlığı’nın gösterdiği yerli ve milli tepki de kayda değer oldu: “ABD’nin, DEAŞ’la mücadele bahanesiyle PKK/YPG/SDG terör örgütüne desteği devam etmektedir. Bir terör örgütüyle başka bir terör örgütü kullanılarak mücadele edilemez. Yani, terörle mücadele teröristlerle yapılmaz. Dost ve müttefik ülkelerden beklentimiz PKK/YPG/SDG terör örgütüne yapılan yardım ve desteğin durdurulması ve terörle mücadelemize samimi destek verilmesidir”.
Yerli ve milli bir tepki değil, üstatları Necip Fazıl’ın 17 Temmuz 1959 tarihli Büyük Doğu Dergisi’nde ifade ettiği “Amerikan politikasını korumakla mükellefiz… Amerikan siyasetini tutmak biricik yol… Amerika’dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı…” tespitinde ki nazlı sevgili tepkisi.
RUSYA’NIN ÜSTÜNE SÜRECEK KUVVET ARAYIŞI
Soros ve İsrail destekli, CIA’nın yarı resmi organı ve aynı zamanda “düşünce kuruluşu” Atlantic Council’da aynı günlerde bir “Türk” yazarın imzası ile yayımlanan yazıda 5. Nesil savaş uçağı Kaan projesine ilişkin olağanüstü ve garip övgülerin ardından “Karadeniz ve Avrupa-Atlantik güvenliğini dönüştürme potansiyeli taşıyan Ukrayna-Türkiye savunma ortaklığı” başlıklı ve “Ukrayna ile Türkiye arasında gelişen savunma ortaklığı, Kiev’e Rusya’yı savuşturma mücadelesinde yardımcı oldu ve iki ortağın ekonomisini güçlendirirken Ankara’nın güvenliğini de güçlendirdi. Ancak şimdi bu ortaklığı genişletme ve böylece Karadeniz’in ve genel olarak Avrupa’nın güvenliğini sağlama fırsatı var” tespitleri ile birleştirdiğimizde tüm bu trafiğin içeriği de ortaya çıkıyor: CIA, Karadeniz’in ve Avrupa’nın “güvenliğini” sağlama derdinde ve bizimkiler de ekonomilerini “güçlendirme” değil elbette ama orta vadede mümkün olmayan sürdürülebilirliğini kısa da olsa bir müddet daha sağlama yani “sıcak para” derdinde. Atlantic Council yazarının (görevlisinin) “Karadeniz’in ve genel olarak Avrupa’nın güvenliği” dediği şey Türkiye’nin ABD ve Avrupa ile birlikte Rusya’ya savaş ilan etmesinden ve Karadeniz’i emperyalizmin savaş gemilerine açmasından başka bir şey değil. Ukrayna’nın zavallı askerleri tükendi, Fransa mı asker göndersin Polonya mı göndersin derken Mehmetçiği Rusya’nın üstüne sürecekler, planları bu.
AKP’DEN FARKLI BİR DURUŞ GELİR Mİ?
Son 45 yılı belirleyen neoliberal siyaset ve politikalarla ekonominin çarptığı duvar ve Merkez Bankası’nın eksi döviz rezervi durumu; ekonominin sürdürülebilir olmadığını, AKP hükümetinin ABD-Rusya arasında yürüttüğü denge siyasetinin sonuna geldiğimizi ve artık bir saf seçmek mecburiyetinde kalındığını gösteriyor. Doğaldır ki çok uzun yıllara dayanan nazlı ilişki ve genetik özellikler AKP hükümeti gemisinin yelkenlerini ABD rüzgarıyla üfürüyor.
AKP’den farklı bir duruş gelir mi? Çok mümkün olduğunu düşünmemekle birlikte, 2016 FETÖ darbesinden bu yana hep değil ama bazen yanıltıldık, yanıltıldığımıza sevindik ve gene yanılmayı yürekten isteriz ancak son gelişmeler ve olgular genetiğin değişmediğini gösteriyor. Türkiye’nin, varlığını ve bütünlüğünü koruması ancak artık iki kutuplu olan bu dünyada yerini ABD emperyalizminin karşısında almakla mümkün olacak. ABD-NATO cephesinde Türkiye’ye biçilen misyon parçalanmadır, emperyalizmin paralı askeri ve aparatı olmaktır, nihayetinde PKK’ya biçilen “ortak” statüsüne sahip olmaktır. AKP’nin bugün izlediği siyaset, “O’nu alma beni al” siyasetidir ve sonu O’nla yan yana hizaya girmeye sonuçlanacaktır. Göreceğiz, Türk milleti buna izin vermeyecek.
MUHALEFET NEREDE DURUYOR?
Peki muhalefet? Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi olma iddiasındaki CHP, 3. Dünya savaşının fiilen başladığı ve vatanımızın yakın günlerini belirleyecek olan bu kritik saflaşmada nerede duruyor? CHP’nin tüm bu kritik gelişmelere ilişkin doğrudan bir açıklaması, tavrı, duruşu yok. Duruşunu, PKK’nın yasal partisi Dem ile kurduğu ilişki ve seçim ittifakı üzerinden, anlayabilen herkese çok açık bir şekilde ifade ediyor.
CHP Afyonkarahisar Belediye Başkan adayı Sayın Burcu Köksal’ın “Seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi’nin kapıları DEM ve Hüda-Par dışında her siyasi partiye açık olacak” ifadesine Genel Başkan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayının gösterdiği panik ve olağanüstü tepki de açık olanı apaçık hale getiriyor. Biz de apaçık söyleyelim, DEM ve Hüda-Par terör örgütlerinin yasal uzantılarıdır ve “ben belediyemi terör örgütlerinin temsilcileri ile birlikte yönetmeyeceğim” ifadesi de net bir vatansever ifadedir. Bu ifade şu ya da bu sebeple bu partilere oy veren vatandaşa değil bu partilerin kurumsal kimliğine karşıdır. Bu vatansever tavra CHP yönetimini uzunca bir süredir eline geçiren unsurların gösterdiği tepki, ABD ve NATO’nun Türkiye’ye biçtiği dona CHP içinden gösterilecek tepkiyi boğazlama görevlerinden ve zorunluluklarından kaynaklanıyor. CHP tabanı Atatürkçüdür, vatanseverdir, antiemperyalisttir. Başaramayacaklar.