Hemen duyar gibi oluyorum, ikisi arasındaki bağlantıyı kurmakta zorluklar yaşandığının. Ancak asla akıldan çıkarılmamalı, siyasi arenada yapılan her hareket, söylem ve eylemin mutlaka bir karşılığı var. Bu karşılığın, olumlu ya da olumsuz olmasından tamamen bağımsızdır bu etkileşim. Ayrıca, bizzat zamanın kendisidir, yapılan eylemin, ifade edilen söylemin varacağı net sonucu ortaya koyan.
Önceki yazımızın özetini verelim öncelikle, anlatımımızın ulaşacağı nokta daha bir netleşecektir.
Şöyle ifade etmiştik;
Bahçeli’nin Apo’yu Meclis çatısı altına çağıran daveti, Kürt Siyasi Hareketine yeni ve kesin bir lider belirleme kaygısıdır.
2014 yılında düzenlenen , Tayyip Erdoğan’ın istek ve Abdullah Öcalan’ın talimatını birleştiren Kürt İslam Konferansına Selahattin Demirtaş’ın itirazı, bu kaygıda belirleyici etken olmuştur. Sözü geçen Konferansta hedeflenen amaç, Kürt Siyasi Hareketini ideolojik temelinden koparıp (Bu temelin nasıl bir temel olduğu, okuyucunun kendi değerlendirmesine bırakılmıştır), tarikat sarmalında havuzlamak.
Demirtaş’ın itirazı sonrası ise bu tutum talimata aykırı davranış olarak nitelendirilip, önüne koyulan cezaevi süreci, kendisinin tasfiyesinde kullanılan yöntem olmuştur.
Önceki yazımızı böyle özetledikten sonra, özetin özetini sunarak, hafızamız daha da tazelenmiş olacaktır.
Yani Kürt Siyasi Hareketine, talimata uyan ve söz dinleyen uslu çocuk bulma kaygısı. “Kürt kökenli ve politize olmuş vatandaşlarımız” için söylüyorum, Abdullah Öcalan’ın liderliğinde ve dolayısı ile kendi denetimlerinde gidilen yolun sonunda, kara bir ışık gibi Kukla Kürt Devleti’ne kavuşmak, Emperyalizmin talimatı olduğu kadar kendi hedefleri.
Şimdiye kadar yazdıklarımız, önceki aynı konulu yazının özeti ve hatırlatması.
Gelelim bugüne;
Bugün dediğimiz vakit Suriye Meselesi, bütün gündemlerin içerisinden bize el sallıyor.
Esad’ın devrilmesi ve Suriye Devletinin parçalanması sonrası şu açıktır ki, Suriye’nin yeraltı kaynakları açısından en zengin bölgelerinden birinde, Emperyalist Kürt Cumhuriyeti (EKC) kuruluyor. EKC’ye ABD ve İsrail hamilik yapıyor, HTŞ ile birlikte Erdoğan-Bahçeli ikilisi, her ne kadar karşı çıkıyor gibi gözükseler de , alkış tutuyor.
Dip not veya ara not;
Erdoğan-Bahçeli ikilisi, hakikaten kukla kürt devletine karşı olsalardı, kuruluşunun önündeki tek engel olan Esad’ın devrilmesine ve dolayısı ile Suriye Devleti’nin parçalanmasına karşı çıkarlardı. Ülke idaresinde olanların en büyük cevheri, öngörebilmektir. Bunu öngörememelerinin olası olmadığı aşikar. O zaman niyet belli.
Sonuca az bir mesafemiz kaldı.
Bahçeli’nin Apo daveti ile Suriye’nin parçalanması arasındaki bağıntı bu.
Mesele beğenip beğenmemek değil, belirli tespitler ile ana resmi ortaya koymak. Bu bağışlatıcı cümleden sonra şöyle söyleyelim; Selahattin Demirtaş liderliğindeki Kürt Siyasal Hareketi, kendi söylemleri doğrultusunda, emperyalizmin hegemonyasındaki Kürt devleti talebi değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerin kültürel ve varlık taleplerinin karşılanması.
Tam da bu yüzden Bahçeli’nin Apo daveti, Suriye’de kurulması nerede ise kesinleşmiş olan Kukla Kürt Devleti ile bağlantılı.
Şimdi sıra geldi bu bağlantının ilmiklerini tanımlamaya;
Kurulacak, bahsi geçen bu kukla yapının istekleri arasında, ABD ve İsrail’in talepleri ile ülkemizin Güneydoğusu ile birleşmek de olacak. Bu talebe olumlu cevap verecek Kürt siyasi hareket önderi, tahmin edeceğimiz gibi, Abdullah Öcalan’ın bizzat kendisi. Son cümlede imla kurallarına uymadan ilgili kişinin adını yazmamın sebebi, anlaşılmıştır diye düşünüyorum.
Lütfen bir daha Cumhur İttifakının bileşenleri, “yerli ve milli söylemi” ile karşımıza çıkmasınlar. Yerli ve milli olan emekçilerin alın teridir, tarlası başındaki köylümüzdür, haklarının peşindeki sağlıkçılarımızdır, kara tahtaların önündeki eğitimcilerdir.
Bize gösterilmek istenenin ardındaki hakikat ortaya çıkmaya başladı mı? Ne dersiniz?
Bir dahaki yazıda, yeni gerçeklik ve olası gelişmelerde buluşmak üzere.
Author Profile
