Etnik temizliğe maruz kalan Bosna Müslümanlarına destek amacıyla büyük paralar toplattı 90’lı yıllarda Necmettin Erbakan, bu paraları güvenilir adamı/kasası Süleyman Mercümek’e teslim etti… Ve sonra o paraların büyük kısmı Bosna’ya yollanmayarak iç edildi… Bu Mercümek yargılandı da…
İşte o yıllarda bu şeriatçı takım Bosna’ya aktı… Türkiye’de de propaganda salvosu başladı, güya o paralar iç edilmemiş Erbakan orada gizli füze fabrikası kurmuştu.
Bosna-Hersek’in başında o zaman Aliya İzzetbegoviç diye bir adam var… Onunla da arayı düzdüler… Ona telkinlerde bulundular, Türkiye’yi anlattılar, Atatürk’ün Müslüman bir Türkiye kurulmasına engel olan bir kişi olduğunu anlattılar. Sonra ona kitaplar yazdırdılar. Hayatı boyunca Müslümanca yaşamayan adam birden İslamcı kesildi… Ve Atatürk devrimlerine de hücum ediyordu kitaplarında. O kitapları da pohpohladılar Erbakancılar, bol bol sattırdılar, Aliya’yı ‘bilge adam’ diye lanse ettiler…
Şimdi hâlâ bu oyunun etkileri sürüyor… Atatürk’e dil uzatan bu Aliya dürzüsünün sözleri bilge sözler, büyük sözler gibi pazarlanıyor.
Karşı çıkan da yok, ben ve birkaç kişi dışında… Çıkınca da kuduruyorlar…
Bu kuduranların içinde kimi Atatürkçüler (!) ile solun uçrak kesimleri de var. Örnek mi? Alın size Yaşar Nuri Öztürk hem ilahiyat profesörü hem de Atatürkçü idi. İslam’dan Deizme adlı kitabımdan kısacık bir bölümü buraya aktarayım:
“Bosna Lideri bir Aliya İzzetbegoviç vardı hani, Türkiye’deki şeriatçı çevrelerle pek sıkı fıkı idi. Atatürk devrimlerini ‘barbarlık ve ihanet’ olarak nitelendiriyordu. Yaşar Nuri ise selamlıyordu bu Begoviç’i ve şunları yazıyordu:
‘Ali İzzetbegoviç’i selamlıyorum. Onu Kur’an düşüncesinin yüksek boyutlu bir düşünce adamı olarak da selamlıyorum. İzzetbegoviç, imanda gönüldaşım, ıstırapta yürekdaşım, bilgi ve düşüncede meslekdaşım olarak selamlıyorum.’”
Aliya’ya hayranlığını sık sık dile getiren bir kişi daha var, o da solcu, hem de CHP Genel Başkanı, hem de Sosyalist Enternasyonal Başkan yardımcısı. Evet Özgür Özel. Taa CHP Grup Başkanlığı döneminden bu yana şeriatçıların bu “bilge adamı”na övgüler düzmekte, şeriatçılardan hiç geride kalmıyor. Ve CHP’den bir kişi de kalkıp “Yahu sen ne yapıyorsun, övdüğün adamı tanıyor musun, yazdıklarından haberi var mı?” demiyor.
Ve Ali Şeriati… İranlı bir devrimci lafa kalırsa. Ülkemizde bunun da hayranı çok, hem sağdan hem de solun en ucundan.
Onun “Kendini Devrimci Yetiştirmek” adlı kitabına hele bir dalalım, bakalım neler bulacağız.
Doğulu aydının pek çok ve de önemli kaynağı olduğundan söz ediyor bu Şeriati soyadlı Ali. Ve sözü bakın nereye bağlıyor:
“Buda: İnsani cevherin özgürlüğünün Tanrısız peygamberi.
Hallâc: Külü bile titreyip harekete geçen bir yanardağ deryası.
Mazdek: Marks’tan 1400 yıl önce, daha sanayi, toplumsal üretim ve buhar makinesi ortaya çıkmadan, bütün yaşam nimetlerini dar bireysel mülkiyet zindanından kurtaran ve Hüsrev-molla sınıfının kadın toplama ve altın biriktirme hareketine karşı savaş başlatan adam. Onun savaş sahnelerinden biri şehadet bahçesi idi. Bu bahçe öyle dehşetli ve korkunç bir bahçedir ki orada yirmi bin İranlı adalet âşığı Mazdekî’nin başı kesilerek toprağa dikilmişti. Dikilen bu mukaddes ağaçlar, İslam’da meyvesini verdi ve meyvesini Ali’ye bağlı olan devrimci Şia devşirdi.
Ama eğer bir aydın, Müslümansa, özellikle Şii Müslümansa, bir ‘imam’a sahip olmak için üç şahsiyetten oluşmuş böyle bir senteze ihtiyacı yoktur. Çünkü onun Ali’si vardır.
Ali, Mazdek’ten ve Marks’tan daha duyarlı yaşadı.”
Ali’yi abartmak, kabartmak, her şeyin üstüne ve önüne Ali’yi koymak… Bu sağlıklı düşünen bir kafanın yargısı ve savı olamaz.
İran konusunda iki ciltlik değerli bir yapıtı bulunan Coşkun Faik Kavala, şunları yazıyor bu bağlamda:
“Ali Şeriati açıkça sosyalistti ama Mao Zedung’un Marksizmi Çinlileştirmesi gibi Ali Şeriati de sosyalizmi İranlaştırdı. Dünyayı ezilenler ve ezenler olarak ikiye ayırdı; ezilenler dünyasının kahramanlığını Marks, Engels, Lenin’e değil, Hz Ali’ye, Hz. Hüseyin’e, Ebu Zer’e verdi. Onun Che Guevara’sı Hz. Hüseyin’di.”[1]
Ve Atatürk’e de dil uzatmak. “İman kalelerini, kültürlerini, ahlakî değerlerini, tarihi birikimlerini” yok edip sömürünün İslam ülkelerine girmesine yol açanların başında Atatürk geliyormuş.[2] Ve büyük suç işlemiş Atatürk “ruhaniyeti (dini) siyasetten ayırmış”
Yine Coşkun Faik Kavala’nın satırlarına dönelim, Şeriati’ye onun verdiği yanıtları okuyalım: “Sanki Osmanlı Devletinin Karlofça ile başlayan iki yüz yıllık ricatını durdurmayı başaran, ardından Batı’ya değil, insanlığın evrensel gelişmişlik düzeyine ait sanayi toplumunu düşünce sistemi kurumlarıyla Türkiye’ye yerleştirerek on beş yıllık bir devrim sonucunda tam bağımsız , mili bir ekonomi üzerinde yükselen yeni bir vatan kuran Atatürk değilmiş gibi… Türkiye İslam kültür dairesi içindeyken Batı’ya direnmiş ama sonra kültür devrimleriyle Batı’ya teslim olmuş ve her şeyini bu nedenle yitirmiş gibi bir algı yaratarak mensubu olduğu İslami ideoloji adına tarihi çarpıtmaktan kaçınmıyor Ali Şeriati. Hayatı sömürgeci güçlere karşı cephelerde geçip ‘sömürünün ülkemize girmesini sağlayan’ Atatürk öyle mi?”[3]
Daryuş Şayegan adlı yazar, Şeriati’nin bu düştüğü bu çelişki ve çıkmazları şöyle yorumluyor ve bize gör doğru yorumluyor:
“Asli bir söylem tutturulduğu sanılırken, aslında paranoyak bir sayıklamadan başka bir şey yapılmamaktadır; katıksız ve kesin bir Müslüman olduğu sanılırken, aslında XIX. yüzyıldan kalma eskimiş söylemlerin yan ürününden başka bir şey olunmamaktadır. Bunun en meşhur örneklerinden biri Şeriati’dir.
Şeriati’nin düşüncesi birbirinden tiksinen iki paradigmanın oluşturduğu bir karışımdır. Akıl sisteminin kavramsal aygıtından yoksun bırakılmış bir Hegel ile teorisinden arındırılmış bir Marks’ı, bir de kökeninden koparılmış İslam’ı karıştırarak koyu bir çorba elde eder; bu çorbada bir araya gelen unsurlar kendilerini oluşturan ve varoluş nedenlerini doğrulayan zeminden koparılmış olmalarından ötürü, ontolojik ağırlıklarını yitirmiş olurlar. Böylesi bir düşünce ancak nesnesi olmayan, sonuç olarak da mekânı olmayan bir düşüncedir.”
Mekânlar konusunda daha da şaşkındır Şeriati, “Doğuda Müslüman var ama İslâm yok, Batıda İslam’ı gördüm ama Müslüman yok” der ve bu sözünü ülkemde birileri paylaşır dururlar. Biz de deriz ki “Saçmalıyor… O zaman Doğudaki Müslümanla Batı’daki İslam’ı birleştirince sorunun kalmaması gerekir… Peki öyle mi oluyor? Doğudaki Müslüman Batı’ya gidince köktendinci ve Batı düşmanı oluyor…”
Neden acaba?
[1] Coşkun Faik Kavala-İran Modern Tarih/Doğu Kitabevi
[2] Ali Şeriati-Kendini Devrimci Yetiştirmek, sayfa 148, Fecr Yayınları.
[3] Coşkun Faik Kavala-İran Modern Tarih/Doğu Kitabevi
Author Profile
