Başına buyruk bir Padişah zorbalığı yönetiminde dört bir taraftan her zaman ki ” emperyalist güçlerin” paylaşım sofrasına dönmüş bir imparatorluktan, her tür imkansızlık ve zorluklara rağmen yedi düvele karşı savaşarak bir vatan toprağı kazandırmış Ulu önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK, 1923 yılında aşağıdaki ilkeler temelinde bir devlet kurmuştur; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ve Devrimcilik.
Bir ulusal önderi yaşıyor kılmak; O’nun bıraktığı düşünce sistemini, sınanmış başarılarını ve ideallerini, ortaya koymuş olduğu devrimci diyalektiği içinde günümüz koşullarına göre tekrar savunmak ve uygulamakla olanaklıdır.
Atatürk’ün ölümünden bugüne kadar, kendi kurmuş olduğu Parti içinde ki çıkar grupları ve diğer karşı devrimciler, söz konusu ilkeleri bir bir yok ettiler ve de yok etmeye devam ediyorlar!.. Göz göre göre, için için çürüte çürüte, halkı yıllardır aldata aldata, ihanet ede ede…Yurdumuzu varlık içinde yoksulluğa, yüzyıl sonra yine yüzyıl önceki karanlık kuşatma altında ve uçurumun kenarındaki bir ülke haline getirdiler! O’nun ilke ve devrimleri yok edilerek; halkın en temiz inanç ve düşünceleri bir avuç ” siyaset tüccarının” sömürü aracı haline getirilmiş, çağdışı gericilik ve yolsuzluk sıradanlaşmış, devlet olmanın en temel göstergesi adaleti yok edilmiş, ülkenin birlik ve bütünlüğü bozulmuş ve halk kendi yurdunda yaşamaktan yorgun düşmüştür…
Bütün devlet adamlarına, yozlaşmış siyasetçilere, tv’lere ve her tür medyaya bakarsanız; Atatürk her yerde (!) Aslında onların uygulamalarına bakarsak, bütün ilke devrimlerinin tersini yapmaktadırlar; ne gerçek anlamda cumhuriyetçiler, ne gerçek anlamda milliyetçiler, ne gerçek anlamda devletçiler, ne gerçek anlamda laikler, ne de gerçek anlamda devrimciler!.. Varsa yoksa kendileri ve bağlı oldukları emperyal güçler ile çevrelerini sarmış bir avuç gözü doymaz sömürge fırsatçıların çıkarıdır. Yaptıkları tek şey; utanmazca “Atatürk’ü” kullanarak yapılan halk dalkavukluğudur. Anıtkabir’e giden o milyonların, tarlada, fabrikalarda, kışlalarda, dağ başlarındaki çobanın, kimsesiz çocukların yanı başında, maden ocakların derinliğindeki mahsum yüzlü emekçilerin başında ışık saçan bareti ile, yolda işine giderken saat ” 9’u 5 geçe” durup saygı duyanların sarsılmaz duruşunda, her büyük “Dünya liderleri” gibi bütün mazlum ulusların ve namuslu insanların kalbindedir!
O büyük önder, kurucumuz, ulusal kahramanımız ve ebedi baş komutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk”ün ölümünün 84.yıl dönümü gereği , ebedi istirahatgahında yine her zamanki gibi her konumdaki siyasetçisi, devleti temsilen her kademeden yöneticiler, ziyaret edip övgü dolu bir şeyler yazıp söyleyip, makamlarına döner dönmez işlerine geldiği gibi yine aynı palavralara devam edecekler
İnanın, eğer bunları görmüş olsaydı o büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, sade kendisi değil, bir başkası için de yapılan bu üç kâğıtçılık karşısında hiç tereddüt etmeden yüzlerine tükürür ve haykırırdı; “hadin şurdan, def olup gidin utanmaz sahtekarlar…” derdi.
Ölümünden sonra, başa gelen siyasetçi ve yöneticiler, Atatürk’ün halkın ve bütün insanlığın bağrından hiç bir zaman koparılmayacağını, unutturulmayacağını ve korkularından dolayı, bu sahteciliğe baş vurmaktalar! Yoksa ellerinden gelse ve halka da bunu kabullendirmiş olsalar, bu günden her şeyini yasaklayacaklar! TBMM iktidarı ve muhalefeti de bunu geçen dönemde yaptılar…
Ancak; çıkar ve mevkileri için koşanların ve ihanet edenlerin, bilmediği bir evrensel gerçeklik var; halkının göz yaşlarını silen, onları bağımsızlığa kavuşturan, insan oğlunun hiçbir maddi çıkar ve mevkiye asla ulaşamayacağı en paha biçilmez onurlu yaşamın mutluluğunu kazandırarak bütün coğrafi, dil, din, etnik ve zamanların sınırlarını aşmasıdır Mustafa Kemal Atatürk’ün. Kahramanlar; bir halkın bağrından çıkmış en temiz kalpli, en namuslu, en cesur, en fedakar, en akıllı, inançlarına en bağlı, vatanları ve milletleri için hiç bir zorbalığa ve zalimliğe boyun eğmeyen en onurlu ve yiğit EVLATLARIDIR! İşte bu nedenle, onun gibi olup da yerine bir şey koyamıyorlar, silemiyorlar kalplerden!
Atatürk’lerin doğum günleri, bir ulusun da doğum günüdür ama; onların ölüm tarihlerinin hiç bir önemi yoktur! Onları da halkı gibi, sıradan bir insan olarak bir anne- babadan dünyaya gelmiş olabilir ama; onlar, sadece biyolojik bir varlık olmanın ötelerinde halkı için ölüme dahi boyun eğmeden vermiş oldukları savaşların EVLADIDIR! Bu, ölümsüz bütün ulusal kahramanlar için tarihsel bir gerçekliktir.
Her nesil, göreceli olarak bir şekilde göreviyle yüzleşmeli; ya borçlu olduğu mirası yerine getirmek ya da kayıtsız kalarak ihanet eder durumla karşılaşmak zorundadır. Bu, en temel yurttaşlık görevidir. Oysa, bir ulusun ayakta kalması ancak ve ancak, halkının kendi çıkar ve güvencesinin toplumsal çıkar ve güvenle mümkün olduğunu; mensubu olduğu Parti’nin de aynı anlayış ve siyaset ortaya koymasını talep etmesidir! Aksi taktirde çöken her ulusun yazgısında olduğu gibi, gemisini kurtaran kaptanın tek başına ayaklar altında kalması olur…
İşte; önderlik, ulusal kahramanlık ve Mustafa Kemal Atatürk budur! O, ulusu oluşturan bütün bireyleri adalet duygu ve düşünce sisteminde birlik ve bütünlüğünü sağlayarak her tür imkansızlıkla baş etmiştir. Tarihte ki ölümsüzlüğü ve halkının bağrındaki o sonsuz sevgi ve aşk da bundandır! Ve erdemsiz siyasetçilerin de, korkusu bundandır!!!
Fani dünyanın, tanrının ve vicdanın adaletinden kaçabilirsiniz ama tarihin asla!..
Ve inanın; tarihin şaşmaz terazisinde, yaşadığı zamanda o anlı şanlı, halkına baskı ve zorbalık uygulayarak sömüren diktatörler, padişahlar, krallar, tiranlar ve onların çanak yalayıcıları, halkın alın teri ve kanını içen vurguncuları, neye sahip olurlarsa olsunlar, tarihin çöplüğüne atılan bir toz parçası olmaktan kurtulamazlar!!!